Nurcu olduğunu mahkeme ile ispat etti

Nurcu olduğunu mahkeme ile ispat etti

Mustafa Birlik, İzmir’de bir ömür dine imana hizmet etmiş birisiydi

Geçen hafta vefat eden Mustafa Birlik, Bediüzzaman’ın, “Ahmet Feyzi (Kul) ile birlikte siz olmasaydınız oraya benim gelmem lazımdı.” dediği İzmir’de bir ömür dine imana hizmet etmiş birisiydi.

Bediüzzaman’ın “Kardeşim, İzmir benim nazarımda mühimdir. İzmir Ortadoğu ve Balkanlarda çok mühimdir. Eğer İzmir’de Ahmet Feyzi (Kul) ve siz olmasaydınız oraya benim gelmem lazımdı. Madem Ahmet Feyzi ve sizler varsınız, gelmiyorum. Ama unutmayın ki siz şahıslarla değil, şahs-ı manevi olarak Risalelerle meşgul olun. Risaleleri okuyun.” dediği birisiydi o.

Hacı Mustafa Birlik, 1932’de Konya’da dünyaya gelmişti. Beyşehir’in Eğiller köyünden olan Birlik’in babası başından birkaç evlilik geçmiş İbrahim Bey, anası ise Ayşe Hanım’dı. Eskilerin sıkça yaptığı gibi Mustafa Birlik de kendisinden iki sene önce dünyaya gelmiş kardeşinin vefatı üzerine onun kimliğiyle hayata devam ettiği için nüfus kayıtlarına göre doğum tarihi 1930’du. Toplamda 7 kardeşi bulunan Birlik’in dedesi de çevresinde cömertliği ile tanınan Mehmet Efendi, halkın ona uygun gördüğü isimle Ecir Efendi’ydi. Asıl işi manifaturacılık olan Ecir Efendi, at arabaları bulunduğu için eskiden beri İzmir’e yerleşmiş Konyalıların dörtte üçünü oluşturan Beyşehirlilerin ihtiyaç duyduklarının naklini de gerçekleştiriyordu.

Mustafa Birlik’in babası İbrahim Bey, ayağı da alışık olduğundan İzmir’e yerleşip pazarcılık ve esnaflık yapmıştı. Mustafa ise ancak 11 yaşında iken 1943-44 senesinde İzmir’e gelmişti. Okul çağını kaçırdığından okuma yazmayı öğrenemeyen Birlik, Kur’an okumasını ise köyündeki kadınların dersinden öğrenmişti. İzmir’de babasının yanında çalışmaya başlayan Birlik, fırsat buldukça da Kestanepazarı’nda Hacı Salih Tanrıbuyruğu’nun yanına gider, eğitim alırdı. Sonraki zamanlarda Salih Hoca’nın Risaleler hakkında verdiği cevabı unutamamıştı: “Allah razı olsun o zattan ki baştakiler onunla uğraşmaktan bizimle uğraşmaya vakit bulamıyorlar.”

Bediüzzaman’ı ilk duyuş

1950 senesinde halasının kızı ile evlenen, bu evlilikten ikisi kız üç evladı dünyaya gelen Mustafa Birlik, bir ay sonra da vatani görevi için evinden uzaklaşmıştı. Kendisi gibi Beşiktaş taraftarı bir yetkilinin İzmit yerine İzmir yazması ile askerliğine Poligon’da başlayan Birlik, okuma yazmayı da asker ocağında öğrenecekti. 24 ay süren askerliğin ardından babasının dükkânında çalışmaya başlayan Birlik, bir süre sonra da kayınbiraderi ile bir zücaciye dükkânı açmıştı. Tam da o dönemlerde Cerrahoğlu Kitabevi’nin sahibi Abdurrahman Bey’le tanışması hayatının seyrini değiştirecekti. Fakat o sıralarda Birlik’in, ‘Adnan Menderes’in elinin zayıflatılması için’ dediği, ‘derin yapıların’ yaptığına inandığı Ahmet Emin Yalman Suikastı vuku bulmuş 80’den fazla kişi gözaltına alınmıştı. Bunların çoğu Risale-i Nurlarla irtibatı olan kişilerdi. Cerrahoğlu bunlar arasındaydı. Dolayısıyla Abdurrahman Bey, baskılardan dolayı işyerini tasfiyeye hazırlanmaktaydı. O esnada dükkânda ‘Üstad’ diye bir söz duyup Cerrahoğlu’na bunun kim olduğunu ısrarla soran Birlik, ‘Bediüzzaman’ cevabını almıştı. İlk defa duyuyordu bu ismi. Tarih 26 Mart 1954’tü.

