Hz. Ömer'in İslam'a soktuğu bid'a-i hasene

Hz. Ömer'in İslam'a soktuğu bid'a-i hasene

Hz. Ömer zaten kılınan teravih namazına imam tayin ederek, cemaatle kılınmasına vesile olmuştur

Resûlullah'ın (s.a.v) irtihalinden sonra, Hz. Ebû Bekr ve kısmen de Hz. Ömer zamanlarında terâvîh namazları Asr-ı Saâdette olduğu gibi münferit olarak kılınmaya devam etmiştir. Bilâhare cemâatle kılınmaya başlanmıştır. Urve, Abdurrahman b. Abdul-Kârî'den şunları rivayet eder: Bir Ramazan gecesi Ömer b. el-Hattâb (r.a) ile mescide çıkmıştık. Mescidde halk münferit ve ayrı ayrı yerlerde terâvîh namazı kılıyorlardı. Kimi kendi başına yalnızca namaz kılıyordu, kimi de ardında birkaç kişilik cemâatle birlikte kılıyordu. Ömer (r.a), öyle zannediyorum ki, "Bunları bir imam arkasında toplarsam daha hoş olacak" demişti. Ertesi akşam olunca Ömer (r.a), Übey b. Ka'b (r.a)'ı terâvîh imamı tayin edip cemâati onun arkasında topladı. Böylece terâvîh namazı cemâatle kılınmaya başlanmış oluyordu. Başka bir gece yine Ömer (r.a) ile birlikte mescide çıkmıştım. İnsanlar, imamları Übey b. Ka'b ile beraber namaz kılıyorlardı. Ömer b. el-Hattab, halkın vecd içinde namaz kıldıklarını görünce, "Bu ne güzel bid'at oldu" diyerek sevincini ifade etti. Ancak, "Namazlarını gecenin sonuna tehir edip de şimdi uyuyanlar, şu anda namaz kılanlardan daha fazla sevap elde etmektedirler" sözünü de ilave etti. Zira insanlar terâvîhi o sırada gecenin evvelinde kılmakta idiler. [Buhârî, Salâtu't-terâvîh 1; İbn Hibbân, Sahîh, VI/284]

Hz. Ömer'in (r.a), "Bu ne güzel bid'at oldu" demesi, terâvîhin cemâatle kılınmasının güzel olduğunu vurgulamaktadır. Yoksa buradaki bid'at kavramı, Resûlullah (a.s)'ın zamanında mevcut olmadığı halde dine sonradan sokulmuş bir iş demek değildir. Zira Resûl-i Ekrem terâvîh namazını kendisi kıldığı gibi, yukarıda zikredilen hadislerde de görüldüğü üzere üç gece imam olup cemâate de kıldırmıştır. Hz. Ömer (r.a) de, zaten kılınan bir namaz için sadece imam tayin etmiş olmaktadır.

Hz. Ömer, erkekleri Übey b. Ka'b'ın, kadınları da Süleyman b. Ebî Hasme'nin arkasında ayrı ayrı toplamıştır. [Beyhakî, es-Sunenu'l-Kubrâ, hadis no: 4380; İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, IV/297] Diğer bir rivayete göre de Temîm ed-Dârî'yi kadınlara imam tayin etmiştir. [Mâlik, es-Salât fi Ramazan 4; Aynî, Umdetu'l-Kârî, XI/126]

Hz. Osman ise, kendi hilafeti sırasında erkekleri de, kadınları da Süleyman b. Ebî Hasme'nin arkasında cemaat yapmış ve ayrı ayrı namaz kılmalarına lüzum görmemiştir. [İbn Sa'd, et-Tabâkât, V/26]

