Modern dünyanın cahiliye devri putu: Marka

Modern dünyanın cahiliye devri putu: Marka

Mustafa Özel, Müslümanları İslami hassasiyetleri açısından sıkıntıya sokabilecek gelişmeler oluyor.

Emeti Saruhan'ın problemi

'İslami siteler' İslami problemler çıkaracak

Ekonomist yazar Mustafa Özel zengin dindarların içinde camisi de olan sitelerde oturarak diğer Müslümanlarla irtibatlarını kesmiş olacaklarını söylüyor. Özel, "Çocukları yoksullarla büyümedikleri için onların dertleriyle dertlenmeyecekler. Yoksullardan uzak, onlardan korkan, boyuna güvenlik arayan paranoyaklara dönecek, 'farklı Müslümanlar' olacaklar" diyor.

İktisadi düşünce tartışmaları cennetten başlar

İstanbul Şehir Üniversitesi İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Mustafa Özel iktisadı salt finansal bir olgu olarak algılamayıp toplumsal ve felsefi yönleriyle bütüncül olarak ele alan bir bilim adamı. Öyle ki iktisadi düşünce tartışmalarını cennetten başlattığını söylüyor. Bilim Sanat Vakfı'nın başkanlığını, Türkiye Milli Kültür Vakfı'nın başkan yardımcılığını yürüten Özel aynı zamanda MÜSİAD ve İHH yüksek istişare kurulu üyesi. Bizse onu daha çok köşe yazıları ile tanıdık. Bilim Sanat Vakfı'ndaki odasında görüştüğümüz Mustafa Özel'in günümüzde giderek artan "site"ler konusunda endişeleri vardı. Bu konu üzerinde özellikle durdu. Kendisini soyutlayan dindarların sitelerde yetişecek çocuklarının diğer insanların dertlerine karşı duyarlı olamayacağını ifade ediyor Özel.

ADAM ZENGİN OLUR MU?

Bizim süregelen bir tartışmamız var. Müslüman zengin olabilir mi, olmalı mı?

Yıllar önce "Adam zengin olur mu?" diye bir yazı yazmıştım. Daha sonra bir MÜSİAD başkanının etrafında meydana gelen tartışmalar sonunda "Zengin adam olur mu?" diye bir yazı yazdım. Bu yazıların özü şu: Müslüman tabii ki zengin olabilir. Müslümanın ille de yoksul olması gibi bir ilke söz konusu değil. Peygamber Efendimiz'in arkadaşları arasında da çok sayıda ve önemli miktarda zenginler oldu. Önemli olan zenginliğin şükrünü eda edebilmektir ve zenginliğin Müslümanı diğer Müslümanların ve insanlığın dertlerinden soyutlamamasıdır. İnsanlar zenginleşirken aynı zamanda başka insanların dertleriyle dertlenebiliyorlarsa, zenginleşmelerinin şükrünü eda ediyorlar demektir. Dolayısıyla insanların ancak yoksul olma şartıyla Müslüman olabileceklerini söylememiz söz konusu değil. Fakat Türkiye'de gelecekte Müslümanları İslami hassasiyetleri açısından sıkıntıya sokabilecek gelişmeler oluyor.

Mesela?

İslami siteler mesela. Bunu çok ciddiye almak lazım. Benim de birçok arkadaşım sitede oturuyor. Ben de iyice yaşlandım, belki yeterli param olsa gidip bir sitede oturacağım! Biz köy veya mahallelerde yaşadık, Müslüman halkla beraber, zengin fakir aynı camiye gittik, aynı sahada top oynadık. Sitede de yaşasak, artık etkilenmeyebiliriz. Fakat ya küçük çocuklarımız, ya bebekler? Onlar hayatları boyunca yoksullardan uzak, onlardan korkan, boyuna güvenlik arayan paranoyaklara dönmeyecekler mi? Yoksulların çocuklarıyla aynı mahallede büyüyüp aynı okulda okumadıkları için onların dertleriyle dertlenmeyeceklerdir. Bu özel sitelerde yaşayan Müslümanların çocukları "farklı Müslümanlar" olacaktır. Bugün kapitalizmin merkez ülkelerinde durum budur. Demokrasi fiiliyatta toplumun onda birinin servet ve gelirin onda dokuzuna el koyduğu, onda dokuzun bu onda bire "zarar veremediği" marazi bir yapının siyasi sigortasıdır!

Olması gereken ne peki?