Abdurrahman Cerrahoğlu, Bediüzzaman’ı da pek çok kez ziyaret etmiş birisiydi. Onun vesilesi ile o zamanın zor şartlarında Risalelerin peşine düşen Birlik, evvela teksir edilmiş 20 sayfalık Hanımlar Rehberi’ni edinmişti Cerrahoğlu’ndan. Ardından Eşref Edip’in kaleme aldığı Tarihçe-i Hayat’ı edinip üç günde bitiren Mustafa Birlik, o vesileyle ‘davanın sahibi iyi bilinmeli, bilinmezse iş yarım kalıyor’ diye düşünüyordu. Cesur kişiliği ile tanınan Birlik, bunu mütevazılık yaparak ‘cahil cesur olur’ diyerek açıklasa da Said Nursi ile bir görüşmesinden sonra cesaret topladığını düşünüyordu: “Ben dedim ki Üstad Hazretleri’ne gideyim hem bu tarikat meselesini bir sorayım. Bir; ikincisi korku meselesi idi. Üçüncüsü de bir ay kadar orada kalayım, hizmetin metotlarını öğreneyim falan. Ben tarikat meselesini sormadan Üstad Hazretleri, ‘Canım kardeşim, Cenab-ı Hakk’a hamd olsun. 12 tarikattan ders verme iznimiz vardır. Ama kasem ederim ki hayatımda hiçbir tarikat dersi vermedim. Tarikat meyvedir, iman ekmektir’ dedi. Üstad sonra ‘Korkmayın kardeşim. Dinsizliğin beli kırılmıştır. Dinsizlerin şimdiki ilişmeleri, dinsizliklerinden ziyade korkularından. Çok korkuyorlar’ dedi. Üçüncüsü, ben orada 1 ay kalayım diyordum ya. Daha sormadan Üstad, ‘Kardeşim. Ben seni burada bir ay tutacaktım. Ama İzmir’e gitmen daha mühim. Seni, Zübeyir ve Sungur’u bir ay burada hizmet etmiş olarak kabul ediyorum’ dedi.”

Birlik, o tarihten sonra hayatında ‘korku’ sözcüğünü silmiş, korkusuzca bir mücadelenin içinde en önlerde olmuştu daima. Ki o yıllarda Risalelerle tanışan çok kimse de yoktu etrafında. Üstad’la ilk görüşmesini 1954’ün sonunda gerçekleştirmişti. Bediüzzaman’ı ikinci kez ziyarete 1956’da gittiğinde ise yazının girişindeki İzmir’in önemi ile alakalı sözleri söyleyecekti kendisine.

Derken Abdurrahman Cerrahoğlu işlerini tasfiye edince İzmir’de bayrağı Mustafa Birlik devraldı. Ve İzmir’de Risalelerle ilgili aranan isim artık Mustafa Birlik olacaktı.

Bu arada da Bediüzzaman’ı zaman zaman ziyarete gitmektedir. Yine bir ziyaretinde Lemalar baskıdan yeni gelmiştir. Üstad, 25 tane Lemalar getirmelerini ister ve yüzde 5 de kendi hissesinden indirim yapar ona. Mustafa Birlik, ‘Üstad’ım ihtiyacım yok’ dese de Bediüzzaman’ın cevabı, ‘Keçeli ben onu sana vermiyorum. Senin bir kısım zayiatların var ve olacak. Ben onlar için veriyorum. Risale-i Nur parası beytülmaldir, yenmez.’ olacaktır. Birlik hakikaten de Risale sattığı 14-15 sene boyunca her sene 2-3 bin lira açık verir.

‘Bu hizmet edecek’

Dönem Adnan Menderes dönemidir. Tek parti dönemine biraz daha rahat olsa da Risale-i Nur talebelerine yönelik baskılar ve baskınlar devam etmektedir. Baskında alınan kitaplar da zayi hanesine yazılır. Menderes döneminin sonuna doğru, 23 Mart 1960’ta Bediüzzaman vefat edince Mustafa Birlik de 1 Mayıs Pazar günü Hisar Camii’nde mevlit okutmayı düşünür. Bunun için ilan da hazırlar. Önce Yeni Asır’a gider. O zamanlar Dinç Bilgin’in ailesinin çıkardığı gazete ilanı kabul etmez. Ardından Demokrat İzmir’de yayımlatabilir ilanı. Fakat emniyet olaylar çıkabilir diye devreye girip ricada bulununca mevlit gerçekleşmez.

