Teravih namazında reform yapan müezzinler
Çoğu kez tartışılsa da İslam’da insanın nefsini tahrik etmeyen musikiye çoğunlukla karşı çıkılmamıştır.
Çoğu kez tartışılsa da İslam’da insanın nefsini tahrik etmeyen musikiye çoğunlukla karşı çıkılmamıştır. Bunlar bir yana İslam medeniyeti, insanı derinden etkileyen geniş bir musiki kültürü meydana getirmiştir.
Hz. Mevlânâ musiki hakkında şöyle diyor: “Hakimler, bu güzel sesleri, bu musiki nağmelerini göklerin dönüşünden aldık demişlerdir. Biz hepimiz Âdem’in cüzleriydik, cennette o nağmeleri dinledik. Ten kafesine girmek bizi yanıltsa da o nağmeleri birazcık hatırlıyoruz. İşte bu yüzden sema âşıklara gıdadır.” (Mesnevî, IV/734)
İslam’da musikinin yeri uzun tartışmalara konu olsa da neticede insanın nefisini tahrik etmeyen musikiye çoğunlukla karşı çıkılmamıştır. (Ayrıntılı bilgi için Prof. Süleyman Uludağ’ın İslam’da Musiki ve Sema adlı eseri tavsiye edilir.) Bütün bunlar bir yana İslam medeniyeti, insanı derinden etkileyen geniş bir musiki kültürü meydana getirmiştir.
Emevilerin (661-750) egemenliği altındaki Suriye’de ve Abbasilerin (750-909) egemenliği altındaki Irak’ta çok kültürlü merkezlerin gelişmesi Arabistan’ın müziği ile Suriye, Mezopotamya, Bizans ve Pers müziklerinin yakın bir temas içerisine girmesini sağladı. Bu etkileşimin sonucunda ortaya çıkan müziğin ilk nazari temelleri, İbn el-Muneccim (ö.912), Ebu’l-Ferec İsfahani (ö.967), Kindi (ö. 873) ve Ihvan-ı Safa (10. yy.) tarafından atılırken olgunluk devresine Farabi (ö. 950) ve İbn Sina’nın (ö. 1037) eserleriyle ulaştı. Farabi’nin eserinde ses bilimi, aralıklar, dörtlü akortlar, oktav türleri, müzikal enstrümanlar, besteler ve müziğin etkileri gibi ana konular incelenmiştir.
Osmanlı kültürünün etkisi
İslam musikisinin dönüm noktası, üstad Safiyüddin Urmevi’dir (ö.1291) Eserlerinde ebced notası kullanan ve melodik dizilerin bilgisi ve sistemleştirilmesine katkıda bulunan Urmevi, dizi teorisine katkılarıyla özellikle İran ve Türk müzik gelenekleri üzerinde derin bir etki bırakmıştır.
Öte yandan batıda Endülüs kültürü, farklı zenginlikler geliştirdi ve İspanya’daki müslüman üniversiteler aracılığıyla Batı müziğini etkiledi. Bağdat’tan çok saygın bir şarkıcı, ud icracısı ve müzik öğretmeni ve azad edilmiş bir köle olan Zeryab (ö. 850), Kurtuba’ya geldi. Zeryab, her biri vokal ve enstrümantal parçaların belirli bir melodik dizi içerisindeki bileşiminden oluşan 24 “nevbe”lik bir repertuar derlemesiyle saygınlık kazandı. Daha sonra bu nevbe geleneği, büyük ölçüde 15. yy’ın sonlarında Kuzey Afrika’ya taşındı.
İslam dünyasına hakim olan kültür İstanbul’un fethini takiben 16. yüzyıldan itibaren Osmanlı kültürü olmuştur. Arap müziği, hali hazırda Orta Asya, Anadolu, İran, ortaçağ İslam Suriyesi ve Irak’tan müzikal öğeler almış olan Türk müziği ile etkileşime girdi. Bu etkileşim en çok Halep, Şam ve Kahire gibi büyük şehirlerde açık bir biçimde yaşandı. Teori ve adlandırmalar göz önüne alındığında Arap ve Türk müzik sistemleri büyük oranda örtüşürler. Türkiye ve Arap dünyasındaki, özellikle Suriye’deki melodik ve metrik diziler güçlü benzerlikler göstermiştir ve hâlâ göstermektedir.
