Trafikte de sevap kazanmak mümkün
Prof. Dr. Faruk Beşer, hız limitini aşmanın, kurallara uymamanın, kazaya ve ölüme sebebiyet vermenin...
Cihan Yenilmez'in röportajı
Prof. Dr. Faruk Beşer, hız limitini aşmanın, kurallara uymamanın, kazaya ve ölüme sebebiyet vermenin, emniyet şeridini ihlal etmenin, direksiyon başında küfür ve hakaret etmenin bir Müslüman'ı dinen sorumlu yapacağını söyledi. Beşer, trafikte de sevap kazanılabileceğini belirtti.
Alınan bütün önlemlere rağmen trafik kurallarına uymayanlar, gerekli tedbirleri almayanlar, hız limitini aşanlar trafik kazalarına sebep oluyor. İlahiyatçılar ise hayatın her aşamasında olduğu gibi trafikte de insanların dinî prensiplere uygun davranması gerektiğini söylüyor. Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Beşer, trafiğin çok önemli bir ahlak, hukuk, sabır ve medenilik sınavı olduğunu söylüyor. Beşer'e göre trafikte en önemli hususlardan biri kendi hakkı da olsa, başkasına yol vermeyi bilmek. Beşer, "Bu davranış Kur'an ifadesiyle isardır, Efendimiz'in ifadesiyle, sadakadır. Bunu başarabilen insanı Allah darda koymaz. Ben trafik hayatımda bunu gördüm. Hem bir iç huzuru yaşar, hem de onun yolunu Allah açar. Sürücüler Allah'a inanarak bunu yapsınlar, trafiğin pek çok meselesinin hallolduğunu göreceklerdir." ifadelerini kullanıyor. Hızda belirlenen limitleri aşmayı insanın nefsine yenilmesi olarak değerlendiren Beşer, "Oysa biz nefsimizi tezkiye etmek, eğitmekle de görevliyiz. İnsan araba kullanırken bile sevap alabilir." diyor. Faruk Beşer, trafikte yapılan bazı hataları dinî açıdan şu şekilde değerlendiriyor:
Aşırı hız nedeniyle yapılan kazalarda dinî sorumluk kime aittir?
Dünyevî düzenlemelerin şeriatı olmaz. Bu düzenlemeleri Allah insanlara bırakmıştır. Bir İslam ülkesi de olsa bu düzenlemeler yine akılla yapılacaktı ve muhtemelen aynı olacaktı. Bugün komünist ülkelerdeki trafik kurallarıyla liberal ülkelerdeki trafik kuralları farklı değildir. Kanunlaştıktan sonra dinî açıdan da bu kurallara riayet etmek zorunludur. Dolayısıyla sürücülerin bugünün trafik düzenlemelerine göre ne kadar hataları varsa dinen de o kadar hatalıdırlar.
Kaza sonucu ölüm gerçekleşirse kazaya sebebiyet veren dinen cinayet işlemiş veya 'intihar' etmiş denilebilir mi?
İntihar, kişinin bile bile kendisini öldürmesidir, ölümü hedefleyerek öldürücü bir işlemi yapmasıdır. Bu açıdan bu tür bir ihmal elbette intihar değildir, intiharın hükümlerini almaz. Ama ihmal ve kurallara uymamak da bir hatadır ve onun da dinî, dolayısıyla hukukî sorumluluğu vardır. Tıpkı trafik raporlarındaki gibi, kim on üzerinden kaç hatalı ise aynen dinen de o kadar hatalıdır. Böyle hatalı bir sürücülüğe mecaz olarak intihar diyebiliriz. Çünkü ikisinin de sonucunda ölüm var.
Belirlenen hız limitini aşmak ve trafik kurallarına uymamak caiz mi?
Bu kurallar, daha emin şartlarda seyretmek için bir tavsiye ve uyarı niteliğinde ise uyulması güzel olsa da zorunlu olmayabilir. Ama bunlar herkesin emniyeti için zorunlu kurallarsa bu kurallara uymamak caiz olmaz.
Yola çıkarken gerekli tedbirleri almamak neticesinde oluşacak problemlerin sorumluluğu kime ait olur?
Elbette ihmal ve görevini yapmamak kime ait ise sorumluluk da ona aittir. Burada hukukî olmaktan çok, ahlakî, medenî ve insanî bir görev vardır ve Müslüman, bu sorumluluğa başkalarından daha çok riayet etmelidir. Çünkü Allah'a inanmayan birisi bu kurallara uyarsa, sadece bunlarla sağlanan güveni kazanmış olur, ama Müslüman uyarsa bunun yanında bir de ibadet sevabı almış olur.
