Nur talebelerinin şirketi manevidir
2015-2016 Eğitim ve öğretim sezonunun açılmasıyla birlikte geçtiğimiz hafta, Diyarbakır’da DKM üniversite seminer dersleri, açılış programıyla başladı
İmran Irmak'ın haberi
RİSALEHABER - Üniversite seminer dersi her Cuma akşamı bir üniversite öğrencisinin, önceden kendisinin belirleyip seçtiği bir konu hakkında Risale-i Nur ekseninde yoğun çalışma ve araştırmalarının bir meyvesi olarak seminer dersini sunmasıyla gerçekleşiyor.
2015-2016 sezonunun açılış programı Veysel Eratilla’ın seminerlerin işleyiş şeklini ve dikkat edilmesi gereken noktaları ele aldığı sunum ile başladı. Prof. Dr. Mehmet Aybak ve Prof. Dr. Orhan Ayyıldız’ın duygu ve düşüncelerini ifade ederek yaklaşık otuz yıldır devam eden bu sistemin daha ileri taşınması dilek ve temennisinde bulunarak yeni sezonun herkese hayırlı olması duasında bulundular. Daha sonra uzun bir yaz tatilinin sonunda özlemin giderildiği sohbetlerin gerçekleştiği ikram bölümüyle gece noktalanmış oldu.
Bu hafta ise senenin ilk üniversite semineri, Ömer Faruk Kaya tarafından sunuldu. “Şirket-i Maneviye” konusu “Şirket-i Maneviye Nedir, Şirket-i Maneviye için Ne Gerekir, Şirke-i Maneviyenin Sonuçları, Şahs-ı Manevi, İhlas-Şirket-i Maneviye ve Şahs-ı Manevi” başlıkları altında incelendi.
Toplumsal hayatta insanı günahların insanı serbestçe sardığı ve bu durum karşısında kalan insanların günah sevap terazilerinde hayır kefesinin ağır basması için kişinin şahsi takvası ve ibadetlerinin yetersiz kaldığı söylendi. Bu günün büyük bir sorunu olan bu ve bu gibi soruların cevaplarının da yine bu ve gelecek asırları tenvir eden bir Mu’cize-i Kur’aniyesi olan Risale-i Nur’da bulunduğuna vurgu yapılarak seminere başlandı. “Risale-i Nur’dan anlayabildiklerimizi anlatacağımız bu ders boyunca bu ve benzeri soruların cevapları niteliğinde bulunan, rahmet-i ilahiyenin muktezasınca bizlere verilmiş olan şirket-i maneviye, iştirak-ı a’mal-i uhreviye ve kısmen de şahs-ı manevi kavramlarını incelemeye çalışacağız. ”
“Şirket-i Maneviye Nedir” olan ilk başlıkta anlatılanların bir kısmı:
- Şirket-i maneviye, beraber Allah rızası için çalışma gayretinde olan insanların kesretli cesetler, ve bir tek ruh hükmünde, belirli düsturlar çerçevesinde bir araya gelmesi, birlikte hareket etmesiyle oluşur.
- Büyük kazançlar rahmet-i ilahiyeden ilk olarak, bireysel olarak elde edilmeyecek büyüklükte karlarla meyvedar olabilen şirket-i maneviye için niyaz edilir.
- Şirket-i maneviye-i duaiye ile de tabir edilen, birlikte dua, bir birine dua etmek ile olan dua birlikteliğini içerdiği gibi yüzer adam kadar a’mal-i saliha kazanma ihtimalini ve adeta binler dil ile istiğfar ve ibadet etmeyi içerir.
- Leyle-i Kadir ve Leyle-i Mi’rac gibi kıymettar gecelerden yüksek miktarda istifade etmeye sebep olabilir.
- Hayırlar ve iyilikler cüz’iyetten çıkıp küllileşir, böylece ahirete tam kârlı bir ticaret elde edilmiş olur.
- Risale-i Nur’un bir esası, kusurunu bilmekle mahviyetkârane yalnız rıza-i ilahi için hizmet etmektir. Kişinin şahsına değil, şirket-i maneviyeye ehemmiyet vermesi gerekir.
- Şirket-i maneviye kişinin elinden geldiğince ibadet ve dualarını yapmasını gerektirir. Bireylerin hissedar olabilmesi için bu şekilde katkıda bulunması gerekir.
İştirak-i a’mal-i uhreviye kavramı, insanların manevi işlerde de birbirine ortak olabileceği gerçeğini ifade eder. Yani nasıl ki maddi işlerde, insanlar güçlerini birleştirerek birey olarak tek başlarına elde edemeyecekleri başarıları elde ediyor, büyük işler başarıyor, büyük sermayeler elde ediyorlarsa bu durumun manevi işler için gerçekleşmesi de pek ala mümkündür.
Şafî-i Hakikî küre-i arzı bir hastahane suretinde yaratmış ve maddi dert ve ihtiyaçların dermanını ihsan ettiği gibi manevi dert ve ihtiyaçların da dermanlarını ihsan etmektedir. İştirak-i a’mal-i uhreviye düsturu evvela vüs’at-i rahmet ve kerem-i ilahinin muktezasıdır.
