Peygamberimizden üç altın nasihat

Peygamberimizden üç altın nasihat

Bir gün Peygamberimizin yanına bir sahabi gelir ve kendisinden nasihat talebinde bulunur

Ali Er'in yazısı:

Peygamberimizin nasihatlerine kulak verelim

Bir gün sahabilerden birisi Peygamber Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) yanına gelerek, "Ya Rasûlallah! Bana bir şeyler öğret ama kısa olsun" deyip Peygamberimizden nasihat talebinde bulunur. Bunun üzerine Efendimiz yapıldığı takdirde hem bu, hem de öte dünyamızı kurtaracak şu üç veciz tavsiyede bulunur:

1. Namaza durduğunda o namazını veda namazı gibi kıl.

2. Sonrasında pişman olup, özür dileyeceğin bir sözü söyleme.

3. İnsanların elindekinden de ümidini kes." (İbn Mace, Zühd, 15)

Hadiste üç nokta üzerinde duruluyor. Birincisi Efendimiz bizlerden namazlarımızı sanki son namazımız gibi kılmamızı istiyor. Esasen bunu "namaza durduğun zaman dünyaya veda et" şeklinde anlamak da mümkündür. İkincisi sonucunda özür dilenmesini gerektirecek bir söz konuşulmamalı. Üçüncüsü ise insanların elindeki dünyalık şeylere bel bağlanmamalı.

Şimdi kısaca bu maddeleri biraz daha açalım:

Hadiste namazımızın veda namazı şeklinde olması isteniyor. Biraz sonra hayata veda edecek olan bir insanın namazı nasıl olur? Nasıl olmalı? İşte nasıl olması gerekiyorsa insan namazlarını öyle kılmalı. Zira biraz sonra hakkın huzuruna gidecek, dünyadan götürebileceği son hayırlı amel olacak bu namaz.
Bu sebeple kişi abdest alması, namazdaki rükünlerin hakkını vermesi, dikkati ve akan gözyaşlarıyla dört dörtlük bir namaz kılmaya çalışacaktır. İşte Efendimiz bütün ibadetlerimizin bu şuur ve dikkatle yapılmasını tavsiye etmektedir. Hayatın her anı bu şekilde sağlam ibadetlerle süslenmeli, zira bilemediğimiz bir andaki herhangi bir amel ve ibadet bizim son kulluğumuz olabilir.

DİLİNE SAHİP OL!

İkinci olarak pek çok ayet ve hadis-i şerifte, çok şeyin kendisine bağlı olduğu ifade edilen dil, burada da ikinci özlü tavsiye olarak dile getiriliyor. İnsanı baş aşağı cehenneme götüren de dil, yükseltip cennetlere uçuran da. Ama insan önünü arkasını düşünmeden, bazen kızgın anında, bazen de istemediği halde ağzını tutamamakta ve kendisini tehlikeye atabilmektedir.

Üçüncü maddede ise istiğna mevzuu işleniyor. Gönül tokluğu demek olan istiğna, etrafındaki insanlarda gördüğü şeylere gönül bağlamadan, her şeyin zimamının kendi elinde bulunan Zât'ın dergâhına yönelmeyi anlatır. İstiğna her Hak yolcusunun en önemli vasıflarından birisidir.

Sahabiler, Peygamber Efendimizin (s.a.s) tavsiyesi üzerine, atın üzerindeyken yere düşürdükleri bir kamçıyı bile birisinden istemeyecek kadar istiğna sahibiydiler.

İŞTE HUZURUN ANAHTARI!

Yazımızı şu ibretli hikâye ile noktalayalım:

Bir gün zatın biri Allah dostlarından Muhammed bin Vâsi Hazretlerine gelir ve nasihat talebinde bulunur. Bunun üzerine hazret, şunları söyler:

Dünya ve ahirette melik olmaya bak. Adam,
Bu nasıl olur, diye sorunca İbn Vâsi şu cevabı verir:
Dünyaya karşı zühd içinde olur, hiç kimseden bir şey ummazsan dünya padişahı olursun. Bütün halkı Hakk'a muhtaç görür, fakr ve ihtiyacını sadece Allah'a arz edersen, o zaman da ahiret padişahı olursun.

Bugün