Said Nursi'nin şahs-ı manevisi ‘Nurculuktur'
Cemaat gruplarından her birisi o şahs-ı manevi dairesi içinde birer dal hükmündedir diyebiliriz
Risale Haber-Haber Merkezi
Eyüp Ekmekçi’nin yazısı:
Şahıs meselesi
Bir kardeşimiz şahıs meselesinde aldığı bazı yanlış telkinlerle “sofilikle” tarik-i müstakimdeki şahısa bakış ölçüsünü birbirine karıştırmış. Şahsa mana-yı ismi ile bakılır, merbut olunursa rafiziliğe benzer bir durum olur. Şahıs bütün bütün inkar edilirse, vahhabilik tarzına sirayet eder. Hakikat dersi ile beraber muamelattaki her bir keyfiyetin ölçüsünü bize ders veren meslek ve meşrebimizde şahsa bakış ölçüleri de vardır.
Üstadımız buyuruyorlar “Risale-i Nur talebeleri manevi Ali Beyt hükmündedir. Bu silsile Üstadımızdan başlayıp, müdebbiri azam üstadımızın serapa Kurani meslek ve meşrebini külliyatta ve lahikalarda ders vermekle beraber, dinde ameli hususlar doğru müstakim örneklere numune-i imtisallere muhtaç olduğundan Nur erkanlarını bu Kur’ani meslek ve meşrebin emin birer numune-i imtisalleri olarak ders verip, tayin ederek ve vasiyetlerinde de beyan ederek bir teminat altına almışlardır. O devrede erkanlara buyurmuşlar ki, “Bu zamanda öyle muallimler lazım ki delilsiz sözlerine itimat edilsin.” Bu manadaki ders Sözler Yayınevi Emirdağ Lahikası -1 69. sahifedeki iki şıklı suale cevap tarzındaki lahikadır.
Kastamonu Lahikasında beyan buyurdukları diğer bir bölüm şöyle: “Risale-i Nur bir daire değil, mütedâhil daireler gibi tabakatı var. Erkânlar ve sahibler ve haslar ve naşirler ve talebeler ve tarafdarlar gibi tabakatı var.”
“Erkân dairesine liyakatı olmayan, Risale-i Nur'a muhalif cereyana tarafdar olmamak şartıyla daire haricine atılmaz. Hasların hasiyeti bulunmayan, zıd bir mesleğe girmemek şartıyla talebe olabilir. Bid'a ile amel eden, kalben tarafdar olmamak şartıyla dost olabilir. Onun için, az bir kusur ile düşman sınıfına iltihak etmemek için dışarıya atmayınız. Fakat Risale-i Nur'un erkânlarında ve sahiblerindeki esrar ve nazik tedbirlere, onları teşrik etmemek gerektir.”
ŞAHS-I MANEVİ
Bir de şahsı manevi meselesi var. Merhum muazzez Zübeyir ağabeyimizden bir nakilde bulunacağım:
“Peygamberimizin şahs-ı manevisi ‘İslamiyettir.’ Rasulu Ekrem aleyhissalatu vesselamın bu son asırdaki varis-i etemmi olan Üstadımızın şahs-ı manevisi ‘Nurculuktur.’ Öyle müstakilen birilerinin ‘biz şahs-ı maneviyiz’ demelerine göre değil muazzez üstadımızın şahsen ve Risale-i Nurun serapa Kur’ani meslek meşrebi ve hidemati ile ortaya çıkan ‘Üstadımızın Şahsı Manevisidir.’
Cemaat gruplarından her birisi o şahs-ı manevi dairesi içinde birer dal hükmündedir diyebiliriz.
Acizane ifade edersek son asrın tuğyanı olan materyalist felsefe ile Kur’an ve Nurlarının hukuk zemininde Üstadımızın hayatındaki son karşılaşmasıdır. Rivayetlerde Kur’anın elmas kılıncı ile inkar-ı uluhiyet fikrinin öldürüleceği yazılmıştır. Şimdi O elmas kılınç Risale-i Nur namıyla nevi beşer çapında intişar etmiş ve etmektedir.
