Nurculuk diye diye askeri çağırmışlar
Milliyet yazarı Hasan Cemal, 1960'larda irtica ve Nurculuk diye diye askere davetiye çıkarıldığını söyledi
Risale Haber-Haber Merkezi
Milliyet Gazetesi yazarı Hasan Cemal, 1960'larda irtica ve Nurculuk diye diye askere davetiye çıkarıldığını söyledi.
"Sivil darbe" söylemlerini eleştiren Cemal, geçmişten örnekler vererek asıl tehlikenin ne olduğuna bir kez daha dikkatleri çekti.
Tarihi olayları hatırlatan Cemal, 1960'larda irtica ve Nurculuk diye diye askere davetiye çıkarıldığını söyledi. Cemal, "1950’lerde Demokrat Parti iktidarının anti-demokratik baskı politikalarına karşı muhalefet ve basın askere davetiye çıkarmıştı. 27 Mayıs darbesi böyle gelmiş, idam sehpaları böyle kurulmuştu. 1960’ların Adalet Partisi iktidarına karşı 9 Mart darbecileri ve bazı muhalefet odakları, irtica ve Nurculuk ve de demokrasi düşmanlığı diye diye askere davetiye çıkarılmıştı. 12 Mart darbesi böyle gelmiş, Demirel böyle devrilmiş, idam sehpaları, Ziverbey Köşkü işkencehaneleri böyle kurulmuştu" dedi.
‘Sivil darbe’ diyenleri anlamaya çalıştığını da ifade eden Cemal, "Ama bir an durun. Burası Türkiye!" diyerek yakın zamanda yaşanan olayları hatırlattı:
"Bir Cumhurbaşkanı var. 12 Eylül’de hapis yatmış, 28 Şubat’ta iki partisi kapatılmış, Cumhurbaşkanı olmasın diye asker muhtırası yemiş... Bir Başbakanı var. Bugüne kadar tam 15 tane suikast girişimine hedef olmuş, bir şiir okudu diye hapis yatmış, siyaset yasağı yemiş, halkın oyuyla seçildiği Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan yargı kararıyla düşürülmüş, yüzde 47 oy alan partisi kapatılmaktan kıl payı kurtulmuş... Bir Meclisi var. 411 milletvekilinin verdiği oyla üniversitelerde kaldırdığı türban yasağına ilişkin kararı yargı tarafından iptal edilmiş, seçmek istediği Cumhurbaşkanı yargının ‘367 kararı’yla engellenmiş...
"Bir ordusu var.
1960’da darbe yaparak Meclisin kapısına kilit vurmuş, başbakanları, bakanları asmış, iktidar milletvekillerini hapse atarken siyaset yasakları koymuş, kendi başına anayasa yapmış...
Bir ordusu var.
1971’de darbe yapmış, seçim sandığından çıkan başbakanı devirmiş, idam sehpaları kurmuş, kendi başına anayasa yapmış...
Bir ordusu var.
1980’de darbe yapmış, partilerin, meclisin kapısına kilit vurmuş, başbakanları, bakanları, milletvekillerini hapsetmiş, idam sehpaları kurmuş, kendi başına yaptığı anayasa ve yasalarla, hâlâ sırtımızdan atamadığımız bir rejimin deli gömleğini giydirmiş Türkiye’ye...
Bir ordusu var.
28 Şubat’ta, 1980’lerle 1990’larda, Susurluk’lardan Ergenekon’lara, faili meçhul cinayetlere kadar uzanan hukuksuzluk, kanundışılık süreçlerinde demokrasi, hukuk ve insan hakları açısından en olmadık kapıları açmış bu ülkede...
Bir ordusu var.
2003-2004 döneminde kuvvet komutanları düzeyindeki ‘darbe tertipleri’yle, sonra andıçlarıyla, lahikalarıyla, fişlemeleriyle ya da ‘kafes eylem planları’yla seçim sandığından çıkan bir iktidara karşı demokrasi ve hukuk açısından olmadık işlere kalkışmış...
İşte burası Türkiye!
Böyle bir ülkede yaşıyoruz.
Ve bütün bu belirttiklerim tarih olmuş değil.
Daha dün yaşandı, dün...
Benim dediğim şu:
Demokrasi, hukuk ve özgürlükler adına utanç verici olan bütün bu kepazeliklerin yaşanmış olmasında öncelikli payın sahibi olan bir devlet yapısı var bu ülkede. Bu yapının çekirdeğinde de asker var, asker...
Bunu belirtmek, kaç kez yazdığım gibi, ne ‘asker düşmanlığı’dır, ne de ‘askeri yıpratmak’...
Anlatılmak istenen şudur:
Devletin bu yapısı değişmeden, devleti daha çok hukukla tanıştırmadan, askeri otoriteyi seçim sandığından çıkmış olan sivil otoriteye tabi kılmadan Türkiye’de demokrasiyi yerli yerine oturtamayız."