Bir gün gazetede resmini gördüğü Adnan Menderes için Bediüzzaman’ın ‘Bu hizmet edecek’ dediğini hatırlatan Birlik, Menderes’le İzmir Fuar alanında bir cami yapımı konusunda 1959’da irtibata geçmiştir. Menderes, telgrafla verdiği cevapta Birlik’ten İzmir Valiliği ile temasa geçmesini ister. Önce vali, ardından vali muavinine giden Mustafa Birlik’e dernek kurmaları söylenir ve ilk teberru olarak 250 lira verilir. Dernekleşme aşamasında malum 27 Mayıs 1960 darbesi gerçekleşir. 27 Mayıs’tan sonra Risale-i Nur talebelerine yönelik baskınlar üç günde bir veya haftada üçe çıkar. 27 Mayıs’tan üç gün sonra gözaltına alınıp götürüldüğünde de oradaki DP il ve merkez ilçe teşkilatlarından insanların Menderes’e küfür etmekte yarıştığını görünce o tabloyu hiç unutamayacaktı.

Rahmetli Mustafa Birlik, bazı odakların, Müslümanları bizzat içeriden elemanlarla izlediğinin de farkındadır. Buna dair de sayısız hadise yaşamıştır. Mesela bunlardan birinde hiçbir imtihana girmeden müftü olan Necati diye bir cami imamı 27 Mayıs’tan bir hafta evvel elindeki bazı kitapları getirip Birlik’in dükkânına koymak ister. Birlik kabul etmemesine rağmen, o yine de ‘şuraya kadar gidip geleceğim’ diyerek koliyi bırakır. Tabii ertesi gün de polisler baskına gelir: “Ama şaşkınlığa bak ki Necati, koliyi kendisine daha önce gelmiş, üzerinde ismi cismi yazan bir pakete sarmış. Şimdi aldılar bizi götürdüler. Emniyette birbirleri ile konuşuyorlar. Diyor ki ‘Paket çıktı?’ ‘Kimin?’ diyor. ‘Necati’nin.’ ‘Hangi Necati’nin?’ ‘Bizim Necati’nin.’ Yani tuhaf tuhaf şeyler oluyordu.”

Mustafa Birlik, din ve dinî hayat ile ilgili cesur mücadelesini hiçbir şart altında ve hiçbir zaman elden bırakmamıştı. Onun için karşısındakinin kim olduğunun hiç önemi yoktu. 1963’te de yine böyle çok ses getiren bir hadiseye imza atmıştı. 27 Mayıs sürecinde 9 Subay Olayı’nda Samet Kuşçu ile birlikte darbe girişiminde bulunanlardan biri olan Doğu Menzil Kumandanı Korgeneral Faruk Güventürk, Cumhuriyet ve Milliyet gazetelerine ‘Nurcular Rusya’dan yardım alıyor’ diye bir beyanat vermişti.

Bunun üzerine Ahmet Feyzi Kul ilmî, Birlik ise avami bir yazı kaleme almıştı. Yazı o kadar sertti ki çevresindekiler bile ‘Bu saatten sonra hayatını bitirirler’ diyecekti kendisine. Birlik, askerî otorite emriyle hemen basın savcısının karşısına çıkarılır. TSK’ya değil şahsa hakaret vardır. Birlik, savcıya ‘Ben suçu kabul ediyorum ama bu şahsi suç. Siz savcı olarak amme savcısı olmadığınızı itiraf edin. Güventürk’ün savcısıyım deyin, ifade vereyim’ diyerek ifadeye yanaşmamıştı: “Güventürk, astığı astık, kestiği kestik, rahmetli Menderes’i vaktinden evvel asan üç kişiden biri o zaman.”

Olay Başbakan İsmet İnönü’ye havale edilir. O da Adalet Bakanı Sedat Çumralı ile konuşacağını söyler. Çumralı da ‘Madem ki kanuni mevzuata göre ifade vermiyor. Biz şimdi sessiz kalalım. Bakalım ordu ne yapacak. Ordudan bir tepki gelmezse, biz işe karışmayalım’ diyerekten olayı unutulmaya terk eder. Ancak Güventürk, ordudan tepki gelmeyince ‘Türk paşasını müdafaa edecek kimse yok mu?’ diyerek İzmir Barosu’nu harekete geçirir. Bunun üzerine iki Halk Partili avukat olayı sahiplenir. Birlik, savunmasında ‘Bizim hakaretimiz suçsa bizi suça teşvik eden Güventürk’ün Rusya’dan yardım aldılar beyanatıdır. Biz muhitimizde Nurcu olarak bilinen kimseleriz.’ diyerek söze girişince bu sefer başka bir komedi çıkacaktı ortaya. Yıllarca Nurcu olmakla suçlananlar şimdi mahkemede Nurcu olduklarını ispata mecbur bırakılmıştır. Mahkeme 1964 yılında çıkan aftan birkaç ay önce üçüne de altışar ay ceza vererek olayı karara bağlar. Cezalar da ertelenir.