ÜSTADIMIZIN BEDİ’ EĞİTİM TARZI
Nasların ve nas hükmünde hakikatlerin manzumesi olan Risale-i Nur Külliyatında necip ve muazzez Üstadımız, “Mesleğimiz hakikat ve uhuvvettir” buyuruyorlar. Bir de bir zamanlar Mehmet Fırıncı ağabeyden şu sözü işitmiştim. “Evliyaullah Üstadımız için ‘yaptığını yazacak; yazdığını yapacak’ buyurmuşlar.”
Her cihetle bedi’ olan Üstadımızın Kur’ani tarzı ferdlerin yetişmesinde de harikulade ve emsalsizdir. En güzel örnekleri Üçüncü Said devresindeki Nur erkanları ile muamelatlarında görünüyor.
Üstadımızın Hazreti Mehdi mektubunda hikmetli ve perdeli olarak “bir taife önce bir eser yazacak sonra Hazreti Mehdi onu tam bir program yapacak” İfadelerinde beyan buyrulan mesele; Eski Saidden sonraki Yeni Said zamanı Afyon mahkemesine kadar olan devre erkanların şehadet ve beyanları ile Nur-u Kuran olan Risale-i Nurun telif devresi. Ondan sonra vefatına kadar olan zaman tatbikat devresidir. Üstadımız “Üçüncü Said” ifade ediyorlar. En has daireden en geniş daireye kadar olan muamelatın tatbikatıdır. Ve bir Malezyalı profesörün buyurduğu gibi, “Bediüzzaman’ın ömrü beşeri ömrü ile tahdid edilmez, Risale-i Nur ve hizmeti ile itibar edilir.” Bu itibarla üç vazife ve üç daire kıyamete kadar devam edecektir.
Bu hikmeti ifade için olacak Mustafa Sungur ağabeyimiz son zamanlarda derslerini لاَ تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ اُمَّتِى ظَاهِرِينَ عَلَى الْحَقِّ حَتَّى يَاْتِىَ اللّهُ بِاَمْرِه fıkrasının dersi ile bitiriyorlar. Bu fıkra Kastamonu Lahikasında Sözler yayınevi 24. sahifededir.
İhsan Atasoy Ağabeyimiz Üçüncü Said devresinde bilfiil en yakınında bulunan Nur Erkanları ile muamelatlarını en sağlıklı şekilde nakletmişlerdir. O kitaplarda Nurun tatbikatına ait çok güzel örnekler var.
Bir örnek Zübeyir ağabeyden, “Üstadımız şahsi kusurla Kur’ani meslek–meşrebe ve hizmete dokunacak yanlışı ayırırdı. Mesleki bir varta birinin hayalinden geçse o anda çağırır dersini verir. Bir de on, on beş günde bir muazzez Üstadımız, ‘Çağır arkadaşları’ der şiddetli bir dersle on, on beş günün muhasebatını yapar. Üstadımızın sözle vurması elle vurmasından şiddetlidir. İnsanın ruhunu cendereye alır sıkar.”
İşte on sene müddetinde böyle bir tahkimatla Kur’an hadimi erkanlar ders ve terbiye almışlardır. Hatta sabah dersleri dört beş saati buluyormuş. O esnada bir ziyaretçi gelse ona hususi ders verip ‘dersimiz az oldu değil mi’ diyerek erkanlara verilen o hususi derse devam ediyorlarmış.
Aramızdaki tatbikata dair sair mesleklerle farkını gayet veciz ifade eden bir beyanlarını Zübeyir Ağabeyden nakledeceğiz, “Müessesede amir kardeşim şu işi yapar mısın dese müessese yatar. Biz burada birbirimize, ‘yap!’, ‘al!’, ‘getir!’, ‘götür!’ demeye başladık mı burası yıkılır” diye bizi ikaz ediyorlardı. Hatta bir defasında bana, “Bu genç kardeşlere bir şey deme yani sert davranma bak ben demiyorum biz irşadı Risale-i Nura bırakmışız” buyurmuşlardı.