Kardeşlerin şerefleriyle iftihar etmek

Kardeşlerin şerefleriyle iftihar etmek

Günlük Risale-i Nur dersi...

Bismillahirrahmanirrahim

Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle şâkirâne iftihar etmektir.

Ehl-i tasavvufun mâbeyninde fenâ fi'ş-şeyh, fenâ fi'r-resul ıstılahatı var. Ben sufî değilim. Fakat onların bu düsturu, bizim meslekte fenâ fi'l-ihvân suretinde güzel bir düsturdur. Kardeşler arasında buna tefânî denilir. Yani, birbirinde fâni olmaktır. Yani, kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyat ve hissiyatıyla fikren yaşamaktır.

Zaten mesleğimizin esası uhuvvettir. Peder ile evlât, şeyh ile mürid mâbeynindeki vasıta değildir. Belki hakikî kardeşlik vasıtalarıdır. Olsa olsa bir üstadlık ortaya girer. Mesleğimiz halîliye olduğu için, meşrebimiz hıllettir. Hıllet ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olmak iktiza eder. Bu hılletin üssü'l-esası, samimî ihlâstır.

Samimî ihlâsı kıran adam, bu hılletin gayet yüksek kulesinin başından sukut eder. Gayet derin bir çukura düşmek ihtimali var; ortada tutunacak yer bulamaz.

Evet, yol iki görünüyor. Cadde-i kübrâ-i Kur'âniye olan şu mesleğimizden şimdi ayrılanlar, bize düşman olan dinsizlik kuvvetine bilmeyerek yardım etmek ihtimali var. İnşaallah, Risale-i Nur yoluyla Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânın daire-i kudsiyesine girenler, daima nura, ihlâsa, imana kuvvet verecekler ve öyle çukurlara sukut etmeyeceklerdir.

Ey hizmet-i Kur'âniyede arkadaşlarım!

İhlâsı kazanmanın ve muhafaza etmenin en müessir bir sebebi, rabıta-i mevttir. Evet, ihlâsı zedeleyen ve riyâya ve dünyaya sevk eden tûl-i emel olduğu gibi, riyâdan nefret veren ve ihlâsı kazandıran, rabıta-i mevttir. Yani, ölümünü düşünüp, dünyanın fâni olduğunu mülâhaza edip, nefsin desiselerinden kurtulmaktır. (Lemalar, 21. Lema)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:

CADDE-İ KÜBRÂ-İ KUR'ÂNİYE : Kur'ân'ın büyük, geniş ve sağlam caddesi. Kur'ân yolu.
CİVANMERT : İyiliksever. Cömert. Fedâkâr.
DAİRE-İ KUDSİYE : Mukaddes dâire.
ESAS : Temel. Kök. Rükün. şart. Hakikat ve mahiyetler.
EVLÂD : (Veled. C.) Veledler. Çocuklar.
FÂNÎ : Geçiçi, sonu olan, son bulan.
FÂZÎLET : Değer; meziyet, ilim, îmân ve irfan itibâriyle olan yüksek derece.
FENÂFİ'L-İHVAN : Kardeşlerinde fâni olmak. Kardeşlerinin sevinçleriyle sevinip acılarıyla üzülmek derecesinde onlarla bütünleşmek.,
FENÂFİ'Ş-ŞEYH : Bütün mânevî kemâlatını şeyhin mânevî şahsiyetinden almak mânâsındaki tâbir.
FENAFİRRESUL :: Bütün varlığını Hazret-i Peygamber'in (A.S.M.) manevî şahsiyetinde yok etmek mânasına gelir. Hassaten, sünnî olan tarikat mensubuna göre Hz. Peygamber'in (A.S.M.) rivayet yolu ile nakledilen hadisleri ile beraber hareketlerini benimsemek ve O'na en küçük mes'elede aykırı harekette bulunmamak asıldır.
HALÎLİYE : Samimî dostluk ve kardeşlik.
HILLET : Samimî dost, fedâkâr arkadaşlık, kahraman kardeş ve takdir edici yoldaş olmak.
HİSSİYÂT : Duygular, hisler.
HİSSİYÂT-I NEFSÂNİYE : Nefse âit duygular.
ISTILAHÂT : Terimler. Belli bir ilim veya mesleğe ait özel anlamlı kelimeler.
İFTİHÂR : Övünme; başkasının iyi bir hâli ile sevinme.
İHLÂS : Yapılan ibâdet ve işlerde hiçbir karşılık ve menfaati, hakîki ve esas gaye etmeyerek, yalnız ve yalnız Allah rızâsını esas maksat edinmek.
İHTİMÂL : Mümkün olma.
İKTİZÂ : Gerekme, gerektirme, lazım gelme, işe yarama, icab etme.
KUR'AN-I MU'CİZ-ÜL BEYAN : Beyan ve ifadesi mu'cize olan Kur'an.(
MÂBEYN : Ara; iki şey arası. Sekreterlik. Özel kalem.
MÂBEYN : Ara; iki şey arası. Sekreterlik. Özel kalem.
MEŞREB : Âdet, huy, yaratılış, ahlâk; takip edilen usûl, yol.
MEZİYET : İyi ve doğru hareket; üstünlük vasıfları.
MEZİYET : İyi ve doğru hareketin çoğulu; üstünlük vasıfları.
MÜESSİR : tesirli, dokunaklı.
MÜLÂHAZA : Dikkatle bakmak, düşünme, iyice düşünüp bir işin hakikatını incelemek.
MÜRİD : Tarîkat öğrencisi, bir şeyhe bağlı kişi.
PEDER : Baba.
RÂBITA-İ MEVT: Ölüm bağı; hazır zamanda ölümü ve dünyanın fânî olduğunu düşünerek nefsin tehlikelerinden kurtulmaya çalışmak.
RİYÂ : Özü sözü bir olmamak, inandığı gibi hareket etmeyiş, gösteriş, iki yüzlülük.
SUFİ : Tasavvuf ehli. Sofu. Tarikat mensubu.
SUKÛT : Değerden düşme, düşüş, alçalış.
ŞÂKİRÂNE : Şükrederek.
ŞEYH : Tarikat dersi veren mânevî lider, mürşid.
TASAVVUF : Kalbi, dünyanın fâni işlerinden ayırıp, Allah sevgisi ile bağlamak. Tarikat ehli olmak.
TASAVVUR : Birşeyi zihinde şekillendirme; düşünce, tasarı; tasarlama.
TEFÂNÎ : Fikrî ve ahlâkî kaynaşmak, birbirine fani olmak kardeşinin meziyet ve hissiyatını fikren yaşamak.
TÛL-İ EMEL : Bitmeyen arzu.
UHUVVET : Kardeşlik, din kardeşliği, samîmi dostluk.
ÜSSÜ'L-ESAS : Esasların esâsı, en büyük temel, hakiki ve sağlam temel.