Ahirette sinema var mı?
Günün Risale-i Nur dersi
Bismillahirrahmanirrahim
“Hüve Nüktesi”nin âhirinde bu parça yazılacak
Gördüm ki, âlem-i misal, nihayetsiz fotoğraflar ve herbir fotoğraf, hadsiz hâdisât-ı dünyeviyeyi aynı zamanda hiç karıştırmayarak alıyor.
Binler dünya kadar büyük ve geniş bir sinema-i uhreviye ve fâniyâtın fâni ve zâil hallerini ve vaziyetlerini ve geçici hayatlarının meyvelerini sermedî temâşâgâhlarda ve Cennette saadet-i ebediye ashablarına da dünya maceralarını ve eski hâtıratlarını levhalarıyla gözlerine göstermek için pek büyük bir fotoğraf makinası olarak bildim.
Hem Levh-i Mahfuzun, hem âlem-i misâlin iki hücceti ve iki küçücük nümunesi ve iki noktası, insanın başında olan kuvve-i hâfıza ve kuvve-i hayaliye, mercimek küçüklüğünde iken, hiç karıştırmayarak bir büyük kütüphane kadar, hiç karıştırmayarak kemâl-i intizamla içlerinde yazılması kat’î ispat eder ki, o iki kuvvenin nümune-i ekber ve âzamları olan âlem-i misal ile levh-i mahfuzdur, hava ve su unsurlarının, hususan nutfelerin suyu ve toprak unsurunun pek fevkinde daha ziyade hikmet ve irade ile ve kalem-i kader ve kudretle yazıldıklarını ve hiçbir cihetle tesadüf ve kör kuvvetin ve sağır tabiatın ve câmid, hedefsiz esbabın karışması yüz derece muhal ve hiçbir vecihle mümkün olmadığını, Hakîm-i Zülcelâlin kalem-i kader ve hikmetinin sahifesi olduğu, ilmelyakîn ile kat’î bilindi. (Emirdağ L. 1. 203)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
âhir : son
âlem-i misal : bütün varlıkların ve olayların görüntülerinin yansıdığı madde ötesi âlem
ashab : arkadaşlar, sahipler
câmid : cansız, katı
esbab : sebepler
fâni : geçici, ölümlü
fâniyât : fânîler, ölümlüler
fevkinde : üstünde
hâdisât-ı dünyeviye : dünyaya ait olaylar
hadsiz : sayısız, sınırsız
Hakîm-i Zülcelâl : sonsuz haşmet ve yücelik sahibi ve herşeyi hikmetle yapan Allah
hâtırat : hâtıralar, anılar
hikmet : Cenâb-ı Hakkın her şeyi belirli bir gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde yaratma sıfatı
hususan : özellikle
Hüve Nüktesi : On Üçüncü Sözün son kısmında yer alan bir bölüm
ilmelyakîn : ilme ve sağlam delillere dayanarak, kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kesin bilme
kalem-i kader ve hikmet : Allah’ın olacak hadiseleri olmadan önce bilip, belli bir amaca yönelik olarak yazması
kalem-i kader ve kudret : Allah’ın olacak hâdiseleri olmadan önce bilip takdir etmesi ve güç ve kudretiyle yaratması
kat’î : kesin
kemâl-i intizam : kusursuz derecede düzenlilik
kuvve : duygu
kuvve-i hâfıza : hafıza duygusu, bellek
kuvve-i hayaliye : hayal duygusu, gücü
levha : tablo
Levh-i Mahfuz : herşeyin bütün ayrıntılarıyla yazıldığı kader levhası
muhal : imkânsız, olmayacak şey
mütebaki : geri kalan kısım
nihayetsiz : sınırsız, sonsuz
nutfe : memelilerin yaratıldığı su, meni
nümune-i ekber ve âzam : âzam çok büyük örnek
saadet-i ebediye : sonu olmayan, sonsuz mutluluk
sermedî : daimî, sürekli
sinema-i uhreviye : âhirete ait sinema
tabiat : canlı cansız bütün varlıklar, doğa, maddî âlem
temâşâgâh : seyir yeri
tesadüf : rastlantı
unsur : madde
vaziyet : durum, hâl
vecih : şekil, tarz
zâil : geçip gidici, yok olucu