Resül-i Ekrem ebediyete kadar aydınlatacak

Resül-i Ekrem ebediyete kadar aydınlatacak

Görmez, “Resûl-i Ekrem’in yolu, ebediyete kadar yolumuzu aydınlatacak bir kaynaktır” dedi

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Gaziantep’te düzenlenen “Sosyal Problemlere Peygamber Yolundan Çözümler” başlıklı sempozyuma katıldı.

Hira ve Yeni Ümit dergileri tarafından Şehit Kâmil Kültür ve Kongre Merkezi’nde düzenlenen sempozyumun açılışında konuşan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “Resûl-i Ekrem’in yolu, ebediyete kadar yolumuzu aydınlatacak bir kaynaktır” dedi.

Muhammed İkbal’in, “Resûl-i Ekrem, getirdiği kaynağın mesajı bakımından eski dünyaya, ruhu bakımından gelecek dünyaya aittir” sözünü hatırlatan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Hazreti Peygamberin hayatının günümüze taşınması gerektiğine işaret etti. Başkan Görmez, şöyle devam etti:

“Sünnet, Resûl-i Ekrem’in yolu, tarihte olmuş bitmiş bir kaynak değildir. O, ebediyete kadar yolumuzu aydınlatacak bir kaynaktır. Onun için biz, Resûl-i Ekremin sünnetinden geleceğimizi inşa edecek o ruhu yakalamak zorundayız. Hanefî âlimlerin çok güzel bir sünnet tasnifi vardır. Sünen-i Zevâid ve Süneni Hüda diye ayırırlar sünneti. Biz zevâid sünneti uygulamada ziyadesiyle başarılı olabiliriz.  Ancak hidayetimizi ilgilendiren sünneti, Sünen-i Hüdâ’yı ve hidayet ilkelerini günümüze taşımada ciddi sorunlarımız var.”

”Geleceğimizi inşa edecek ruhu yakalamak zorundayız”

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, konuşmasında sosyal problemlerin çözümünde Kur’an ve Hz. Peygamberin sünnetinin önemine de değindi.  Sünneti anlama noktasında zaman zaman hatalar yapıldığına işaret eden Başkan Görmez, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Eğer bizim Müslümanlığımız en büyük cahiliye âdeti olarak kabul edilen ırkçılığı ortadan kaldırmıyorsa; eğer sünnet anlayışımız mezhepçiliği, fırkacılığı ortadan kaldırmıyorsa; bizim Peygamber yolu anlayışımız, İslâm dünyasında zulmü, zalimliği ve diktatörlüğü ortadan kaldırmıyorsa; eğer ilim ve medeniyet coğrafyası olan İslâm dünyası zulüm ve mazlûmiyet coğrafyasına dönüşüyorsa; eğer savaş, katliam, işgal, ölüm, fakirlik, açlık, kıtlık, mahrumiyet, terör, cehalet, cahillik, bütün bunlar ortadan kalkmıyorsa demek ki bizim yeniden Peygamber yolu üzerinde, sünnet üzerinde düşünmek gibi bir mecburiyetimiz var.”

“Sünnet, müminler arasında düşünce, gönül, duygu ve ibadet birliği sağlayan en büyük unsurdur”

Görmez, Fatiha suresinin ayetlerini de hatırlatarak, “Aslında yüce Rabbimiz, sevgili Peygamberimiz aracılığıyla günde beş defa kıldığımız namazımıza yerleştirdiği bir ayette, hem bireysel ve toplumsal hem de evrensel bütün problemlerin çözümünde başvuracağımız yolu bize gösteriyor” diye konuştu.

‘Sünnet’ kavramına işaret ederek, sünnetin, sadece İslâm’ın ikinci kaynağı olmadığını belirten Başkan Görmez, şöyle devam etti:
“Sünnet, aynı zamanda İslâm dünyasının neresinde yaşarsa yaşasın bütün müminleri düşünce, gönül, duygu ve ibadet birliğine götüren unsurdur. Coğrafyalarımız, ırklarımız,  renklerimiz, düşüncelerimiz farklı olduğu halde, bizi birleştiren, bizi kaynaştıran en büyük kaynaktır aynı zamanda sünnet. Çin’de yaşayan bir Müslüman da sabaha aynı kelimelerle, aynı cümlelerle, aynı ibadetle uyanır; Sibirya’da, Moğolistan’da, Ortadoğu’da, dünyanın neresinde olursa olsun, her Müslüman aynı dualarla yatağına yatar, aynı dualarla uyanır. Yemeğe aynı kelimelerle başlar, yemeği aynı kelimelerle bitirir. Hz. Peygamberin sünneti, bu birlikteliği sağlayan en büyük kaynaktır.”

