Peygamberimiz (asm) öyle bir dua ediyorki
Haftanın hutbesi...
Risale Haber-Haber Merkezi
Aziz, muhterem Müslümanlar
لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resul-ü Ekrem Efendimiz Hz. Muhammed (A.S.M) hicri Rebiülevvel ayının 12. gecesi dünyaya teşrif etmişlerdir.Bu gece gece O'nun (A.S.M) bu alemi nurlandırdığı, şereflendirdiği gece olan Mevlid Kandilidir. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın doğumu vaktinde birçok harika haller meydana gelmiştir ve O harika hadiseler, onun doğumuyla alâkadar bir surette meydana çıkmış.
Efendimiz’in (ASV) velâdeti gecesinde öyle bir nur görüldü ki, o nur doğuyu ve batıyı aydınlattırdı. "O gece Kâbedeki putların çoğu baş aşağı düştü ve Meşhur Kisrâ Sarayı o gece sallanıp parçalandı ve on dört şerefesi düştü.Sava'nın mukaddes kabul edilen küçük denizi o gecede yere battı. İstahrâbâd'da bin senedir daima yanan ve sönmeyen, Mecusîlerin ibadet ettikleri ateş, velâdet gecesinde söndü.
İşte şu üç dört hadise işarettir ki, o yeni dünyaya gelen zat, ateşperestliği kaldıracak, Fars saltanatının sarayını parçalayacak, Allah’ın izni ile olmayan şeylerin mukadesliğini yasaklayacaktırlar
İşte O Yüce Nebi (A.S.M) o geniş yarımadada vahşî ve âdetlerine aşırı derecede bağlı ve inatçı çeşitli kavimleri ne çabuk vahşiyane adetleri ve kötü ahlakları, birdenbire söküp kaldırarak bütün güzel ahlak ile bütün âleme muallim ve medenî milletlere üstad oldu. Akılları, ruhları, kalbleri, nefisleri fetih ve hizmetkar etti. Kalblerin sevgilisi, akılların öğretmeni, nefislerin terbiyecisi, ruhların sultanı oldu.
Değerli Müminler
O zât (a.s.m.) öyle bir kanun ve bir İslâmiyet ve bir ubûdiyet ve bir dua ve bir davet ve bir imanla meydana çıkmış ki, onların ne misli var ne de olur. Ve onlardan daha mükemmel, ne bulunmuş ve ne de bulunur. Çünkü, okuma yazma bilmeyen bir zatta (a.s.m.) ortaya çıkan o İslamiyet, on dört asrı ve insanoğlunun beşte birini, âdilâne ve hakkaniyet üzere ve dikkatli bir tarzda hadsiz kanunlarıyla idare etmesinin benzeri yoktur. Hem, ümmî bir zâtın (a.s.m.) hareketlerinden, sözlerinden ve hallerinden çıkan islâmiyet, her asırda, üç yüz milyon insanın rehberi ve kaynağı ve akıllarının muallimi ve mürşidi ve kalblerinin nurlandırıcısı ve safileştiricisi ve nefislerinin terbiyecisi ve temizliyicisi ve ruhlarının gelişmesinin sebebi ve yükselmesinin kaynağı olması cihetiyle, misli olamaz ve olamamış.
Hem, dininde bulunan bütün ibadetlerin bütün çeşidinde en ileri olması; ve herkesten ziyade takvâda bulunması ve Allah'tan korkması; ve fevkalâde daimî mücadeleler ve dağdağalar içinde tam tamına ubûdiyetin en ince noktasına kadar uyması; ve hiç kimseyi taklit etmeyerek ve tam mânâsıyla ve ilk olarak fakat mükemmel olarak, hem başı ve sonu birleştirerek yapması, elbette misli görülmez ve görünmemiş ve görülmeyecektir.
Hem, peygamberliğin tebliğinde ve insanı hakka davette o derece metanet ve sebat ve cesaret göstermiş ki, büyük devletler ve büyük dinler, hattâ kavim ve kabilesi ve amcası ona şiddetli düşmanlık ettikleri halde, zerre miktar bir şüphe bir telâş, bir korkaklık göstermemesi ve tek başıyla bütün dünyaya meydan okuması ve başa da çıkması ve İslâmiyeti dünyanın başına geçirmesi ispat eder ki, tebliğ ve davette dahi misli olmamış ve olamaz.
Hem, imanda, öyle fevkalâde bir kuvvet ve harika bir yakîn ve mu'cizâne bir gelişme ve cihanı ışıklandıran bir ulvî inanç taşımış ki, o zamanın hükümranı olan bütün fikirleri ve inançları ve hükemanın hikmetleri ve ruhanî reislerin ilimleri ona düşman ve muhalif ve münkir oldukları halde onun ne yakînine, ne itikadına, ne güvenine , hiçbir şüphe, hiçbir tereddüt, hiçbir zaaf, hiçbir vesvese vermemesi ve mâneviyatta ve imani mertebelerde yükselen eden başta Sahabeler ve bütün evliya, her vakit, onun, imani mertebelerden feyz almaları ve onu en yüksek derecede bulmaları, hiç şüphesiz gösterir ki, imanı dahi emsalsizdir.
İşte, böyle misilsiz bir İslâmiyet ve harika bir ubûdiyet ve fevkalâde bir dua ve meydan okurcasına bir dâvet ve mu'cizâne bir iman sahibinde, elbette hiçbir cihetle yalan olamaz ve aldatmaz diye insanoğlunun aklı anlar ve tasdik eder.
Aziz muhterem müslümanlar
O Zât öyle bir büyük bir namazda dua ediyor ki, güya şu yarımada, belki arz, onun azametli namazıyla namaz kılar, niyaz eder.
Bak, hem öyle büyük cemaatta niyaz ediyor ki, güya Âdemoğlunun zaman-ı Âdemden asrımıza, kıyamete kadar bütün nuranî, kâmil insanlar, ona uyarak arkasında cemaat olup duasına âmin diyorlar.
Hem bak, öyle bir umumi bir ihtiyaç için dua ediyor ki, değil yeryüzündekiler, belki göktekiler, belki bütün mevcudat, niyazına, "Evet, yâ Rabbenâ, ver, biz dahi istiyoruz" deyip iştirak ediyorlar.
Hem öyle fakirâne, öyle hüzünlü, öyle severek, öyle iştiyaklı, öyle yalvarıp yakararak niyaz ediyor ki, bütün kâinatı ağlattırıyor, duasına iştirak ettiriyor
Hutbemi şu ayetle bitiriyorum.Tevbe süresi 128. ayetinde Cenab-ı Allah Resulünü şöyle anlatıyor bizlere: Şanım hakkı için size kendinizden öyle(izzetli) bir peygamber geldi ki, sıkınya düşmeniz ona ağır gelir, size düşkündür, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.
Hazırlayan: Mücahit Aksüt