Sünnet-i Seniyye pusula gibidir

Sünnet-i Seniyye pusula gibidir

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

Bu fakir Said, Eski Said’den çıkmaya çalıştığı bir zamanda, rehbersizlikten ve nefs-i emmârenin gururundan gayet müthiş ve mânevî bir fırtına içinde akıl ve kalbim hakaik içerisinde yuvarlandılar. Kâh Süreyya’dan serâya, kâh serâdan Süreyya’ya kadar bir sukut ve suud içerisinde çalkanıyorlardı.

İşte, o zaman müşahede ettim ki, Sünnet-i Seniyyenin meseleleri, hattâ küçük âdâbları, gemilerde hatt-ı hareketi gösteren kıblenâmeli birer pusula gibi, hadsiz zararlı, zulümatlı yollar içinde birer düğme hükmünde görüyordum.

Hem o seyahat-i ruhiyede, çok tazyikat altında, gayet ağır yükler yüklenmiş bir vaziyette kendimi gördüğüm zamanda, Sünnet-i Seniyyenin o vaziyete temas eden meselelerine ittibâ ettikçe, benim bütün ağırlıklarımı alıyor gibi bir hiffet buluyordum.

Bir teslimiyetle, tereddütlerden ve vesveselerden, yani, “Acaba böyle hareket hak mıdır, maslahat mıdır?” diye endişelerden kurtuluyordum. Ne vakit elimi çektiysem, bakıyordum, tazyikat çok. Nereye gittikleri anlaşılmayan çok yollar var. Yük ağır, ben de gayet âcizim. Nazarım da kısa, yol da zulümatlı.

Ne vakit Sünnete yapışsam yol aydınlaşıyor, selâmetli yol görünüyor, yük hafifleşiyor, tazyikat kalkıyor gibi bir hâlet hissediyordum. İşte o zamanlarımda İmam-ı Rabbânînin hükmünü bilmüşahede tasdik ettim.

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:
acip : tuhaf
âciz : güçsüz, elinden bir şey gelmeyen
âdâb : davranış kuralları
âlem : dünya, evren
bilmüşahede : gözle görerek
esas : temel, asıl
fenâ : yok olma
Habibullah : Allah’ın en sevdiği kul olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (a.s.m.)
hadsiz : sınırsız
hak : doğru, gerçek
hakaik : hakikatler, gerçekler
hâlet : durum, hal
hâlet-i ruhiye : insanın ruh hâli, psikolojik durumu
hatt-ı hareket : takip edilecek yol
hiffet : hafiflik
ittibâ etmek : uymak
kâh : bazan
kaziye : hüküm, önerme
makam-ı mahbubiyet : Allah’ın sevgisini kazanma makamı
mânevî : mânâya ait, maddî olmayan
maslahat : fayda, yarar
mazhar olma : erişme, elde etme
Müceddid-i Elf-i Sâni : aslına uygun şekilde zamanın şartlarına göre dini yeniden yorumlayan hicrî ikinci bin yılının âlimi
müşahede etmek : görmek, gözlemlemek
nazar : bakış açısı
nefs-i emmâre : hazır zevke düşkün ve insanı kötülüğe sevk eden duygu
nükte : ince mânâlı söz
rabıta-i mevt : ölümü ve dünyanın fânî olduğunu düşünerek nefsin aldatmacalarından kurtulma yöntemi
selâmet : esenlik, güven
serâ : yer, dünya
seyahat-i ruhiye : ruhla yapılan manevî yolculuk
sukut : düşme
suud : yükselme
Sünnet-i Seniyye : Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler
Süreyya : Ülker yıldızı
tasdik etmek : doğrulamak, onaylamak
tazyikat : baskılar, sıkıntılar
tereddüt : şüphe
teslimiyet : bağlılık, kendini Allah’ın iradesine bırakma
vesvese : şüphe, asılsız kuruntu
zeval : kaybolma
zıll : gölge
zulümat : karanlıklar