"İslami siteler"in ortaya çıkaracağı İslami problemi ciddiye alalım. İnsanlar zengin yoksul beraber yaşamalı. Cami Müslümanları cem etmeli. Bir mahallede yaşıyorsunuz o mahallede 5 tane yoksul, 15 tane orta halli, 3 tane de zengin var diyelim. Zenginin daha iyi arabası olabilir, evini daha güzel yaptırabilir. Ama bir şehirdeki zenginler, diğer kapitalist ülkelerde olduğu gibi, kendilerini bir anda orta hallilerden ve özellikle de yoksullardan sıyırıp daha güvenlikli ve daha konforlu yaşamak için, içinde camisi de olan siteler kurdular mı diğer Müslümanlarla irtibatlarını kesmiş olurlar. Hiç olmazsa siteleri camisiz yapalım, namaz vakitlerinde olsun ahaliyle buluşma imkanı yok olmasın!

TASARLANMIŞ DİLLE KONUŞUYORUZ

Böylesine "kırılmış bir dünyada" insanoğlu umutsuzluğun ve nihilizmin kucağına düşer diyorsunuz. Bugün nasıl bir dünyada, nasıl bir ruh hali içinde yaşıyoruz?

Doğal ile ilişkisi mutlak anlamda kesilmiş olmasa bile azalmış, azaltılmış insan. Doğal insan kendi hamuruyla yani "toprak"la haşır neşirdir. Diğer insanlarla gerçek anlamda konuşabilir. Şimdi biz konuşmuyor muyuz diyebilirsiniz. Modern insanlar birbirleriyle başka dolayımlardan geçerek konuşurlar.

Ne gibi dolayımlar?

"Papalagi" diye bir kitap var. 1920'lerde bir Alman antropolog tarafından yazılmış. Bir yerli yıllarca vahşi kabile içinde yaşadıktan sonra modern dünyaya gelse, Paris gibi, Londra ve Berlin gibi şehirlerde bir müddet yaşadıktan sonra kabilesine dönünce ne anlatacak? Aşağı yukarı şöyle şeyler: Biz iki yerli karşılaştığımızda yolda gördüğümüz sayısız değişik bitkilerden, hayvanlardan bahsederiz. Halbuki beyaz adamlar karşılaşmadan önce her sabah, harf denilen şeylerle dolu, gazete adını verdikleri bir kağıt tomarını kafalarına doldururlar. Birbirleriyle karşılaştıklarında hep o gazetelerden kafalarına dökülmüş lafları konuşurlar. Kimse farklı bir gerçekten söz etmez!

Konuştukları kendi cümleleri değil aslında o zaman?

Kendi sorunları değil, kendi cümleleri değil, kendi söylemleri değil. Tıpkı tasarlanmış kıtlık olayı gibi medya üzerinden adeta tasarlanmış bir dille konuşuyorlar. Konuşup anlaştıklarını zannediyorlar ama muazzam derecede bir anlaşmazlık, birbirini anlayamama ve birbirinden uzaklaşma içindeler. Neden Batı'da "bu kadar insan" yalnızlık çekiyor? Yahut orada insan "bu kadar yalnızlık" çekiyor? Neden bu kadar çok sayıda boşanma gerçekleşiyor? Eğer bunlar anlaşabilen insanlar olsalardı bu söylediğim şeyler had safhada olmazdı.

MODERN İNSAN AKINTIYA KAPILMIŞ

Siz gazete okumayı o yüzden mi bıraktınız?

Gazete okumuyor, televizyon izlemiyorum (Barcelona maçları hariç!).Televizyonda birkaç yıl program yaptım, gazetede de 15 yıldan fazla yazdım. Öyle bir noktaya geldim ki kendimi bir anaforun içinde hissetmeye başladım. Köklü bir kopuş olmazsa kendime gelemeyeceğimi hissettim. Koptuğum andan itibaren ayda ortalama 5-6 ciddi roman okuyorum. Her zaman gündemimde 3-4 ciddi sosyal bilim kitabı oluyor. Kendimi o aşırı akan ve muhakeme yürütmekten ziyade tepki vermeye müsait ortamdan sıyırmaya çalıştım. Modern insan akıntıya kapılmış insandır. Muhakeme yürütmüyoruz, tepki veriyoruz. Akışın bir parçası haline geliyoruz. Bu anafor içinde insanların gerçek şahsiyet sahibi olmaları çok zordur. Fikrimiz yok ki. Bir takım fikirlerin adamı haline geliyoruz.

Modern dünyanın 360 kadar putu var

Sitelerde oturmaktan markalı ürünler kullanmaya kadar her konuda bir eleştiri yapıldı mı genelde şöyle cevap veriliyor: "Müslümanlar iyi şeylere layık değil mi?" Ne dersiniz?

