Acaba Allah da bizi seviyor mu?
Allah’ı seviyor musun? Sadece başın sıkıştığında değil, O’nu her zaman anıyorsan Allah’ı gerçekten seviyorsun demektir
Ali İhsan Er'in yazısı
Ama yetmez senin Allah’ı sevmen! Bakalım Allah da seni seviyor mu? Bu soruyu kendine hiç sordun mu? Allah’ı sev, O’nun da seni sevdiğini sinende hisset!
Günümüz insanının yaşadığı en büyük problemlerden birisi kendisiyle Allah arasındaki samimiyet problemi. Allah’a karşı samimi olan ve O’na kendisini yakın hisseden bir kul, elbette pek çok sorunun üstesinden gelme adına kendisini daha baştan hayatın zorluklarına karşı güçlü hisseder.
Bir insan imanıyla, ilmiyle, marifetiyle ne kadar ilerideyse o ölçüde Cenab-ı Hakk’a iştiyakla dopdolu olur. Böylesi bir insan, Allah’a yakın olma adına gayret gösterir. Ölümden korkmaz. Allah ile arasına mesafe koyan insan ise Allah’a yakın durmak hoşuna gitmez. Böyle bir insan, hayatı delice sever ve ölümden kaçar. Allah da onunla karşılaşmayı istemez.
“Ben, falan kulumu çok seviyorum!”
Efendimiz, konumuza ışık tutacak mahiyetindeki bir hadislerinde şöyle buyurur: "Allah nezdinde (yanında) yerinizin ne olduğunu merak ediyorsanız Allah’ın nezdinizdeki yerine bakınız." Herkes kendisine şu soruyu sormalı: Acaba Rabbim bana nasıl bakıyor? Bu sorunun cevabı şöyle olacaktır:
Siz Allah’a nasıl bakıyorsanız Allah da size öyle bakıyordur. O’nu andığınızda içinizde ilahi bir sevgi ateşi yanıyorsa Allah da sizi seviyor demektir. Hadis-i şeriflere baktığımızda Allah böyle bir kimseyi meleklerine göstererek "Benim kulumu gördünüz mü" der.
Benzetmek gibi olmasın, hani birisinin çok başarılı, akıllı bir evladı vardır. Herkesin onunla tanışmasını ve oğlunun dev zekasını görmesini ister. İşte Allah da sevdiği kulunu meleklerine gösterir ve kulun başarıları adeta ilahi bir gıpta şeklinde meleklere arz edilir. Efendimiz, bu hakikati şöyle dile getirir: "Allah bir kulunu sevdiğinde Cebrail’e şöyle der: - Ben filancayı seviyorum, sen de sev. Cebrail o kimseyi sever ve semadaki meleklere; - Rabbiniz, filancayı seviyor, ben de seviyorum siz de sevin, der. Semadaki bütün melekler de onu sever. Bunun üzerine yerde o kimseye karşı kabul defteri açılır.
Yerdeki insanlar (dan onu tanıyan Müslümanlar)ın gönlüne o kimse (hakkında bir sevgi) konulur (da Müslümanlar arasında da sevilir ve iyi kişi olarak anılır)." Evet şayet siz delice Allah’ı seviyorsanız, O’nun için hakikaten bir mecnun gibi yaşıyorsanız, "O olmazsa neyleyeyim hayatı" diyebiliyorsanız bilmelisiniz ki Allah katında o kıymete haizsiniz.
Allah nezdinde yerinizin ne olduğunu görmek istiyorsanız, kalbinizde Allah’ın sizin için ne kadar alaka uyaran bir kıymet olduğunu, ne kadar hayal, arzu ve istek ufkunuzu tuttuğuna bakın, görün, ona göre değerlendirin. Biz, Allah’ın içimizde olduğu ağırlıktayız. Onun ötesinde söylenen sözler, ortaya konan tavırlar kuru bir kuruntudan, aldanmışlıktan ibarettir.
