Namazlardan sonra yapılan tesbihatların hikmeti
Efendimiz komut veriyor, bir anda trilyonlarca melek, cin, eşya halen ve kalen bu komuta icabet ederek
Tesbihat gibi bütün ubudiyetlerin temel sebebi yani illeti, Allah'ın emri olmasıdır. Tesbihat da Allah'ın kullarına bir emridir. Efendimiz (a.s.m) bunu her zaman yapmış ve ümmetine de tavsiye etmiştir. Elbette emredilen her ibadetin bize bakan muazzam hikmet ve faydaları da vardır.
Şöyle ki; Tesbihatın özü tesbih, yani Allah’ı tenzih etmek, tahmid, yani Allah’a şükretmek, tekbir yani Allah’ın azamet ve büyüklüğünü ilan etmek ve tehlil yani Allah’ın varlığını ve birliğine olan imanını tazelemektir.
Tesbihat namazın devamı niteliğinde olduğu için, namazın hikmeti ne ise aynı hikmet tesbihatta da devam etmektedir. Yani namaz ve tesbihat insanın Allah’a karşı bir arz-ı ubudiyetidir.
Ayrıca tesbihat Peygamber Efendimizin (asm) bir sünneti olduğu için, hem bir feyiz hem de bir sevap kaynağıdır.
Kainatta her şey ya kal dili ile ya da hâl dili ile Allah’ı zikir edip tesbih ediyor, bu açıdan kainat büyük ve azametli bir zikir halkası gibidir. İnsan kainatın efendisi ve halifesi olması itibarı ile bu zikir halkasından hariç kalması, bu zikre dahil olmaması büyük bir ihanet büyük bir cinayettir. İşte namaz, tesbihat gibi şeyler insanın bu büyük zikir halkasına dahil olması anlamına geliyor.
Hayalen düşünelim, bütün kainat halkalar halinde diz çökmüş, başlarında Peygamber Efendimiz (a.s.m) olmak üzere zikir çekiyorlar. Yani kainat manevi bir zikir meclisi ve bu meclisi âdeta idare eden Peygamber Efendimiz (a.s.m)'dir. Efendimiz komut veriyor, bir anda trilyonlarca melek, cin, eşya halen ve kalen bu komuta icabet ederek sübhanallah diyor. İşte insan bu tesbihat sayesinde bu azametli zikir meclisine dahil oluyor.
Tesbihat hem bir ibadet hem bir sevap hem bir feyiz hem bir iman tazeleme hem bir manevi zikir meclisine dâhil olma hem bir sünnet hem bir manevi tekamül vasıtasıdır. Tesbihatın bunun gibi çok hikmetli cihetleri bulunuyor.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri tesbihat hakkında şunları söylüyor:
"Namazdan sonraki tesbihatlar tarikat-ı Muhammediyedir (a.s.m.) ve Velâyet-i Ahmediyenin (a.s.m.) evradıdır. O noktadan ehemmiyeti büyüktür. Sonra, bu kelimenin hakikati böyle inkişaf etti:
"Nasıl ki, risalete inkılâp eden velâyet-i Ahmediye (a.s.m.) bütün velâyetlerin fevkindedir. Öyle de, o velâyetin tarikatı ve o velâyet-i kübranın evrad-ı mahsusası olan namazın akabindeki tesbihat, o derece sair tarikatların ve evradların fevkindedir. Bu sır dahi şöyle inkişaf etti ki: Nasıl zikir dairesinde bir mecliste veyahut hatme-i Nakşiyede bir mescidde birbiriyle alâkadar heyet-i mecmuada nuranî bir vaziyet hissediliyor."
"Kalbi hüşyar bir zât namazdan sonra سُبْحَانَ اللهِ، سُبْحَانَ اللهِ deyip tesbihi çekerken, o daire-i zikrin reisi olan zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâmın müvacehesinde yüz milyon tesbih edenler, tesbih elinde tesbih çektiklerini mânen hisseder." (Kastamonu Lahikası, 70. Mektup)
Sorularla Risale
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.