İslamiyetsiz iman,kurtuluş sebebi olabilir mi?
Günün Risale-i Nur dersi
Bismillahirrahmanirrahim
Acaba İslâmiyetsiz iman, medar-ı necat olabilir mi?
Elcevap: İmansız İslâmiyet sebeb-i necat olmadığı gibi, İslâmiyetsiz iman da medar-ı necat olamaz. Felillâhi’l-hamdü ve’l-minnetü Kur’ân’ın i’câz-ı mânevîsinin feyziyle, Risale-i Nur mizanları, din-i İslâmın ve hakaik-i Kur’âniyenin meyvelerini ve neticelerini öyle bir tarzda göstermişlerdir ki, dinsiz dahi onları anlasa, taraftar olmamak kàbil değil. Hem iman ve İslâmın delil ve burhanlarını o derece kuvvetli göstermişlerdir ki, gayr-ı müslim dahi anlasa, herhalde tasdik edecektir; gayr-ı müslim kaldığı halde iman eder.
Evet, Sözler, tûbâ-i Cennetin meyveleri gibi tatlı ve güzel olan iman ve İslâmiyetin meyvelerini ve saadet-i dâreynin mehâsini gibi hoş ve şirin öyle neticelerini göstermişler ki, görenlere ve tanıyanlara nihayetsiz bir tarafgirlik ve iltizam ve teslim hissini verir.
Ve silsile-i mevcudat gibi kuvvetli ve zerrat gibi kesretli iman ve İslâmın burhanlarını göstermişler ki, nihayetsiz bir iz’an ve kuvvet-i iman verirler. Hattâ, bazı defa Evrâd-ı Şah-ı Nakşibendîde şehadet getirdiğim vakit, عَلٰى ذٰلِكَ نَحْيٰى وَعَلَيْهِ نَمُوتُ وَعَلَيْهِ نُبْعَثُ غَدًا (Bu iman üzere yaşar, bu imanla ölür, bu imanla diriliriz) dediğim zaman nihayetsiz bir tarafgirlik hissediyorum. Eğer bütün dünya bana verilse, bir hakikat-i imaniyeyi feda edemiyorum. Bir hakikatin bir dakika aksini farz etmek bana gayet elîm geliyor. Bütün dünya benim olsa, birtek hakaik-i imaniyenin vücut bulmasına bilâ tereddüt vermesine nefsim itaat ediyor.
وَاٰمَنَّا بِمَاۤ اَرْسَلْتَ مِنْ رَسُولٍ وَاٰمَنَّا بِمَاۤ اَنْزَلْتَ مِنْ كِتَابٍ وَصَدَّقْنَا (Peygamber olarak gönderdiğin kim varsa iman ettik; kitap olarak indirdiğin ne varsa iman ettik; ve bütün bunları tasdik ettik) dediğim vakit, nihayetsiz bir kuvvet-i iman hissediyorum. Hakaik-i imaniyenin herbirisinin aksini aklen muhal telâkki ediyorum. Ehl-i dalâleti nihayetsiz ebleh ve divane görüyorum.
Senin valideynine pek çok selâm ve arz-ı hürmet ederim. Onlar da bana dua etsinler. Sen benim kardeşim olduğun için, onlar da benim peder ve validem hükmündedirler. Hem köyünüze, hususan senden Sözleri işitenlere umumen selâm ediyorum. (Mektubat, Dokuzuncu Mektup)
اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى (Bâkî olan sadece Odur.)
Said Nursî
SÖZLÜK:
adâvet : düşmanlık
ahkâm-ı Kur’âniye : Kur’ân’ın hükümleri
beyan etme : açıklama
burhan : delil, kanıt
cihet : yön, şekil
daire-i ihtiyar : güç yetirebilecek alan
din-i İslâm : İslâm dini
emr-i teklif : görev emri
felillâhi’l-hamdü ve’l-minnetü : “hamd ve minnet sadece Allah’a aittir”
:
feyz : ilham, bereket ve ilim bolluğu
fıtrat : yaratılış
gayr-ı müslim : Müslüman olmayan
Hak : herşeyi hakkıyla yaratan, varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah
hakaik-i Kur’âniye : Kur’ân’ın hakikatleri
haset etmek : kıskanmak
hırs : aç gözlülük, aşırı isteklilik
i’câz-ı mânevî : mânevî mu’cizelik
iltizam : taraftarlık
inkıyâd : boyun eğme, itaat etme
iz’an : şüpheden uzak, kesin bir şekilde inanma
kàbil : mümkün
mâlâyutak : güç yetirilmez
mazhar : erişme, nail olma
mecrâ : kanal, yön
medar-ı bahs : bahis sebebi, söz konusu
medar-ı necat : kurtuluş sebebi
mehâsin : güzellikler, iyilikler
mizan : ölçü
muhtelif : çeşitli, farklı
mü’min : iman etmiş, Allah’a inanan
nâsih : nasihat eden, öğüt veren
nihayetsiz : sınırsız, sonsuz
rabian : dördüncü olarak
saadet-i dâreyn : iki dünya saadeti; dünya ve âhiret mutluluğu
sebeb-i necat : kurtuluş sebebi
tabir : ifade
tabir-i diğer : diğer tâbir, başka bir ifâde
tarafgirlik : taraftarlık
tasdik : kabul etme, doğrulama
teklif : görev yükleme
tûbâ-i Cennet : Cennetteki tûbâ ağacı
ulema-i İslâm : İslâm âlimleri
zâhiren : dış görünüş itibarıyla
arz-ı hürmet : hürmet etme, saygı sunma
bilâ-tereddüt : tereddütsüz
burhan : delil, kanıt
divane : akılsız, deli
ebleh : ahmak, akılsız
ehl-i dalâlet : doğru ve hak yoldan sapmış inançsız kimseler
elîm : elemli, acı verici
Evrâd-ı Şâh-ı Nakşibendî : büyük İslâm mutasavvıfı Şah-ı Nakşibend Hazretlerinin okuduğu virdler, dualar
farz etmek : varsaymak
hakaik-i imaniye : iman hakikatleri
hakikat : gerçek, doğru
hakikat-i imaniye : iman hakikati
hususan : özellikle
iltizam : taraftarlık, taraf tutma
iz’an : şüpheden uzak, kesin bir şekilde inanma
kesretli : çok
kuvvet-i iman : iman kuvveti
muhal : imkânsız
nefs : kişinin kendisi
nihayetsiz : sınırsız, sonsuz
peder : baba
silsile-i mevcudat : varlıklar zinciri
şehadet : şahitlik, tanıklık
tarafgirlik : taraftarlık
telâkki : anlama, kabul etme
umumen : bütünüyle, genel olarak
valide : anne
valideyn : anne-baba
vücut bulma : var olma
zerrat : zerreler, atomlar