Hz. Ali (r.a), insanları bu namazı kılmaya teşvik etmiş ve ayrıca o da erkek ve kadınlara imam tayin etmiştir. [Abdurrezzak, Musannef, IV/6258] Onun, terâvîhin camide kılınmasından memnun olduğunu şu sözleriyle dile getirdiği nakledilir:"Allah, Ömer'in kabrini nurlandırsın, zira Ömer, mescidlerimizi terâvîhin feyziyle nurlandırıp şereflendirmiştir" [Kamil Miras, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi, IV/78]

Abdullah b. Mes'ûd gibi ashabın ileri gelenlerinden bir zat da insanlara imam olup terâvîh namazı kıldırmıştır. Zeyd b. Vehb'den (ö. 83/702) şöyle demiştir: Abdullah b. Mes'ûd Ramazanda imam olup bize terâvîh kıldırdı. Namaz bitip eve döndüğümüzde henüz şafak atmamış bulunuyordu. [Aynî, Umdetu'l-Kârî, XI/127]

Rekât sayısı

Hz. işe'nin rivayetine göre Resûlullah (s.a.v), vitir namazıyla birlikte on bir rekât terâvîh namazı kılmıştır. Ebû Seleme b. Abdurrahman (ö. 94/712), Hz. işe'ye Resulullah'ın Ramazanda kıldığı namazın durumunu sormuş, Hz. işe'de şöyle anlatmıştır: "Allah Resûlü (a.s), gece namazı olarak ne Ramazanda ne de başka birzaman on bir rekâttan fazla bir namaz kılmıştır. O, önce dört rekât kılardı ki, onun güzelliğini ve uzunluğunu ne sen sor ne de ben söyleyeyim. Sonra dört rekât daha kılardı, onun güzelliğini ve uzunluğunu ne sen sor ne de ben söyleyeyim. Daha sonra da üç rekât kılardı. Ben bir gün dedim ki, Ya Resûlallah! Vitir namazını kılmadan önce uyuyor musun? Buyurdu ki: Ey Aişe! Benim gözlerim uyur ancak kalbim uyumaz."" [Buhârî, Salâtu't-terâvîh 1; Malik,Salâtu'l-Leyl 9] Bu rivayette sözü edilen vitir namazı için üç rekâtı çıkaracak olursak terâvîh için geriye sekiz rekât kalmaktadır.

Câbir (r.a)'den gelen bir rivayette ise, Resûlullah (a.s) tarafından kıldırılan terâvîhin sekiz rekât olduğu bildirilmiştir. [İbn Hibbân, Sahîh, IV/291] Bu haber, Hz. işe'nin rivayetiyle örtüşmektedir. Nitekim bu iki rivayet de sahih olarak kabul edilmiştir.

Abdullah b. Abbas'tan gelen bir rivayet şöyledir: "Resûlullah (a.s) münferiden yirmi rekât terâvîh, ayrıca vitir namazı kılardı. Terâvîhin her dört rekâti arasında bir müddet dinlenirdi. Sonra kalkar, namazına devam ederdi. Terâvîh namazındaki tervîhanın esası, bu sünnet-i seniyyeye dayanmaktadır." [İbn Ebî Şeybe, Musannef, II/164; el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, III/175] Bu hadis, senedinde İbrahim b. Osman adında biri olduğu [el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, III/175] ve Ebû Seleme b. Adurrahman'ın Hz. işe'den naklettiği hadisle çeliştiği gerekçesiyle zayıf kabul edilmiştir. [ez-Zeylâî, Nasbu'r-Râye, II/153] Bununla birlikte aşağıda zikredilen haberlerle desteklendiği ileri sürülerek bu rivayetle de amel edilmiştir.

