Himmet UÇ
Namaza dair müteferrik Bediüzzaman mülahazaları
Yirmi dört saatte bir saati ebedi bir hayata sarfetmemenin yorumu… Şu kısacık hayata 23 saati sarfeden ebedi bir hayata bir saati sarfetmeyen insan, akla aykırı ve büyük bir hatadır. Ruha, kalbe sıkıntılar hayatı çekilmez hale getirir çünkü namaz ruhun dayanağıdır, o olmazsa insan boşta kalır.
“Her gün yirmi dört saat sermaye-i hayatı, Hâlıkımız bize ihsan ediyor tâ ki, iki hayatımıza lâzım şeyler o sermaye ile alınsın. Biz kısacık hayat-ı dünyeviyeye yirmi üç saati sarf edip, beş farz namaza kâfi gelen bir saati, pek çok uzun olan hayat-ı uhreviyemize sarfetmezsek, ne kadar hilâf-ı akıl bir hata ve o hatanın cezası olarak hem kalbî, hem ruhî sıkıntıları çekmek ve o sıkıntılar yüzünden ahlâkını bozmak ve meyusâne hayatını geçirmek sebebiyle, değil terbiye almak, belki terbiyenin aksine gitmekle ne derece hasâret ederiz, kıyas edilsin.”
Allahu Ekber namazın da en kudsi kelimatından, dinin de bir bütün olarak en önemli kelimesidir, bir ilandır, bir çağrıdır.
“Allahu ekber’lerle nev-i beşerin beşten birisine, üç yüz milyon insanlara birden Allahu ekber dedirmesi;
koca küre-i arz, büyüklüğü nisbetinde o Allahu ekber kelime-i kudsiyesini semavattaki seyyarat arkadaşlarına işittirmesi,
Yirmi binden ziyade hacıların Arafat’ta ve iydde beraber birden Allahu ekber demeleri,
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın bin üç yüz sene evvel âl ve sahabeleriyle söylediği ve emrettiği Allahu ekber,
Allahuekber kelâmının bir nevi aks-i sadâsı olarak, rububiyet-i İlâhiyenin Rabbü’l-Arz ve Rabbü’l-âlemîn azamet-i ünvanıyla küllî tecellisine karşı geniş ve küllî bir ubûdiyetle bir mukabeledir.”
Allahu Ekber’in bütün camilerde, bütün ibadetlerde, bayram ve hac günlerinde zikri Allah’ın yeryüzündeki terbiye ve yönetim faaliyetinin ilanıdır. İnsanlara bir davet bir çağrıdır.
Tesbihattaki elfaz kutsidir. Onlar namazın manasını güçlendirir.
”Namazın mânâsını takviye için Sübhânallah, Elhamdülillâh, Allahu Ekber üç muazzam hakikatlere ve insanın kâinatta gördüğü medar-ı hayret, medar-ı şükran ve medar-ı azamet ve kibriyâ, acip ve güzel ve büyük, pek çok fevkalâde şeylerden aldığı hayret ve lezzet ve heybetten neş’et eden suallerine pek kuvvetli cevap verdiği gibi, On Altıncı Sözün âhirinde izah edilen şu: Nasıl bir nefer, bayramda bir müşir ile beraber huzur-u padişaha girer; sair vakitte, zabitinin makamıyla onu tanır. Aynen öyle de, her adam hacda bir derece velîler gibi Cenâb-ı Hakkı Rabbû’l-Arz ve Rabbû’l-âlemîn ünvanı ile tanımaya başlar.”
Allahu Ekber ile Allah’ın kibriya mertebeleri kalbine açılır, her an yükselir, tekrar ettikçe bu yükselme devam eder.
Allahu Ekber dedikçe ruhunu istilâ eden mükerrer ve hararetli hayret suallerine yine Allahu ekber tekrarıyla cevap verir.
Allahuekber insan ruhunda ve aklında dolaşan şeytanların vehimlerine, en ehemmiyetli desiselerine köküyle kesip kati cevap verir.
Elhamdülillah da bizim âhiret hakkındaki suâlimize de kısa fakat kuvvetli cevap verir.