Bozdağ: “Irkçılık konusunda İslâm âlimlerine büyük sorumluluk düşüyor”

Sempozyumda konuşan Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ da ırkçılığa vurgu yaptı. Üstünlüğün takvada olduğunu vurgulayan  Başbakan Yardımcısı Bozdağ, “Bunu bilen bir Müslüman, etnik nedenlerle ırkçılık yaparak, ırkları yarıştırarak, başka insanları öldürmek ve bu uğurda ölmek üzere terör örgütüne katılabilir mi? Kur'an-ı Kerim, Hz. Muhammed (sas) buna izin verir mi, verebilir mi?” diye konuştu. İslâm âlimlerine ırkçılık konusunda büyük sorumluluk düştüğünü anlatan Bozdağ, şöyle konuştu:
“İslâm dünyasının dört bir tarafında ırkçılık nedeniyle ve terör örgütleri vasıtasıyla başkalarının hayatına son veriliyorsa bunda herkesin ve bütün Müslümanların sorumluluğu vardır. En büyük sorumluluk ise İslâm âlimlerine düşmektedir.”
“İslam’ı doğru anlamak, Kur’an ve Hz. Muhammed’i doğru anlamaktan geçer”

Başbakan Yardımcısı Bozdağ, İslâm’ı doğru anlamanın, Kur’an’ı ve Hz. Muhammed’i doğru anlamak ve öğrenmekten geçtiğini kaydetti. Kur’an ile Hz. Peygamberin hayatını birbirinden ayırmanın yanlışlığına işaret eden Başbakan Yardımcısı Bozdağ, şöyle devam etti:

“Kur'an'la Hz. Muhammed (sav)'i, Hz. Muhammed (sav)'le Kuran'ı birbirinden ayırma, ikisinin arasına mesafe koyma, duvar örme, İslâm'a, Kur'an'a ve Peygambere yapılacak en büyük kötülük, en büyük saygısızlıklardan bir tanesidir. Bugün bazıları kendine göre peygamberi konuşturmaya, oradan kendine göre peygamber hayatı modeli oluşturmaya, kendine göre Kur'an'ı konuşturmaya, Kur'an modeli oluşturmaya gayret edebilir. Ancak hakiki Müslümanlar, Kur'an ve peygamber ne diyorsa, ona göre yaşantısını ve yolunu tayin eder. Onun için biz, kendi anlayışımıza göre Kur’an ve Peygamber oluşturma gayretinden öte, Hz. Peygamberin ve Kur'an'ın anlayışına göre hayatımıza istikamet vermeliyiz.”

Kur’an ve Hz. Muhammed’i yanlış anlamanın sosyal problemleri de beraberinde getirdiğine işaret eden Bozdağ, şu değerlendirmede bulundu:
“Bütün yanlışlar, Peygamber’in ve Kur’an’ın yoluna hakkıyla uymamaktan, onun gereği üzere amel etmemekten kaynaklanıyor. Sosyal problemlere peygamber yolundan çözüm dendiğinde, İslam tarihine ve Peygamber Efendimizin hayatına baktığımızda pek çok anahtarı orada göreceğiz. Sabrın pek çok problemi nasıl hallettiği, sabrın sosyal problemlerin çözümünde ne gibi güzel çözümler ürettiği, acelenin, düşünmeden hareket etmenin ne büyük zararlara neden olduğu açık. Affetmenin ne kadar büyük sorunları çözdüğü ve insanları birbirine ne kadar yaklaştırdığı çok açık. İslâm’ın nasıl büyük bir barış ve kardeşlik projesi olduğu ve Peygamber Efendimizin kısacık ömründe Arap yarımadasındaki cehalet karanlığını ortadan kaldırıp nasıl bir huzur ve mutluluk toplumu inşa ettiği çok açık. Fakat ondan sonrasına ve günümüze baktığımızda onun ortayakoyduğu bu medeniyet projesinden ne kadar uzak durduğumuzu görüyoruz.”
Küçük: “Yeterli sayıda âlim yetiştiremeyen ümmetler de sorumludur”

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Prof. Dr. Raşit Küçük de âlim yetiştirememe durumunda ümmetin de sorumlu olacağını söyledi. İslâm dünyasındaki görüş ve fikir aktarımının yeterli olmadığına işaret eden Küçük, Kur’an ve sünnet hazinesinin anlaşılma, yorumlanma ve insan hizmetine sunulma noktalarında yeterli seviyede olunmadığını vurguladı. Küçük, ayrıca, sevgi, rahmet, muhabbet ve adalet gibi kavramların yeterince anlaşılmamasının, sosyal problemlere de yol açacağını söyledi.
60'ı aşkın ülkeden bin 200 önemli din âlimi, akademisyen ve kanaat önderinin katıldığı sempozyum, iki gün sürecek.

Diyanet