İyi şeylerden ne kastedildiği önemlidir. Ferah bir ev, güvenli bir araba veya rahat bir giysi elbette arzu eden her insanın hakkıdır. Fakat bugün dünyada, tıpkı cahiliye devrinin Kâbe'sindeki putlar gibi, 360 dolayında marka vardır ki, insanları yüksek bir bedel karşılığında bir şebekeye, bir locaya dahil edip diğer insanlardan ayırmaktadır. İnsanlar bir araba, ayakkabı veya eşarp sahibi olmanın değil; bir locaya "yükselmenin" bedeli olarak ciddi fiyat farkları ödüyor. Kabe'deki putlar kozmik alemin varlık sebebi sayılan Yaratıcı Güç ile insanlar arasındaki aracılardı. Günümüzün markaları da sosyal alemin varlık sebebi sayılan Tasarımcı Güç ile kalabalıklardan kopmak isteyen hırslı insanlar arasındaki aracılar. Marka düşkünlüğü ile "site yurttaşlığı" böylece birbirini tamamlıyor.

Marka ürünler sakıncalı mı sizce?

Her ürün ismi bu anlamda marka değildir. Markaların önemli bir kısmı birer imzadır aslında. Totem olan, put olan az sayıda marka vardır. Mesela sucuk, pastırma imal ediyorsunuz; en sağlıklı şekilde insanlara et ürünleri sunuyorsunuz. Tüketici yıllarca sizi denemiş ve ürününüze güveniyor. Bu anlamda marka bir nevi imzadır ve ortada sorun yoktur. Sorun, kendisine sahip olmadığınız zaman "adam olamayacağınız" duygusunu veren ürünlerdedir. Son zamanlardaki bir araba reklamını hatırlayın: "Siz onu satın alırsınız, o size sahip olur!" Evet, aynen böyle. Bu arabanın Lat ve Uzza gibi ilahlardan ne farkı var?

Peki çıkış yolu var mı?

Sadece akla dayalı tasarımlar (adına Sosyalizm değil İslam Ekonomisi, İslam Devleti veya İslam Toplumu desek bile) insanoğlunu burada, aşağılarda, cennetin uzağında bırakır. Cahiliyye Mekke'sinden Münevver Medine'ye geçişin anahtarı kalbimizdedir. Medine Pazarı'nın kuruluşunu inceler ve Efendimizin Veda Hutbesi'ne kulak verirsek, bir çıkış yolu bulabiliriz.

İcat edilmiş bir kıtlık içinde yaşıyoruz

İktisada sadece bankacılık-finans ve borsa olarak bakılıyor. Sizse daha bütüncül bakıyorsunuz. Toplumsal olanla bağlarını inceliyorsunuz. Bu bakış açısına nasıl kavuştunuz?

Soyutlama yapmadan bir bilgi dalını geliştiremezsiniz, fakat soyutlama yaptığınızın farkına varmazsanız, sudaki hayaline aşık Yunanlı gibi geliştirdiğiniz teoriye perestiş edersiniz, onu putlaştırırsınız. İktisat temelde fiyat oluşumu ile ilgilenir, bu sürecin ana belirleyicisi de nedrettir (kıt'lık, enderlik). Kıt olan şeyler değerli olur ve kıtlık insanların gündemine girdiği andan itibaren iktisadi düşünceye alan açılmış olur. Ben iktisadi düşünce tartışmalarını hep cennetten başlatırım. Cennette her şey boldu. Kıt olan sadece bir ağaçtı. O ağaca yaklaştıkları için ana babamız ilahi talimata uymayıp iktisadi paradigma ile yaşamaya hüküm giydiler. Dünyada yaşamak iktisadi bir paradigma içinde yaşamaya mahkum olmak demektir.

Yani bir nevi kıtlık içinde yaşamak

Evet kıtlık içinde yaşamak. Her şey zor, özellikle kadınlar için. Kitab-ı Mukaddes'e göre yasak meyveyi Adem değil Havva tattı, erkek sadece yol arkadaşını yalnız bırakmamak için kadına uydu. Dolayısıyla dünya hayatında, doğum sancısı dahil, kadının hayatı daha zorlu geçecek! Hülasa dünya öyle bir yer ki, sancılı insanın maddi varlığını sürdürmesi için sürekli kıt olan şeyleri bulup getirmesi ve böylelikle ayakta kalması lazım. Kapitalizm, doğal kıtlığa yapay bir boyut ilave etti. Modern dediğimiz, bizim de içinde olduğumuz insanlar katmerli bir kıtlık içinde yaşıyor. Bu üretilmiş, icat edilmiş bir kıtlıktır. Renkli televizyon kıtlığı çekiyordu gençlik yıllarımdaki insanlar, sonra plazma kıtlığı, LCD kıtlığı, şimdi LED kıtlığı çekiyor. Kıtlığı çekilen on şeyden dokuzuna hakikatte "ihtiyacımız yok.

Yeni Şafak