Mutlu koca ve bahtiyar kadın...
Günün Risale-i Nur dersi
Bismillahirrahmanirrahim
Kadın ve erkek ortasında gayet esaslı ve şiddetli münasebet, muhabbet ve alâka, yalnız dünyevî hayatın ihtiyacından ileri gelmiyor. Evet, bir kadın, kocasına yalnız hayat-ı dünyeviyeye mahsus bir refika-i hayat değildir. Belki hayat-ı ebediyede dahi bir refika-i hayattır.
Madem hayat-ı ebediyede dahi kocasına refika-i hayattır; elbette, ebedî arkadaşı ve dostu olan kocasının nazarından gayrı, başkasının nazarını kendi mehâsinine celb etmemek ve onu darıltmamak ve kıskandırmamak lâzım gelir. Madem mü’min olan kocası, sırr-ı imana binaen, onunla alâkası hayat-ı dünyeviyeye münhasır ve yalnız hayvânî ve güzellik vaktine mahsus, muvakkat bir muhabbet değil, belki hayat-ı ebediyede dahi bir refika-i hayat noktasında esaslı ve ciddî bir muhabbetle, bir hürmetle alâkadardır. Hem yalnız gençliğinde ve güzellik zamanında değil, belki ihtiyarlık ve çirkinlik vaktinde dahi o ciddî hürmet ve muhabbeti taşıyor. Elbette ona mukabil, o da kendi mehâsinini onun nazarına tahsis ve muhabbetini ona hasretmesi, mukteza-yı insaniyettir. Yoksa pek az kazanır, fakat pek çok kaybeder.
Şer’an koca, karıya küfüv olmalı, yani, birbirine münasip olmalı. Bu küfüv ve denk olmak, en mühimi, diyanet noktasındadır.
Ne mutlu o kocaya ki, kadınının diyanetine bakıp taklit eder; refikasını hayat-ı ebediyede kaybetmemek için mütedeyyin olur.
Bahtiyardır o kadın ki, kocasının diyanetine bakıp “Ebedî arkadaşımı kaybetmeyeyim” diye takvâya girer.
Veyl o erkeğe ki, saliha kadınını ebedî kaybettirecek olan sefahete girer.
Ne bedbahttır o kadın ki, müttakî kocasını taklit etmez, o mübarek ebedî arkadaşını kaybeder.
Binler veyl o iki bedbaht zevc ve zevceye ki, birbirinin fıskını ve sefahetini taklit ediyorlar, birbirine ateşe atılmasında yardım ediyorlar. (Yirmi Dördüncü Lem'a)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
âdi : basit, sıradan
ahali : halk
alâkadar : alakalı, ilgili
aleyhinde : karşısında
bahtiyar : talihli, mutlu
bilfiil : fiilen, uygulamaya koyarak
binaen : dayanarak
celb etmek : çekmek
ciddî : gerçek
diyanet : dindarlık
dünyevî : dünya ile ilgili
ebedî : sonsuz
esaslı : köklü
gayr : hariç, başka
hasretmek : yalnız birşeye mahsus kılma, yalnız birşeye kullanma
hayâsız : utanmaz
hayat-ı dünyeviye : dünya hayatı
hayat-ı ebediye : sonsuz hayat, âhiret hayatı
hayvânî : hayvansal, cismanî özellik
hikmet : fayda, gaye
hürmet : saygı
küfüv olmak : denk, uygun olmak
mahsus : has, özel
mehâsin : güzellikler
mesmûât : işitilenler, duyulanlar
muhabbet : sevgi
mukabil : karşılık
mukteza-yı insaniyet : insanlığın gereği
muvakkat : gelip geçici
mü’min : Allah’a inanan
mühim : önemli
münasebet : bağlantı, ilişki
münasip olmak : uygun olmak
münhasır : ait, sınırlı
mütedeyyin : dinin emirlerini eksiksiz yerine getiren, dindar
nazar : bakış
payitaht-ı hükûmet : başkent
refika : eş, hanım
refika-i hayat : hayat arkadaşı, eş
rütbeten : rütbece
saliha : dinin emir ve yasaklarına uygun hareket eden, Allah’ın sevgili kulu olan kadın
sefahet : yasak zevk ve eğlenceye düşkünlük
sırr-ı iman : iman sırrı
şamar : tokat
şer’an : şeriat hükmünce, dine göre
tahsis : özel olarak belirleme
takvâ : Allah’ın emirlerini tutup, günahlardan sakınmak
tesettür : örtünme
veyl : yazık