Elhamdûlillâh cümlesi dahi haşri ihtar edip ister. Bize der: "Mânâm âhiretsiz olmaz. Çünkü, ezelden ebede kadar her kimden ve her kime karşı bütün hamd ve şükür ona mahsustur, ifade ettiğimden, bütün nimetlerin başı ve nimetleri hakikî nimet yapan ve bütün zîşuuru ademin hadsiz musibetlerinden kurtaran, yalnız saadet-i ebediye olabilir ve benim o küllî mânâma mukabele eder."
Dünyadaki nimetleri ahiretin nimetleri ile tamamlar ve inanca bütünlük verir, Elhamdülillah. Zıttı ise aykırı manaları verir.
Namaz ruhun ve sair letaifin neşesi ve bütün mahlukatla birleşme ittihadıdır.
”Gayet sürurlu ve neşeli, müjdeli ve kemâl-i neşesinden gülen bir adam, kâinatı neşeli, güler gördüğü gibi; mütefekkirâne ve ciddî bir surette ibadet ve tesbih eden adam, mevcudatın hakikaten mevcut ve muhakkak olan ibadet ve tesbihatlarını bir derece keşfeder ve görür. Gafletle veya inkârla ibadeti terk eden adam, mevcudatı, haki kat-i kemâlâtına tamamıyla zıt ve muhalif ve hata bir surette tevehhüm eder ve mânen onların hukukuna tecavüz eder.”
“İbadeti ve namazı terk eden adam, Sultan-ı Ezel ve ebedin raiyeti hükmünde olan mevcudatın hukukuna ehemmiyetli bir tecavüz ve mânevî bir zulüm eder. Çünkü, mevcudatın kemalleri, Sânie müteveccih yüzlerinde tebarüz eder.”
Her canlı Allah’ın raiyetidir, karınca da, insan da, fonksiyonel varlıklar bulut ve yağmur da... Namaz kılmayan onların raiyet hukukuna saldırır, ibadetlerini, sadakatlerini görmez. Bu şekilde bütün mahlukatın nefretini kazanır ve onların insandan şikâyetçi olmasını doğurur. Bu yüzden namazsızlık ebedi zarardır, bütün bu mahlukatın şikayet dilekçesinin karşılığı cehehnemdir.
Bediüzzaman namaz kılan herkesi ahiret kardeşi olarak kabul eder.
“Beş farz namazını kılan ve yedi kebâiri terk eden zatları, şu manevî münasebet ve görüşmek neticesi olarak, âhiret kardeşliğine kabul ediyorum.”
Bediüzzaman, doksan dokuz sayısına neden iptila sahibi olduğunu anlatır.
“Üçüncü sualiniz ki, Sözler otuz üç, Mektubat otuz üç, Pencereler otuz üç, mecmuu doksan dokuz olduğu gibi, Arabî Katre risalesinin başında beyan edildiği üzere, en evvel bu fakir kardeşinizin harekât-ı fikriyesi namazdan sonra otuz üç Sübhanallah ve otuz üç Elhamdü lillâh ve otuz üç Allahu ekber’deki meratibe göre doksan dokuz mücâhedât-ı fikriye ve makamat-ı ruhiyedeki tezahürat ve doksan dokuz Esmâ-i Hüsnâ cilvesine mazhariyet sırlarını, hayal meyal bir surette uzaktan uzağa hissedilmesindendir ki, bu otuz üç mübarek adedi, ihtiyarım olmayarak çok harekât-ı ilmiyemde ve neşriyede hükmediyor.”
İhtiyarsız bu doksan dokuz sayısına bağlıdır, sırrını bilemeyiz.
Bediüzzaman Jön Türkleri hamiyetlerinden dolayı kabul eder ama namazsız olanlarına katılmaz, onları Jön Türk olarak görmez. Çünkü Tanzimattan Namık Kemal‘den itibaren Jön Türkleri tanır ve hiçbir müsbet şeye karşı olmayan Bediüzzaman onları da eleştirir ama hakkı teslim eder.
“O sarhoş namazsızlar Jön Türk değiller, belki şeyn Türktürler; yani fena ve çirkin Türktürler, Genç Türklerin rafızîleridirler. Herşeyin bir rafızîsi var; hürriyetin rafızîsi de süfehadır.”
Bugün de Türkçülerin dindarları böyledir, dini hayatı olmayanlar yukardaki eleştiriye dahildirler.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.