Safiyüddin Urmevi’den sonra Türk Musikisinde ikinci büyük üstad Abdülkadir Meragi’dir (ö.1435). Güney Azerbaycan’ın Meraga şehrinde doğan Meragi, bestekar, hanende, sazende, nazariyatçı, şair, ressam, hafız ve hattattır. İslam dünyasının birçok bölgesini dolaşmış Timur’la beraber bulunmuş daha sonra Semerkand’a yerleşmiştir. 1421 yılında Bursa’ya gelip II: Murad’la görüşen Meragi, daha sonra Herat’a gitmiş ve orada ölmüştür. Klasik formdaki bestelerinden 30 kadarı günümüze kadar gelmiştir.
Eserleriyle çığır açan, kendisiyle birlikte musikimizin seyrinin değiştiği ve Klasik Türk müziği diye adlandırılan, Osmanlı-Türk üslubu en belirgin çizgileriyle ortaya çıktığı kişi Mustafa Itri Efendi’dir. (ö. 1712) Gerek dini ve gerekse dindışı eserler meydana getiren Itri, hepsinde olağanüstü bir başarı sağlamıştır. Teravih namazı sırasında makam değiştirme kuralı ile camilerde müezzinlerin uyguladıkları çeşitli kuralların Itrî tarafından konulduğu söylenir. Bayram namazlarında okunan Segah Tekbir’i ve Mevlevi ayinlerinde okunan Rast Na’tı ve Neva Karı bugüne kalan şaheserlerinden bir kaçıdır.
Saba’nın yetiştirdiği öğrenciler
Abdülkadir Merâgi ve Itrî’den sonra Türk müziğinin gelişimini yönlendiren üçüncü büyük bestekar Hammâmîzade İsmail Dede Efendi’dir. Bestekar Sultan III. Selim (ö. 1808) devrinin birçok üstün bestekarının en ileri gelenidir. Çok sayıda nadide eser bırakmıştır. Dede Efendi Klasik eserlerin yanı sıra bestelediği Ayin, Tevşih, Durak ve İlahilerle dikkatleri üzerinde toplar. Klasik Türk Musikisi Dede Efendi, Dellalizade İsmail Efendi (ö. 1869) ve Zekai Dede Efendi (ö.1897) ile devrini tamamlar. Daha sonra gelen Neoklasik veya Romantizm Dönemi, Hacı Arif Bey (ö.1885), talebesi Şevki Bey (ö. 1891), Rifat Bey (ö.1888) gibi büyük temsilciler yetiştirir.
Türk musikisinin bir başka örneği olmayan şaheserlerinden biri de Nayi Osman Dede’nin Miraciye’sidir. Neyde erişilmez bir icracılığa ulaşan Nayi Osman Dede Galata Mevlevihânesi’nde on sekiz yıl neyzenbaşılık, 33 yıl şeyhlik yapmış, vefatından sonra 1729 yılında tekkenin mezarlığına defnedilmiştir. Mirac kandillerinde okunan eser, Segâh, Müstear, Dügâh, Neva ve Hüseyni makamlarında beş bölüm olarak bestelenmiş, her bölümün başı tevşihlerle süslenmiştir.
İran’da şifahi olarak devam eden musiki geleneği Habib Semâî, Nur Ali Burûmend, Ebulhasan Sabâ, Abdullah Devâmî, Ali Ekber Şehnâzî ve benzeri üstatları gayretleriyle bugüne gelmiştir. Ebulhasan Sabâ’yı (ö. 1957), İran’da herkes İran müziğinin babası olarak görmektedir. Saba, meşk silsilesine İran musikisinin tanınmış simalarından Ali Naki Veziri, Golam Huseyn Derviş ve Ekber Han Feluti gibi üstatların derslerine devam etmiştir. Saba’nın yetiştirdiği öğrencileri arasından İran’da tanınmış Ali Tecvidi, Habibullah Bedii, Perviz Yahakki, Esedullah Mülk, Feramerz Payver, Huseyn Dehlevi, Huseyn Tehrani, Mecid Vefadar ve Mehdi Halidi gösterilebilir.
Star