Emniyet şeridini ihlal ederek sağlık, emniyet, itfaiye görevlilerinin vazifelerini yapmaya engel olmak caiz mi?
Bunda elbette çok önemli bir kul hakkı ihlali vardır. Böyle konulardaki dikkat sadece hukukî değil, aynı zamanda ahlakî ve dinî bir görevdir.
Bir şoförün yolculuk esnasında başka bir şoförün gıyabında konuşması gıybete girer mi?
Gıybetin şoförüyle fırıncısı arasında fark olmaz, gıybet gıybettir. Dolayısıyla şoförler de sövme ve kötü söyleme yerine kendilerini güzel sözler söylemeye alıştırırlarsa hem öfkelerini teskin etmiş hem de ibadet yapmış olurlar. Mesela, haksız olarak yolunu alan bir sürücüye söveceğine, 'Hay Allah sana hidayet versin, Allah senin iyiliğini versin, Allah sana hakkı hukuku öğretsin...' gibi bir şey söylemelidir, kendisini böyle güzel sözlere alıştırmalıdır.
Trafikte yanlış bir davranış nedeniyle şoförlerin birbirleri ile küfürleşmeleri ve kavga etmelerinin dinen sakıncası nelerdir?
Elbette vardır, ama dediğimiz gibi bunun şoförü ile simitçisi fark etmez. Allah, "insanlara güzeli söyleyin" diyor. Yani hem söylediğiniz güzel olsun hem de söyleme biçiminiz. İşte o zaman öfke ve gazap bile ibadet meyvesi verir. Dilin kötü sözlere alışması, onları kolayca söylemesi, ileride kötülükleri de kolayca yapmasını sonuç verir.
Gereksiz yere korna çalıp gürültü yapmak, araç içerisinden dışarıya çöp atmak dine uygun davranışlardan mıdır?
Dinin iki boyutu vardır; dünyayı mamur etme ve düzenleme, ahiret için hazırlanma. Bunun birinci kısmını herkes yapabilir. Dolayısıyla düzene, intizama, temizliğe uygun olan her şey aynı zamanda İslamî olandır. Bunun bir de kul hakkı boyutu vardır. Yani seküler anlayışlar bu tür düzenlemeleri sadece hukuk ve biraz da ahlak yaptırımıyla gerçekleştirmeye çalışırken İslam buna bir de dinî yaptırım ekler ve böylece kurallara uyulmasını bir derece daha kolaylaştırır. Durum böyle iken Müslüman'ım diyen insanlar eğer bu düzenlemelere uymuyorlarsa demek İslam anlayışlarında da eksiklik vardır.
Trafikte insanları kandırarak öne geçmeye çalışmak, bu nedenle trafik sıkışıklığına neden olmak kul hakkına girer mi?
Kesinlikle girer ve bu mesele sanıldığından çok daha önemli bir ahlak, medeniyet, dindarlık ve insanlık meselesidir. Buna insanımız alışmak zorundadır.
Uzun yolculuklarda otobüslerin kullandığı hız ölçme cihazlarında hile yapmanın dinen sakıncası nedir?
Trafik ihlalleri otobüs gibi toplu taşıma araçları tarafından yapılırsa manevi sorumluluğu, taşıdığı insan sayısınca artar. Ayrıca hile hiledir, yalan yalandır ve bir Müslüman şaka ile de olsa asla yalan söylemez.
Trafikte kurallara uymayarak katil, insanların hakkına girilerek hırsız olunabilir mi?
Katil, öldüren, hırsız da başkasının malını gizlice çalan demek. Bunların bir geniş anlamları var, bir de dar ve hukukî anlamları var. Elbette birisinin ölümüne sebep olan, geniş anlamda kâtildir. Ama buradaki katil, yani öldürme, kasten ve tasarlayarak öldürme değildir. Böyle olsaydı onun cezası ebedi cehennem olurdu. Ama büyük bir olayın ihmali de büyük bir hatadır. Buna İslam hukukunda şibh-i amd derler. Bugünkü hukukta kastın aşılması olabilir. Bu yolla bir ölüme sebep olan birisi diyet verir ve iki ay peş peşe kefaret tutar ve Allah'tan mağfiret dilerse affolunması umulur. Ama büyük bir günah işlediği kesindir.
Zaman