İkincisi ise bu kurumların Üstad hazretleri ya da ağabeylerimiz olan talebelerinin ihtiyarları yokken, haberleri olmadan oluşmuş olmalarıdır. Bunun yanında diğer sosyal kurumlar ve ilişkiler gibi insanın aczi hadsiz, ancak ihtiyaçları nihayetsiz olmasıyla, diğer insanlarla birlikte hareket etmeye ve onlarla alış verişte bulunmaya mecbur olmasından doğmuştur. İnsanlar gündelik hayatlarında çeşitli ihtiyaçlarını topluluk olarak yaşayarak karşılamışlar, günümüzde ise çeşitli nedenlerle, ehl-i dünya büyük servet ve şiddetli kuvvet elde etmek istemeleri dolayısıyla güçlerini birleştirerek ortak hareket etme yoluna gitmişlerdir. Bu tarz hareketleri çok önemli yüksek kârlar ve faydalar elde etmelerine sebep olmuştur. Maddi ve kesif maddeler üzerinde birleşmek ve birlikte hareket etmek böyle neticeleri veriyorken; uhrevî ve nuranî ve bölünüp parçalanmadan kişilere dağıtılabilen maddelerde bunun daha mükemmel bir şekilde olması gerekir. Üstad hazretleri bunu açıklarken bir derece nurani bir sonucu meydana getiren bir ortaklık örneğini şöyle vermiştir: “Çünki nasılki dört beş adamdan iştirak niyetiyle biri gazyağı, biri fitil, biri lâmba, biri şişe, biri kibrit getirip lâmbayı yaktılar. Herbiri tam bir lâmbaya mâlik oluyor. O iştirak edenlerin herbirinin bir duvarda büyük bir âyinesi varsa, herbirinin noksansız, parçalanmadan birer lâmba oda ile beraber âyinesine girer. ”
Lamba her bir ayna sahibinin aynasında oda ile beraber bulunur ve her birinin hasıl olan neticenin tamamından istifade etme imkanı vardır. Bu sonuç ise nuraniyet sırrından kaynaklanır.
“Şirket-i Maneviye Nedir” olan ikinci başlık altında incelenenler:
- Bütün ibadetlerin ruhu olduğu gibi şirket-i maneviyede de olmazsa olmaz, ihlastır.
- Kişilerin birbirlerine sırr-ı uhuvvet ile dayanak noktası olmaları gerekir.
- Bir olarak, aynı bünyede birbirine destek olarak, beraber iş yapılması gerekir.
- Kişinin acizliğini ve kardeşleri ve hizmet arkadaşlarıyla olan yardımlaşma ve uhuvvette olan ihtiyacını bilmesi gerekir.
- Kişinin Üstad hazretlerine, umum nur talebelerine ve beraber hizmet ettiği arkadaşlarına dua etmesi ve “Risale-i Nur şakirdlerinin şirket-i maneviye-i uhreviyeleri muktezasınca, herbiri mütekellim-i maalgayr sîgasınca اَجِرْنَا اِرْحَمْنَا اِغْفِرْلَنَا gibi tabiratta biz dedikleri vakit, Risale-i Nur'un sadık şakirdlerini niyet etmek gerektir. Tâ herbir şakird, umumun namına münacat edip çalışsın”.
- Risale-i Nur’a talebe olmak için çalışmak. Bunun için de kişinin özellikle, Risale-i Nuru kendi malı ve te’lifi gibi hissedip sahip çıkması ve en mühim vazife-i hayatiyesini onun neşir ve hizmeti bilmesi gerekir.
- Risale-i Nur dairesinde sadakat ve hizmet ve takva ve içtinab-ı kebair derecesiyle o ulvî ve küllî ubudiyete sahib olur. Elbette bu büyük kazancı kaçırmamak için takvada, ihlasta, sadakatta çalışmak gerektir.
Üçüncü başlıkta ise Risale-i Nur’un iman-ı tahkiki ile hüsn-ü hatimeye vesile ve Risale-i Nur dairesinde bulunanların şirket-i maneviyeden istifade edebilecek olmalarının en büyük sıkıntı ve meşakkatleri hiçe indirdiği belirtildi. Bu sonuçları bilen ve gören kişilerin artık Risale-i Nur’u velayet makamlarına dahi tercih etmesi gerektiği ve şahsi keşf-ü karamat aramaması gerektiği vurgulandı.
Şirket-i Maneviye gibi ihlasa ve uhuvvete yaptığı katkılar gereği konu ile olan bağlantısı itibariyle şahs-ı maneviye dördüncü başlıkta değinildi. “Şahs-ı manevinin bir özelliği de şeref ve makam illa verilecekse, ferdi şahıslardan çok daha kuuvetli olmasıyla ona verilerek bu zamanın benlik ve enaniyet gibi tehlikelerinden kurtulmaya vesile olmaktır. Ayrıca enaniyetin içimizdeki en tehlikeli şeklinden kurtulmanın çaresi de aynı şahs-ı manevinin organları olduğunu bilerek, değil kıskanmak veya çekişmek, birbirinin meziyetini ve faziletini kendi meziyeti ve fazileti gibi bilmek gibi bir neticeyi verir.
Şahs-ı manevi ayrıca detaylı incelenmesi gereken bir kavramdır. Ancak şimdilik onun için de şirket-i maneviyeye benzer şartların gerektiği ve benzeyen sonuçların doğduğu söylenebilir. Şimdilik şu kadarın belki söyleyebiliriz. Şahs-ı manevi daha çok şeref ve kuvvet fertlerde değil kendisinde aranacak, şirket-i maneviye ise kar ve ticaret için samimane iltihak edilecek bir yapıdır. Bunun dışında birliktelik ve ihlası gerektirme gibi konularda beraberdirler. Risale-i nurun farklı yerlerinde birlikte ve ardışık olarak zikredilmiştirler” denildi.
Son başlıkta ise nasıl ki bu kavramların anlaşılması ve var olmaları için ihlas gerekiyorsa, ihlas ile ilgili bazı kısımların açıklanması için de bu kavramların göz önünde bulundurulması gerektiği söylendi. Bu bağlamda 21. Lem’a olan İhlas Risalesi’nde geçen bazı kısımlar incelendi.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.