Nurcu desteği ile Ergenekon gündeme geldi
Bulaç, "cemaatler, Nurcu gruplar değişime destek vermeseydi Ergenekon gündeme gelmezdi" dedi
Risale Haber-Haber Merkezi
Yazar Ali Bulaç, "cemaatler, Nurcu gruplar değişime destek vermeseydi Ergenekon gündeme gelmezdi" dedi.
Yeni Şafak'tan Emeti Saruhan'a konuşan Bulaç, dinin diyanetin, muhafazakarlığın söz konusu olmadığı bir siyasetin Türkiye'de mümkün olmadığını belirterek, "CHP dahil, dinle barışmasa dahi, dinle kavga etmeyi bir tarafa bırakma lüzumunu hissediyor. Dinle, tarihle ve halkla kavga eden hiçbir siyasi hareketin Türkiye'de şansı yok" şeklinde konuştu.
Türkiye'nin değişim ihtiyacını dindarlar üzerinden dile getirmesinin önemli olduğuna dikkat çeken Bulaç, Nurcuların desteğiyle Ergenekon'un gündeme geldiğini söyledi.
Bulaç sözlerini şöyle sürdürdü:
"Eğer dindarlar, ana mazbut camia, cemaatler, Nurcu gruplar bu değişime destek vermeseydi Ergenekon gündeme gelmezdi, AK Parti de girdiği her seçimi oyunu arttırarak galip çıkmazdı. Bu en büyük kazançtır. Değişimin motoru dindarlar oldu Türkiye'de. Dindarların destek verdiği bir değişim projesi hedefine ulaşır çünkü ana gövdedir o. Bu Türk siyasetinin büyük bir kazancıdır.
"Entelektüellerimizin üniversiteleri, dernekleri, gazeteleri, sivil alanlarda geçinip fikir üretmeyi bir tarafa bırakıp devlet memuru olmaları bizim başımıza gelen en büyük felaket oldu. Bizim Müslüman-İslamcı entelektüellerimiz maalesef devlet memuru oldular. Üniversitelerde, medyada, derneklerde, vakıflarda, sivil toplum kuruluşlarında geçimlerini sağlayıp fikir üretmeye devam etselerdi, çözüm üretme çabasına girselerdi, toplumu dönüştürmek çok daha kolay olacaktı. İslamcılık devlete öyle büyük bir enerji verdi ki, çürümüş sistemi ayağa kaldırdı. Cemaatler de aynı tuzağa düştü. Değişim politikalarına destek verirlerken sivil, özerk ve gönüllü karakterlerini kaybettiler. İktidarla birlikte devlete de eklemlendiler. Bu devlet içerisinde iktidar mücadelesine yol açtı. Sivil dinamizmlerini bir ölçüde kaybettiler. Hamdolsun son dönemde cemaatler de öz eleştiri yapıyor.
"İsim vermek istemiyorum fakat bizim tefekküre ve bilgiye dayalı bir İslamcılığa ihtiyacımız var. Tefekkür entelektüel bir birikimdir. Entelektüel manada beyne ve kalbe aittir. Bizde fikir adamı ve alim yetişmiyor. İslamcılarda da çok az yetişiyor. Bol miktarda şair, romancı ve tiyatrocu var. Sinemaya, tiyatroya özenen var. Bu bizim Osmanlı Türk modernleşmesinin bir zaafıdır. Abbasiler, İslam'ı merkez seçip bütün çevre kadim medeniyetleri taradılar. Çin'den Babil'e Mısır'a Yunan'a kadar. Bu merkezlerden bilgiyi ve felsefeyi aldılar. Yunan şiirini, sanatını, tragedyasını tercüme etmediler. Hiç ilgilenmediler çünkü onlar duyguya hitap eder. Tefekküre ve bilgiye dayanmaz. Bizim Batı'yla olan ilişkimiz de bundan dolayı sakattır. Osmanlı modernleşmesi roman ve şiir üzerinden bize geldi. Biz hala Batı aydınlanma felsefesini bilmiyoruz. Bizi şairler, romancılar, hikayeciler enforme ediyor ve duygu ile ayakta tutuyor. Dikkat ederseniz dindar camianın Türkiye'deki söyleminin ana akımı retoriktir. Meseller, hurafeler, menkıbeler... Analitik bir zihin yok. İslam dünyasından bir romancı ve tiyatrocu yetişmeyecektir. Bu asla mümkün olmayacaktır. Kopyamsı romanlar yazacağız. Batı bunu destekleyecek ve bazen Nobel ödülü de verecek. Her sene bir roman yazıp yüzbinler satanların kitaplarına bakın. Bunlar Batılı manada roman mı, Eflatun'un dediği gibidirler: Kopyanın kopyası şeyler.