İmam Malik'in, Yezîd b. Rûmân'dan munkatı bir isnadla rivayetine göre, İbn Rûmân: "İnsanlar, Ömer b. el-Hattâb zamanında Ramazan namazını yirmi üç rekât kılardı" demektedir. [Mâlik, es-Salât fî Ramazân 5] Beyhaki, fazla olan bu üç rekâtın vitir namazı olduğunu bildirmektedir. [Beyhakî, es-Sunenu'l-Kubrâ, Hadis no: 4378]

Abdurrezzak b. Hemmâm, Muhammed b. Yusuf tarikiyle yine Sâib b. Yezîd'den şöyle rivayet etmektedir: "Ömer b. el-Hattâb, Ramazanda Übey b. Ka'b ile Temîm ed-Dâri'yi yirmi bir rekât kıldırmak üzere insanlara imam tayin etmişti. Bunlar, her rekâtta yüzer âyet miktarı okuyarak terâvîh namazı kıldırır ve fecrin doğuşuna yakın mescidden dağılırlardı". İbn Abdilber, "Bu bir rekât vitir namazıdır" demektedir. Yine o, bir başka rivayette geçen yirmi üç rekâtın, son üç rekâtının vitir namazı olduğu görüşündedir. [İbn Abdilber, et-Temhîd, VIII/113; Aynî, Umdetu'l-Kârî, XI/127]

Beyhakî'nin isnadını zayıf olarak nitelediği bir rivayete göre de Hz. Ali, bir adama Ramazanda insanlara beş tervîha ile yirmi rekât terâvîh namazı kıldırmasını emrettiği bildirilmektedir. [Beyhakî, es-Sunenu'l-Kubrâ, II/497] Hz. Ali'nin erkeklere ve kadınlara ashabından bir zatı imam tayin ederek yirmi rekat terâvîh kıldırmasını emrettiği rivayeti ile [Abdurrezzak, Musannef, IV/258; Aynî, Umdetu'l-Kârî, XI/127], onun Ramazanda güzel Kuran okuyanları çağırdığı, onlardan birine cemaate yirmi rekat terâvîh namazı kıldırmasını emrettiği ve kendisinin de onlara vitir namazı kıldırdığı haberi [Beyhakî, a. yer] aynı olayı anlatıyor olmalıdır.

Ramazana mahsus olarak vitir namazı, terâvîhin peşinden cemaatle kılınırdı. A'meş, "İbn Mes'ud yirmi rekât terâvîh ve üç rekât vitir namazı kılardı" demektedir. [Aynî, Umdetu'l-Kârî, XI/127] Diğer taraftan Tirmizî, Medine halkının vitir namazıyla birlikte kırk bir rekât terâvîh kıldıklarını rivayet etmekte, Sünen'inde, Şafiî'nin Mekke'de halkın yirmi rekât terâvîh kıldığını gördüğü haber verilmektedir. [Tirmizî, Savm 80]

Tâbiûn devrinde ise yirmi rekâttan az terâvîh namazı kılındığına dair herhangi bir haber nakledilmediği ileri sürülmektedir. [Miras, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi, IV/84]

Terâvîh namazının rekâtlarının sayısıyla ilgili aktarılan rivayetleri değerlendirecek olursak şunları söylemek mümkündür: Ramazan-ı Şerifte sekiz rekât terâvîh ve üç rekât vitir namazının cemâatle kılınması sahih rivayetler doğrultusunda bir sünnet-i seniyyedir. Esasen sünnet, ya Resûlullah (a.s)'ın devam buyurdukları ya da devam ederken bir engel çıkması yahut da bir özrün araya girmesiyle terk ettiği işlerdir. Bu sekiz rekâtın üstüne on iki rekâtla beraber yirmi rekât olması, Hulefâ-i Râşidînin uygulamasıdır ki, bu durum fıkıh âlimlerince müstehab olarak isimlendirilmektedir. Ayrıca Ebû Hanife'ye göre Hz. Ömer, bu namazın cemâatle kılınmasını ve yirmi rekât olmasını kendiliğinden ortaya atmamıştır. Aksine Hz. Peygamber'in uygulamalarına dayanarak disiplin altına almıştır. [Zürkânî, Şerhu'l-Muvatta, I/339].

Yeni Şafak