Kerbeladaki gaddârâne muamelenin hikmeti

Kerbeladaki gaddârâne muamelenin hikmeti

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

“O mübarek zâtların başına gelen o feci, gaddârâne muamelenin hikmeti nedir?” diyorsunuz.

Elcevap: Sabıkan beyan ettiğimiz gibi, Hazret-i Hüseyin’in muarızları olan Emevîler saltanatında, merhametsiz gadre sebebiyet verecek üç esas vardı:

Birisi: Merhametsiz siyasetin bir düsturu olan, “Hükûmetin selâmeti ve âsâyişin devamı için eşhas feda edilir.”

İkincisi: Onların saltanatı unsuriyet ve milliyete istinad ettiği için, milliyetin gaddârâne bir düsturu olan, “Milletin selâmeti için herşey feda edilir.”

Üçüncüsü: Emevîlerin Hâşimîlere karşı an’anesindeki rekabet damarı, Yezid gibi bazılarında bulunduğu için, şefkatsiz bir gadre kàbiliyet göstermişti.

Dördüncü bir sebep de, Hazret-i Hüseyin’in (r.a.) taraftarlarında bulunuyordu ki, Emevîlerin, Arap milliyetini esas tutup sair milletlerin efradına “memâlik” tabir ederek köle nazarıyla bakmaları ve gurur-u milliyelerini kırmaları yüzünden, milel-i saire Hazret-i Hüseyin’in (r.a.) cemaatine intikamkârâne ve müşevveş bir niyetle iltihak ettiklerinden, Emevîlerin asabiyet-i milliyelerine fazla dokunmuş, gayet gaddârâne ve merhametsizcesine, meşhur faciaya sebebiyet vermişlerdir.

Mezkûr dört esbab, zâhirîdir. Kader noktasından bakıldığı vakit, Hazret-i Hüseyin (r.a.) ve akrabasına, o facia sebebiyle hasıl olan netâic-i uhreviye ve saltanat-ı ruhaniye ve terakkiyât-ı mâneviye o kadar kıymettardır ki, o facia ile çektikleri zahmet gayet kolay ve ucuz düşer. Nasıl ki bir nefer, bir saat işkence altında şehid edilse, öyle bir mertebeyi bulur ki, on sene başkası çalışsa ancak o mertebeyi bulur. Eğer o nefer şehid olduktan sonra ona sorulabilse, “Az birşeyle pek çok şeyler kazandım” diyecektir. (Mektubat, On Beşinci Mektup)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:
âhirzaman : dünya hayatının kıyamete yakın son devresi
Aleyhisselâm : Allah’ın selâmı onun üzerine olsun
an’ane : gelenek
asabiyet-i milliye : ırçılık damarı
asayiş : güvenlik
beyan : açıklama, anlatım
Deccal : kıyamet kopmadan önce gelen, İslâmı kaldırmaya çalışan, dinlere savaş açan yalancı ve aldatıcı kimse
din-i hak : hak din, İslâm
düstur : prensip
efrad : fertler, bireyler
ekseriyet : çoğunluk
esbab : sebepler
eşhâs : şahıslar, fertler
gaddârâne : acımasızca, zâlimâne
gadr : zulüm, acımasızlık
gurur-u milliye : millî gurur
Hâşimîler : Peygamberimizin mensup olduğu kabile
hikmet : sebep, gaye
iltihak : katılma
intikamkârâne : intikam alır bir şekilde
istinad : dayanma
kàbiliyet gösterme : yönelme, gelişme gösterme
kader : Allah’ın meydana gelecek hadiseleri olmadan önce bilmesi, takdir etmesi, plânlaması
kıyamet : dünyanın sonu, varlığın bozulup dağılması
meâl : kısaca anlam
memâlik : mülk hâline getirilen yerler ve köleler
mezkûr : anılan, sözü geçen
milel-i sâire : diğer milletler
muarız : itiraz eden, karşı gelen
mübarek : İlâhî hayra erişmiş
müşevveş : düzensiz, karma karışık
nazar : bakış, görüş
nefer : asker, er
netâic-i uhreviye : âhiretteki neticeler
rivayet : Peygamberimizden duyulan sözlerin nakledilmesi
sabıkan : bundan önce
sair : diğer, başka
saltanat : sultanlık, egemenlik
saltanat-ı ruhaniye : ruhanî, mânevî olarak devam eden saltanat
selâmet : güven, esenlik
tabir : adlandırma
terakkiyat-ı mâneviye : mânevî ilerlemeler, yükselmeler
unsuriyet : ırkçılık
zahirî : görünürde, dış görünüşte