Nurculuk siyasi bir teşkilat mıdır?
Günün Risale-i Nur dersi...
Bismillahirrahmanirrahim
Beni istintak eden zatın ve heyet-i hakimenin nazar-ı dikkatlerine,
Evvelki ifademe üç maddeyi ilâve ediyorum.
Birinci madde:
Bizi hayrette bırakan ve gayet şaşırtan ve bir garazı ihsas eden ve bil’iltizam hiçten bir sebeb-i itham icat etmek nev’inden, musırrane, bir cemiyet ve teşkilât varmış gibi soruyorlar “Bu teşkilâtı yapmak için nereden para alıyorsunuz?” diyorlar.
Elcevap: Evvelâ, ben dahi soranlardan soruyorum: Böyle bir cemiyet-i siyasiyenin, bizim tarafımızdan vücuduna dair hangi vesika, hangi emareler var ve parayla teşkilât yaptığımıza hangi delil ve hangi hüccet bulmuşlar ki, bu kadar musırrane soruyorlar?
Ben, on senedir Isparta vilâyetinde şiddetli tarassut altında bulunmuşum. Bir-iki hizmetkâr ve on günde bir-iki yolcudan başka adamları görmeyen garip, kimsesiz, dünyadan usanmış, siyasetten gayet şiddetle nefret etmiş ve kuvvetli siyasî muhalif cemiyetlerin ne kadar aksülâmeller ile zararlı ve akîm kaldığını mükerrer müşahedatla görmüş ve kendi kavim ve binler dostları içinde, en mühim fırsatta, siyasî cemiyet ve cereyanları reddetmiş ve karışmamış ve iman-ı tahkikînin gayet kudsî ve hiçbir şeyle zedelenmesi caiz olmayan hizmeti bozmak ve ağraz-ı siyasî ile çürütmeyi en büyük bir cinayet telâkki ederek şeytandan kaçar gibi siyasetten kaçan ve on seneden beri
اَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ وَالسِّيَاسَةِ (Şeytanın ve siyasetin şerrinden Allah’a sığınırım.) kendine düstur eden; ve hileyi hilesizlikte bulan, asabî ve bilâ-perva esrarını fâşeden; on sene koca Isparta vilâyetinin hassas ve cessas memurlarına böyle teşkilât sezdirmeyen bu adamdan, “Böyle bir teşkilât var ve siyasî bir dolabı çeviriyorsunuz” diyenlere karşı, yalnız ben değil, belki Isparta vilâyeti ve bütün beni tanıyanlar, belki bütün ehl-i akıl ve vicdan, onların iftiralarını nefretle karşılar ve “Garazkâr plânlanlar ile onu itham ediyorsunuz” diyecekler.
Saniyen: Meselemiz imandır. İman uhuvvetiyle bu memlekette ve Isparta’nın yüzde doksan dokuz adamlarıyla uhuvvetimiz var. Halbuki cemiyet ise, ekser içinde ekalliyetin ittifakıdır. Bir adama karşı, doksan dokuz adam cemiyet olmaz. Meğer, gayet insafsız bir dinsiz, herkesi–hâşâ–kendi gibi tevehhüm edip, bu mübarek ve dindar milleti tahkir etmek niyetiyle böyle işaa eder...
Salisen: Benim gibi pek ciddî bir muhabbetle Türk milletini seven; ve Kur’ân’ın senâsına mazhariyetleri cihetiyle Türk milletini pek çok takdir eden; ve altı yüz seneden beri bütün dünyaya karşı koyan ve Kur’ân’ın bayraktarı olan bu millete karşı gayet şiddetli taraftar bulunan; ve bin Türkün şehadetiyle, bin milliyetçi Türkçüler kadar Türk milletine bilfiil hizmet eden; ve kıymettar otuz-kırk Türk gençleri, namazsız otuz bin hemşehrilerine tercih etmekle bu gurbeti ihtiyar eden; ve hocalık haysiyetiyle izzet-i ilmiyeyi muhafaza eden ve hakaik-i imaniyeyi pek vâzıh bir surette ders veren bir insanın, on sene ve belki yirmi-otuz sene zarfında, yirmi-otuz değil, belki yüz ve binler talebesi, sırf iman ve hakikat ve âhiret noktasında onunla fedakârane bağlansa ve âhiret kardeşi olsalar çok mudur ve zararı mı var? Hiç ehl-i vicdan ve insaf bunları tenkide cevaz verir mi? Ve bunlara cemiyet-i siyasiye nazarıyla bakabilir mi?
