İsmail BERK
Nurcular, Said Nursi için şimdi ne yapmalı?
Çarşamba akşamı Maslak TİM Show Center’da Hür Adam filminin galası vardı.
Bu denli farklı bir izleyici kitlesi ile konusu merak uyandıran galada, film yerine daha çok Said Nursi konuşuluyordu.
Filmin sanat eleştirisini, dokusunu ve tarihi kesitlerde dikkat çeken bazı detay ve kritikleri verme şeklini erbabına bırakıp, filmin filmi aşan boyutuna dikkat çekmek istiyorum.
Hür Adam, daha vizyona girmeden Tele-vizyon oldu zaten. Seyredilmeden üzerine yazıldı, çizildi ve hala da devam ediyor.
Bu ilgi ve dikkat yada hiddetin sebebi, filme konu zatın kendisidir.
Başbakan, Bilkent’te bir parti programında “Bitlisli Said”demişti. En büyük alkışı almıştı. O konuşmanın ertesi günü, soldan bakan bir arkadaşım aramıştı.
Yorumu şuydu: “Said Nursi, kendisinden bahsedildiği zaman bahsedeni ve konuyu aşan bir şahsiyettir.” Bu bakış, bana çok enteresan gelmişti. Hoşuma gitmişti. Dışarıdan bir gözün, Bediüzzaman’a saygıyla birlikte bu tahlili değişikti.
Gerçekten de bir konunun ve gündemin veya eylemin/aksiyonun ekseninde Said Nursi varsa, çekim gücü onu dile getirenleri de getirilişini de aşıyor.
Mübalağa ettiğimi düşünüyorsanız, vefatından önceki son 100 günün medyasını tarayın. İnönü-Menderes kavgasında nasıl merkeze oturduğunu göreceksiniz.
Tıpkı Hür Adam filminde sadece fragmanı üzerinden tartışmayı başlatan tarafların hızı gibi.
“163 dakikalık filmde ne buldunuz derseniz?” cevabım ya da kendime çıkardığım önerme:
Said Nursi diyor ki, “Bu ülkeyi ve kalbinde mevcut iman kardeşliğini, neye mal olursa olsun kimseye bozdurmam.” Ve 100 yılın şahitliği ile iki cihan savaşı, bir imparatorluk çöküşü, irili-ufaklı onlarca darbe/ihanet ve yeni rejime rağmen, O’nun şaheseri Risale-i Nur, bu toprağın vicdanı olmaya devam ediyor.
Bunun sırrı, elbette bilimin makul izahları kadar, manevi atmosferle değerlendirilmeli, nedenleri ile birlikte hikmeti araştırılmalıdır.
Hür Adam filmi, “Cemiyetin selameti namına bir Said değil bin Said feda olsun.” kükreyişinin sinema dilinde perdeye yansımasından başkası değildir.
Filmin özü: İman ve küfür kavgasının temellendiği mücadele var.
Osmanlı çökerken, Bediüzzaman’ın haykırışı, akabinde savaş yılları, esareti, İstanbul’a dönüşü, Ankara’ya davet edilişi ve sonrasında “menhus ruhu”un pençelerini Anadolu’dan sökme çabaları. Yani esas manevi cihan harbi yılları.
Bütün bu gelişmeler karşısında,”cemiyetin imanını terennüm ediyorum.” dediği sıkıntılı dönemler.. Film, bu dokuyu iyi işlemiş.
Hür adam’da, mazlum, mütevazı, her şeyden önemlisi izzetli ve istikrarlı bir hayat öyküsünün imrendiren yürüyüşünü görüyorsunuz.
***
Bu filmin, daha vizyona girmeden kendisini aşan sonuçları ve pozitif etkileri ile Said Nursi ve Risale-i Nur üzerine müzakere kapılarını, perdeden önce açtı.
“Bundan sonra ne değişecek?” derseniz;
1- Nurcular/Nur talebeleri Risale-i Nur ve Bediüzzaman konusunda daha fazla akademik hazırlık ve belgeli metinlerle konuşmak zorunda olacaklar. Sükuneti, fikri derinliği ve münakaşadan uzak diyalogu, sağduyu ve şefkat içinde elden bırakmadan.
2- Medya’nın Said Nursi eksenli yayını artacak. İlgisi, yeni boyutlar kazanarak devam edecek.
3- Devletin bazı derin mahfilleri, ellerindeki bazı bilgi ve belgeleri, rejim kaygısı ile çarpıtarak medyaya servis edebilirler. Buna karşılık delilli, akademik, uzmanca izah ve sabır isteyen bir süreç başarılı olacak.
4- İnsaflı, ön yargısı olmayan ve önceliğinde bu konu olmayan insanlar pozitif bir alaka duyacak ve yaklaşımları olumlu olacak.
5- Mustafa Kemal’e karşı bir çıkış ve tepkinin demokratik sabır ve çile ile nasıl başarıldığı gün ışığına çıkmış olacak. Said Nursi-Mustafa Kemal mücadelesi, arşivlerin açılmasını hızlandıracak ve yeni tartışma alanları oluşacak.
6- Üniversitelerin demokratikleşmesi ile paralel, Said Nursi ve Risale-i Nur üzerine akademik araştırma ve tezler artacak.
7- Devletin, rejim kaygısından uzak bir Said Nursi Enstitüsü ile kurumsal bir kamu desteği vermesi halinde, Risale-i Nur’un eğitim ve yayın zemini daha güçlü bir destek görmüş olacak.
8- Alimlerle zalimlerin kavgasında, mazlumdan yana insan hakkının tarafı olma eğilimi giderek artacaktır.
9- Türkiye’nin resmi tarihi ciddi anlamda sorgulanacak ve bazı kapalı alanlar açılacaktır.
10- Yeni filmlerin yapılması iştahı/arzusu, şimdiden yapımcıların zihnini meşgul etmeye başladı bile.
11- Nur talebeleri, bu film ile beklenmediği kadar kamuoyunun gündemine gelecekler. Şaşırtıcı bir şekilde Said Nursi-Nurculuk ve Risale-i Nur kavramları etrafında tartışmalar, ileri-geri münakaşa/müzakereler artacak. Burada, teyakkuzu elden bırakmamak, insafla bakmak, muhakeme içinde makul olanı vermek ve en önemlisi sonuna kadar sabırla nefsimizi/grubumuzu/algılarımızı katmadan muhatabımızla diyalogu sürdürmeyi başarmak, fütuhat kabilinden ihlaslı neticeler verecektir inşallah.
12- “Biz muhabbet fedaileriyiz.” fikrinin ekrana/yazıya/söze yansıdığı ve çevremizin bu şaşırtıcı duruş ve şefkatle Risale-i Nur’a ısındığı bir tarzın devamı, 100 yıllık şerefli mazinin yeni serlevhalarını yazdıracaktır inşallah.
Sonuç olarak;
2011,yeni müjdeleri Risale-i Nur adına seslendiriyor gibi. Vefatının 51. Yılı, Hutbe-i Şamiye’nin 100. Yılında, Üstadın mesajlarının Şam’dan Ankara’ya, İstanbul’dan Mekke’ye, Avrupa’ya, İslam ülkelerine ve diğer coğrafyalara geçeceğini söyleyebiliriz.
Şimdi Hür Adam’ı seyretmenin ve gündemi müspet beyan/hareket/yaklaşım ve sempati ile nuranileştirmenin vakti.
İyi seyirler.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.