Katliamın şahidi Nursinin öğrencisi

Katliamın şahidi Nursinin öğrencisi

Hacı İbrahim Hulusi Yayhagil Saidi Nursi'nin öğrencisi o kadar objektif bir biçimde anlatıyor ki yaşananları

Risale Haber-Haber Merkezi

1937 Dersim olaylarında ailelerinden zorla alınıp evlatlık verilen 100'ün üstünde kız çocuğunun izlerini süren Nezahat ve Kazım Gündoğan çifti 10 kadar isme ulaşarak bu hikayenin belgeselini çekti.

Gündoğan çifti, resmi söylemin dışında gerçekleri dile getiren sınırlı sayıdaki insan arasında Bediüzzaman Said Nursi’nin talebesi Hulusi Yahyagil’in olduğuna dikkat çekiyor.

Gündoğan çifti Yeni Şafak’tan Ertan Altan’ın sorularını cevapladı:

Dersim operasyonları sırasında evlatlık adı altında ailelerinden koparılan çocuklar, Dersim olaylarının yeni ortaya çıkan bir boyutu. Belgesel çalışmanız nasıl başladı?

Nezahat Gündoğan: Dersim'de birçok ailede 1937-38 olaylarında kaybolan kız çocukları var. Biz yıllar sonra birbirini bulan 1930'ların Dersimli kızları şimdinin yaşlı teyzelerinin tanıklıklarını kaydederek bazı sonuçlara vardık. Şimdi bu araştırmayı bir belgesel ve bir kitap olarak kamuoyuna sunacağız.

Operasyonlara katılan subaylar Dersimli kızları neden evlatlık olarak almış?

Kazım Gündoğan: Öncelikle bir noktanın altını önemle çizmek isterim. Yıllarca “Dersim isyanı” denildi. Biz merak ettik. Nasıl bir isyan, kim örgütlemiş ve ne olmuş? Araştırdık. Ortada isyan diye bir şey yok. N. Fazıl Kısakürek'in dediği gibi orada “bir katliam ve bir kırım” yaşanmış. Dersim meselesine resmi tarih tezinin dışında bakmayı başarabilen herkes bu gerçekliği görecektir. Biz bunu yaptık ve hiç bilinmeyen bir yanını ortaya çıkardık. Evlatlıklar ve kayıp çocuklar meselesi ilk kez bizim yaptığımız görüntülü-sözlü tarih çalışmasıyla gündeme gelen bir konu. Bu çocuklar o dönemde operasyonlara katılan rütbeli askerler tarafından münferit bir şekilde alınmamış. Bir devlet politikası var. Devlet uygulamaya 1936 yılında silah toplayarak başlıyor. Bu çok önemli. Dersimliler birkaç aşiret hariç ellerindeki silahları teslim ediyor. “İsyan” düşünen veya örgütleyen herhangi bir güç elindeki silahı verir mi? İşte bu katliam ve sürgün politikası içinde çocukların durumu başlı başına ele alınıyor. İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın dönemin Milli Eğitim Bakanı'na yazdığı bir mektup var. Diyor ki; çocukların yatılı bölge okullarında toplanarak “Türk kültürüne ve kimliğine kazandırılması için çalışmalar yapılmalı.”

HER SUBAY BİR-İKİ ÇOCUK ALMIŞ

Dersimli kayıplar ya da onların çocukları arasında kamuoyunda tanınan isimler var mı?

Nezahat Gündoğan: Bu kişiler doğal olarak bugün kamuoyunda bilinen kişilerin annesi babası olabilir. Böyle olanlar var ancak biz açıklamak istemiyoruz. Onlar kendileri açıklasın ve bu karanlık sayfanın aydınlatılmasında katkıda bulunsunlar. Utanması gerekenler onlar değil. Bu insanları böyle zulümlere maruz bırakanlar utanmalıdır. Mesela Dersimli yetimlerin çocukları arasında tanınmış Türkçüler var. Yetimlerin çocukları özellikle çok milliyetçi bir ortamda yetişiyor. Bazıları yaşadıkları sosyal statünün değişmesinden çok korkuyorlar. Bu nedenlerden ötürü bir kısmı bizimle görüşmeyi, bir kısmı da röportaj vermeyi kabul etmedi. Bunlar daha çok “asker ailesi” olarak yaşamını sürdürenler.
Kazım Gündoğan: Bu çocukların evlenmesi/ evlendirilmesi de önemli bir konu. Evlenme çağına gelenler de subaylar tarafından kendi yakınlarıyla evlendiriliyor. Subay çocukları ya da eşraf çocuklarıyla evlendiriyorlar.

Peki o dönemin aydınları olaya nasıl tepki veriyor?

Nezahat Gündoğan: O dönemin aydınları Nazım'dan tutalım da birçok aydın Dersim'de gerici bir ayaklanma olduğunu, cumhuriyet ordusunun da gidip bastırdığını düşünüyor. Ama olayları olduğu gibi gözler önüne seren isimler de var. Örneğin Necip Fazıl Kısakürek.
Kazım Gündoğan: Said-i Nursi'nin öğrencisi olan Hulusi Yayhagil de yaşananları anlatırken "1938'de bizi Dersim isyanını bastırmaya gönderdiler. Bize verilen tek emir vardı; imha" diyor. Dersim meselesinin bütün yönleriyle ortaya çıkması için bu kaynakların değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Siz kayıp kızların anılarına dayanarak tarihteki önemli bir konuyu gündeme getiriyorsunuz. Bu konuyla ilgili belgeler nasıl ortaya konabilir?

Kazım Gündoğan: Dersim'de yaşananların anlaşılması için Genelkurmay'ın arşivlerini açması gerekiyor. Şükrü Kaya'nın o dönemde ne yaptığı, Fevzi Çakmak'ın rolünün ne olduğu biliniyor. Bunu açıklamaları gerekiyor. O süreçte görev yapmış pek çok subay var hala yaşıyor. Onların çocukları var. Mesela Muhsin Batur, Cevdet Sunay o dönemde önemli rol oynadı. Murat Bardakçı'nın dedesi Cemal Bardakçı 1935 öncesi orada vali olarak bulunuyordu. Şunu da belirtmek lazım Cemal Bardakçı o dönemde bölgede halk tarafından sevilen bir isim. Diğerleri gibi değerlendirilmiyor. Bunların elinde belgeler var. O belgelerin Murat Bardakçı'da olması ihtimal dâhilinde. Yani tek kaynak devletin arşivleri de değil.

Kazım Gündoğan: Dersim katliamı konusunda o katliam sürecini bizzat yaşamış olan Hacı İbrahim Hulusi Yayhagil var. Saidi Nursi'nin öğrencisi. “Son Şahitler Bediüzaman Said-i Nursi Anlatıyor” adlı bir kitabı var. O kadar objektif bir biçimde anlatıyor ki yaşananları. Sonra Necip Fazıl Kısa Kürek o dönemi çok objektif bir biçimde anlatıyor. Necip Fazıl o dönemde bu ülkenin vicdanı olabilen tek insan. Nazım Hikmetler şunlar bunlar susarken o dönemin aydınları Kemalizm'in etkisindeyken, Necip Fazıl, “Orada bir politika uygulanıyor. Türk egemenliği güçlendirilmek isteniyor. Merkeziyetçilik egemen kılınıyor. Katliamların nedeni budur” diyebiliyor. Son Devrin Din Mazlumları adlı kitabında bunları kapsamlı bir şekilde ortaya koyuyor.

İLGİLİ HABER: Dersim'in Nurcu tanıkları