Rabian: On sene zarfında yüz banknot ile idare eden ve günde, bazan kırk para ile geçinen ve yetmiş yamalı bir abayı yedi sene giyen bir adam hakkında; “Nereden para alıp yaşıyorsun ve teşkilât yapıyorsun?” diyenler, ne kadar insaftan uzak düştüklerini ehl-i insaf anlar. (Tarihçe-i Hayat, Eskişehir Hayatı, Eskişehir Müdafaası)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
Aba : yünden dokunmuş bir tür kumaştan dikilen hırka veya elbise
Âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat
Akîm : neticesiz, sonuçsuz
Banknot : lira mânâsındaki kâğıt para
Bilfiil : fiilî olarak
Cebren : zorla, baskıyla
Celb : çekme,
Cemiyet : topluluk, dernek
Cemiyet-i siyasiye : siyasî cemiyet, topluluk
Cevaz : izin, müsaade
Cihet : yön, taraf
Desise : hile, aldatma
Ehl-i insaf : insaf sahipleri
Ehl-i vicdan ve insaf : vicdan ve insaf sahibi insanlar
Ekalliyet : azınlık
Ekser : çoğunluk
Entrika : dalavere, dolap çevirme
Fedakârane : fedakârca
Fitne : ahlâkta ve toplum düzeninde azgınlık ve bozgunculuk
Gurbet : doğup büyüdüğü beldeden uzak diyarlarda bulunma
Hakaik-i imaniye : iman hakikatleri, esasları
Hakikat : gerçek, doğru
Hâşâ : asla, kesinlikle öyle değil
Haysiyet : özellik
Hemşehri : aynı şehir veya bölgeden olan
Hükûmet : idare, yönetim, devletin icra mekanizması
İğfal : gaflete düşürerek kandırma, aldatma
İhtiyar : seçim, istek, tercih
İşaa etme : bir haberi yayma, duyurma
İttifak : birleşme
İzzet-i ilmiye : ilmin izzet ve yüceliği
Kıymettar : kıymetli, değerli
Mazhariyet : erişme, kavuşma, nail olma
Muhabbet : sevgi
Muhafaza : koruma
Mübarek : hayırlı, uğurlu
Nazar : bakış, görüş
Rabian : dördüncü olarak
Salisen : üçüncü olarak
Saniyen : ikinci olarak
Senâ : övgü, medih
Serbestî : özgürlük
Suret : biçim, şekil
Şehadet : şahitlik, tanıklık
Tahkir : aşağılama, hakaret etme
Tatbik : uygulama
Tenkit : eleştiri
Teşkilât : kuruluş, örgüt
Tevehhüm : kuruntuya kapılma, olmayan şeyi var zannetme
Uhuvvet : kardeşlik
Vâzıh : açık, âşikâr
Zarfında : içinde
Ağraz-ı siyasî : siyasî gayeler, siyasî tarafgirliğin doğurduğu kin ve düşmanlıklar
Akîm : neticesiz, sonuçsuz
Aksülâmel : ters tepki
Asabî : sinirli
Bil’iltizam : bile bile, özellikle
Bilâ-perva : pervasız, korkusuz
Caiz : sakıncasız, doğru
Cemiyet : topluluk, dernek
Cemiyet-i siyasiye : siyasî amaçlarla kurulmuş cemiyet, örgüt
Cereyan : hareket, akım
Cessas : casusluk yapan
Düstur : prensip
Ehl-i akıl ve vicdan : akıl ve vicdan sahibi kimseler
Emare : belirti, işaret
Esrar : sırlar, gizemler
Fâşeden : açığa vuran
Garaz : kötü kasıt
Garazkârâne : art niyetli bir şekilde
Heyet-i hakime : hakimler kurulu
Hizmetkâr : hizmetçi
Hüccet : delil
İcat : meydana getirme
İhsas : hissettirme, hatırlatma
İman-ı tahkîki : inandığı şeylerin aslını, esâsını bilerek inanma; sarsılmaz iman
İstintak : sorgulama
İttiham : itham, suçlama
Kavim : millet, uyruk
Kudsî : her türlü kusur ve noksandan uzak, kutsal
Muhalif : aykırı, karşıt
Musırrâne : ısrarlı bir şekilde
Müdafaat : mahkemede sunulan savunmalar
Mükerrer : tekrar tekrar
Müşahedat : yapılan gözlemler
Nazar-ı dikkat : dikkat içeren bakış
Nev’ : tür
Sebeb-i itham : suçlama sebebi
Tarassut : gözaltında tutma, gözetim
Telâkki : anlama, kabul etme
Teşkilât : kuruluş, örgüt
Tetimme : ek, tamamlayıcı not
Vesika : belge
Vilâyet : il
Vücud : meydana getirme