İnsan bir şaheserdir
Burada hemen şunu da söyleyelim: Böyle olmayan insanlar kurtulamayacak demek değildir. Allah’ın rahmeti geniştir. O, koridordan içeriye girememişleri, kapıya yönelmişleri bile affedebilir. O, elbette Rabbimizin yüce takdirleridir. Fakat biz Allah’ın yüceliğine yaraşır şekilde, insan olarak yarattığı insanın insanca ortaya koyması gerekli olan tavırdan bahsediyoruz.
Cenab-ı Hakk, bizi en güzel surette yaratmıştır. Her insan, bir şaheserdir. İnsan, hakikaten çok muhteşem bir abidedir. O ölçüde başka bir varlık yoktur. Ve Hazreti Adem’e melâike-i kiramın secde etmelerinin arkasındaki temel espri de budur. O, bizi insan olarak yaratmışsa bizim insan olarak bir tavır sergilememiz, o kıymette bir kulluk performansı sergilememiz gerekmez mi?
1 SORU 1 CEVAP
Şükür secdesi nedir, ne zaman yapılır?
SORU: "Annemde görmüştüm. Annem sevinçli bir haber aldığında şükür secdesi yapardı. Ben de hep öyle yapıyordum. Geçenlerde bir yakınım, şükür secdesinin câiz olmadığını söyledi. Dinimizde şükür secdesinin yeri nedir?" N. Şule Yücel/Ankara
CEVAP: Kişi hayatı içinde çocuğunun doğması, önemli bir makama getirilmesi, beklediği nimetin gelmesi, kötü bir hastalıktan kurtulup şifaya kavuşması, kötülüklerden sıyrılması, yangın-sel gibi felaketten sağ çıkması, başkasında gördüğü çok kötü bir durumun kendinde olmadığını fark etmesi gibi çok önemli durumlar yaşayabilir. Bu tür durumlarda insan, her şeyin sahibi, hiçbir şeye muhtaç olmayan yaratanı Yüce Allah (c.c.)’a olan hamdini, gönül dolusu şükrünü ifade etmek ister ve Rabb’inin huzurunda eğilerek başını secdeye koyar.
İşte bu secdeye şükür secdesi denir. Şükür secdesi yapmak; âlimlerin çoğunluğuna göre sünnet olup güzel bir davranıştır. Çünkü Allah’a yaklaştıran bir harekettir, bundan dolayı da sevap işlenmiş olur. Buna delil olarak Hz. Ebu Bekir’in şu rivayetidir: "Hz. Peygamber (s.a.s.) sevindirici bir haber aldığı zaman yahut kendisine bir müjde verildiği vakit secdeye kapanırdı." (Ebu Davud, 2774)
Şükür secdesi nasıl yapılır?
Şükür secdesi şöyle yapılır: Kişi, kıbleye dönerek tekbir alıp secdeye varır. Secdede iken Allah’a hamd ve şükür ettikten sonra yine tekbir alarak ayağa kalkar. Şükür secdesini namazdan hemen sonra yapmak mekruhtur. Çünkü bilmeyen bir kişi, bu secdenin namazın bir sünneti veya bir vâcibi olarak düşünüp yanılabilir. Ayrıca nâfile namaz kılmanın mekruh olduğu vakitlerde; güneş doğarken, güneş tepe noktasındayken, güneş batarken şükür secdesi yapmak da mekruhtur. Bunun dışında her vakitte şükür secdesi yapılabilir.
Tefekkür atlası
Aklının kabul etmediği bir meseleye hemen itiraz etmen ne kadar doğru? İnsan, Allah’ın kendisine anlayıp kavrama âleti olarak verdiği aklını itiraz âleti sayarak, her anlamadığı şeye itiraz etse veya kabul etmese hiçbir şey öğrenemez. Kendi gibi insan olan bir fizik veya matematik bilgininin yazdığı eseri anlamayan bir kimse, bu eserdeki ilmi inkâr ediyor mu? Edemiyor, edemez.
Etse kendisini gülünç durumda bırakır. Peki, Cenâb-ı Hakk'ın icraatlarından aklının ermediği meselelere hemen itiraz parmağını kaldıran kimse bir kere daha düşünmeli değil midir?
Bugün