Birlik’in bir de Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e verdiği cevap vardır. Gürsel, Malatya’da ‘Medeni milletler seviyesine Bediüzzaman’ın iddia ettiği gibi bir lokma bir hırka ile çıkılmaz. Şöyle olmamız lazımdır’ diyerek Said Nursi’yi hedef alan bir konuşma yapar. Birlik de “Paşam, sizin söylediğiniz gibi Bediüzzaman’ın böyle iddiaları yoktur” şeklinde bir mektup kaleme alır. Mektup aylık bir mecmuada yayımlanınca bu sefer de reisicumhura hakaretten dava açılır ona. Bu dava da ‘hiçbir siyasi ekole tabi olmadığı anlaşıldığından, görüş ve ifadelerinde samimiliğinden beraatine’ diye karara bağlanacaktı.

9 Temmuz 1961’deki anayasa oylaması için ortaya attığı ‘Hayır deyin, hayır olsun’  sloganı etkili olunca yine takibe uğrayan, tevkif edileceğini önceden haber alarak kaçan Mustafa Birlik’e siyasete girmesi için baskı yapılmaktadır. Adalet Partisi’nin önde gelenleri, -Ragıp Gümüşpala Ankara’dan çağrıldığı için hariç- hepsi Birlik’i Meclis’e çekmek için evinde bir araya gelir. O ise bu tekliflere hiç sıcak bakmadığı gibi yerine de ‘davalarımıza bedava giriyor’ dediği Ömer Lütfi Bozcalı’yı önerir. Bozcalı da 1961’de İzmir’den Cumhuriyet Senatosu üyesi seçilir.

Türkiye’de Risalelere ilgi her geçen gün artmaktadır artık. Bu arada Ankara’da Kemalettin Ceviz bir kısım Risaleleri İngilizceye tercüme edip Birlik’e gönderir. Ona göndermesinin sebebi, İzmir’deki NATO subayları vasıtasıyla tercümeyi tetkik ettirmektir. Bu işi NATO subayları yapamayınca Alsancak’ta bir papaz bulunur. İkna edilip kontroller ona yaptırılır. Sırada basılması için onları Amerika’ya göndermek vardır. O dönemde havacı subay ve astsubayların 8 ay kadar Güzelyalı’da kurs gördükten sonra ABD’ye gönderilmesi söz konusudur. Oradaki subaylardan biri de sürekli Birlik’in dükkânının yanındaki lokantada gelip yemek yiyen Ferrin Agan’dır. Risaleler Agan aracılığıyla Amerika’ya binbir güçlükle ulaştırılıp baskıları orada yaptırılır. Agan, 10 kadar Risaleyi Birlik’e de gönderir. O da bir tanesini Amerikan Başkanı Kennedy’ye ulaştırmak amacıyla postaya verir. Kennedy’den gelen teşekkür mektubu da Emniyet’te takılacaktır.

Girişkenliği ve cesareti ile anlık çözüm üretebilmesi sayesinde Bediüzzaman’ın kullandığı eşyaları 1971’de mahkemenin kararına rağmen yakılmaktan kurtaran da odur.

12 Mart’la birlikte 6,5 ay sürecek yeni bir sayfa açılır onların hayatlarında. Mustafa Birlik, 1973 senesinde bir karar alır ve yerleşmek üzere Suudi Arabistan’a gider. Ama orada daimi kalamayacağını anlaması uzun sürmeyen Birlik’e 12 Eylül yönetimi de İzmir Belediye sınırları dışına çıkma yasağı getirir. O zaman da evinin altı dershane olduğu ve imam hatip öğretmenleri şikâyet ettiği için başına gelmiştir bu.

Bir zamanlar Altınordu’da amatörce top oynayan Mustafa Birlik, pasaport alırken de binbir türlü sıkıntı yaşar. En tepe noktasına kadar izini sürerek pasaportunu ancak Turgut Özal döneminde alabilir.

Evet, “Aklıma kaynayan pınar gibi bir şeyler geliyor ama her şeyi de söylemek mümkün olmuyor.” diyen rahmetli Mustafa Birlik ve nesli, kimin dönemi olursa olsun her daim, şairin dediği gibi ‘öz yurdunda garip, öz vatanında parya’ bir hayat sürmek zorunda bırakılmıştır...

Aksiyon

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.