Risale-i Nur benim yerime konuşuyor

Risale-i Nur benim yerime konuşuyor

Günün Risale-i Nur dersi...


Bismillahirrahmanirrahim

İkincisi: Denizli Mahkemesi hiç ilişmediği ve Eskişehir Mahkemesi yalnız birtek kelimesine ilişip, birtek harfle cevabını alan İhtiyarlar Risalesini, İstanbullu bir adam, burada, bir adamdan alıp İstanbul a götürmüş. Her nasılsa aleyhimdeki bir dinsizin eline geçmiş. Habbeyi on kubbe yaparak vilayet zabıtasını şaşırtıp, "Kiminle görüşüyor, yanına kimler gidiyor?" diye beni sıkmaya başladılar. Her ne ise... Bunlar gibi çok acı nümuneler var. Fakat en manasızı budur ki: Beni konuşturmamak için, hizmetimde bir çocukla bir hastalıklı adamdan başka herkesi ürkütüp, benden kaçırtmalarıdır.

Ben de derim: On adamın benden çekinmeleri yerine, on binler, belki yüz binler Müslüman, Risale-i Nur'un dersine hiçbir manie ehemmiyet vermeyerek devam ediyorlar. Hem bu memlekette, hem hariç alem-i İslamda çok kuvvetli hakikatleri ve çok kıymetli faydaları için tam bir revaçla intişar eden Risale-i Nur'un binler nüshalarından herbiri, benim yerimde, benden mükemmel konuşuyor. Benim susmamla, onlar susmaz ve susturulmazlar.

Hem, madem mahkemece ispat edilmiş ki, yirmi seneden beri siyasetle alakamı kestiğim ve hiçbir emare aksine zuhur etmediği halde, elbette benimle görüşenden tevehhüm etmek pek manasızdır. (Emirdağ Lahikası)

Onlar, yalnız Risale-i Nur yerinde beni susturuyorlar. Halbuki benim bedelime Risale-i Nur yüzer dillerle ve şakirtleri binler lisanlarıyla mükemmel konuşuyorlar; bu Nurları, zulmetli kafalara ders veriyorlar. En büyük memurların onlara gönderilen Risale-i Nur'un müdafaası olan Meyve nin tesiriyle başka risaleleri de-bilhassa Hüccetullahi l-Baliğa mecmuasını-kemal-i merakla tetkik etmeye başlamaları, onların inatlarını kırdığına çok emareler var.

Evet, nasıl ki, onlar şahsımla meşgul olmaları Risale-i Nur'un bir derece serbestiyetine ve intişarına faydadır; öyle de, kardeşlerimle görüştürmemek dahi ehemmiyetli bir maslahattır. Hatta bir defa görüşmek için yüz lirasını sarf edip buraya kadar gelen bir kardeşimizin görüşmeden geri gitmesi, tam bir maslahat oldu. Eğer kapı açılsa, her taraftan ziyaretçi tehacümüyle hem garazkar ve vehhamların evhamına dokunmak ihtimali, hem sırr-ı ihlasa ve mesleğimiz olan prensibimize zararı bulunması cihetiyle bu tecridim, hakkımızda bir inayettir.

Bu şuhur-u mübarekede kazanç bire yüzdür. Mübarek kardeşlerim ricalen ve nisaen ve masumlar ve muhterem ihtiyarlar dualarıyla bize yardım etmelerine pek ziyade ihtiyacımız var. İnşaallah daha hiçbir fırtına sizleri sarsmayacak, çelik gibi metanetiniz kırılmayacak. (Emirdağ Lahikası)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLER:

EMÂRE : Delil; işaret, belirti, iz
EVHAM : Olmayan birşeyi olur zannı ile meraklanmak, vehimler, kuruntular.
GARAZKÂR : Kin güden, kötü niyetli kimse.
HABBEYİ KUBBE YAPMAK : Değeri olmayan bir şeye çok fazla ehemmiyet vermek. Zihinde büyütmek.
HÜCCETÜLLAHÜ'L-BÂLİĞA : Tevhide dair bir risâlenin ismi.
İNÂYET : Allahın Yardımı, lütuf.
İNTİŞAR : Yayılmak, dağılmak; üremek.
İNTİŞAR : Yayılmak, dağılmak; üremek.
KEMÂL : Olgunluk, mükemmellik, eksiksizlik, tamlık.
MÂNİ : Engel.
MASLAHAT : Fayda,
MECMUA : Toplanıp biriktirilmiş, düzenlenmiş dergi veya kitap haline getirilmiş şeylerin hepsi.
MEŞGUL : (Şugl. den) Bir işle uğraşan.
METÂNET : Kararlılık, dayanıklılık, sağlamlık.
NİSÂEN : Kadın olarak.
NÜSHA : Yazılı bir şeyden çıkarılan suret.
REVAÇ : Sürüm, kıymet, değer, geçerlik, makbuliyet.
RİCÂLEN : Erkek olarak.
SARF : Harcama, masraf, gider; Gramer, dilbilgisi.
SIRR-I İHLÂS : İhlâsın sır ve hakikati.
ŞÂKİRT : Talebe, yardımcı.
ŞUHÛR-U MÜBÂREKE : Mübârek aylar.
TECRİD : Bir tarafta tutma, ayırma, yalnız başına bırakma.
TEHÂCÜM : Hücum etme; üşüşme, hızlıca toplanma, saldırı.
TETKİK : İnceleme, araştırma.
TEVEHHÜM : Zannetme, evhamlanma, yok olanı var zannetmekle ümitsizliğe ve korkuya düşme
VEHHAM : Çok şüphe ve vesvese eden, korkak ve şüpheci.
ZÂBITA : Emniyet görevlisi.
ZUHUR : Ortaya çıkma, meydana çıkma, başgösterme.