Şahin DOĞAN
Nurculuk eleştirisinin eleştirisi
Eleştirilmekten değil, asıl eleştirilmemekten korkmak lazım. Eleştiriliyorsanız eğer, eleştirilmeyi hak eden değerli vasıflar taşıyorsunuz demektir. Eleştirinin bittiği yerde düşünce de biter. Sorunlar dile getirilmezse daha da birikir ve zamanla içinden çıkılmaz bir hal alır. Bu manada dile getirmek kutsi bir görevdir. Bundan daha kutsi olanı ise kendi sorunlarıyla dürüstçe yüzleşebilme cesaret ve erdemini gösterebilmektir.
Nurcular ve nurculukla ilgili bilhassa akademik ve entelektüel çevrelerce dile getirilen bazı eleştiri ve sorunları şöylece özetlemek mümkün. (Bunlardan bazılarını yorumlamaya ve anlamaya çalışacağım, bazılarını da takdirlerinize bırakacağım.)
Tek kitaplılık ve tek dünyalılık: Cemil Meriç “tek kitaplı insanlardan korkulur” der. Çünkü tek kitaplı insanın girintisi/çıkıntısı yoktur, bakış açısı dümdüzdür. Hâlbuki düşünmek muhalifini, karşıtını veya kardeşini tanımakla başlar. Üstadın defaatle “Risale-i Nurlar kâfi ve vâfidir, başka yerde nur aramaya lüzum yoktur” demesi -genellikle anlaşıldığının aksine- Risaleler dışında başka kitap okumamayı değil, Risale-i Nur’un genel düsturlarına sadık kalmayı ifade eder.
Risâle-i Nur külliyatını tüm sorulara cevap veren otoriter bir metin olarak görmek: Burada yanlış bir anlaşılma var. Evet, Risale-i Nurlar “otoriter” bir metindir ama bütün sorulara cevap verdiği iddiası tashihe muhtaçtır. “İmani konulardaki tüm lüzumlu sorulara cevap veren “otoriter” bir metindir.” demek daha isabetli olur. Gerek Said Nursi’nin gerekse hiçbir nur talebesinin bundan başka bir iddiası olmaz/olamaz.
Diğer düşünce akımlarına karşı mesafeli durmak: Her düşünce akımı diğer bir düşünce akımına karşı mesafelidir zaten. Mesafeli olmak bir tercih değil, bir zorunluluktur. Kendi düşüncesini tahkim etmek için bu mesafe şarttır. Ve bunu yapan sadece nurcular değil, diğer bütün yapılardır. Ne yani, komünizme, materyalizme, kapitalizme, radikalizme, mealizme, tarihselciliğe karşı mesafeli durmayacak da ne yapacak nurcular?
Evrensel teolojik tartışmaları yakinen takip edememek: Her kurumsal yapının kendi iç gündemi vardır. Ve her şeyden evvel birincil derecede bu iç gündem önemlidir. Doğrudur, sadece nurcular değil, kurumsal anlamda hiçbir cemaat evrensel teolojik tartışmaları yakinen takip etmedi ama o cemaatlerin içerisinde bireysel manada bu tartışmaları takip eden ve zaman zaman bu tartışmalara eksen tayin eden simalar çıkmadı değil. Hem “evrensel teolojik tartışmalar”dan tam olarak neyin kastedildiği de belki değildir.
Düşünsel durgunluk ve durağanlık: Kanayan yaramızdır bu bizim. Bir bütün olarak İslam dünyasının kolektif bir sorunudur. Muhalifini merak edip okumayan insanlar da zaman içerisinde bir kısır döngünün oluşması ve ölümcül ülfetin boy atması mukadderdir. Nurculuğu bu umumi hastalığın dışında tutmak pek dürüstçe olmasa gerek.
Entelektüel zayıflık: Nurcuların ekseriyetle entelektüel yetiştirmediği ve entelektüel anlamda zayıf oldukları doğrudur. Hatta meşhur bir nurcu sosyolog “nurculuk entelektüel anlamda çöküş yaşıyor” der. Ama kurumsal cemaatlerin hizmet sistematiği ve işleyen mantığı içerisinden bakınca bu durum bir eksiklik değil, aksine bir fazilettir.
Üretme değil, tüketme; yenileme değil, muhafaza etme refleksi: Sadece tüketimin olduğu ve üretimin olmadığı yerde tekrar olur, tekrar devam ederse tekerrür olur, tekerrür devam ederse nihayet tefessüh olur. Yenilik eşyanın doğasında var. Bazı kutsal şeyleri muhafaza etmek kötü değil, hatta zaruri ama önemli olan onları nasıl muhafaza ettiğimizdir.
Milliyetçi/mukaddesatçı/muhafazakar bir çizgiye kayış: Bunu bütün nurcular için söylemek büyük bir haksızlık ve yanılgı olur. Kendisini bu çizgiden özenle ayıran bazı nurcu grupların olduğu muhakkak çünkü. Muhafazakar/mukaddesatçı çizgi üzerinde durmakta bizce herhangi bir sorun yok, ama milliyetçi çizginin yanlış ve tehlikeli olduğu su götürmez bir gerçek.
Soru sorma özelliğini kaybetme: İnsan soru sorabildiği ölçüde insandır. Bir insanın çapını soruları belirler. Onun için eskiler “sual ilmin yarısıdır “derlerdi. Sorularını kaybeden insanın sorunu yoktur, sorunu olmayan insanın ise düşüncesi yoktur. Risâle-i Nur külliyatının etrafında teşekkül eden kalabalık te’lifata baktığımızda bunun nispeten soru sorma özelliği sonucu ortaya çıktığı gayet açıktır.
Modernliğin kozmopolit yaşam biçimlerine bakışın tepkiselliği: Bu noktada nurculara kızmaya gerek yok, çünkü günümüzde modernliğin girmediği, sızmadığı, tahtını kurmadığı mahrem bir alan kalmadı. Bu sadece nurculuğun değil, geleneği müdafaa makamında oturan bütün insanlığın ortak sorunudur. İnsanlık, bu sorunla başa çıkmayı başaramazsa eğer kendi sonunu kendisi getirir.
Risâle-i Nur külliyatının arka planını teşkil eden düşünce katmanlarının ihmal edilmesi. Bu eleştiri Risâle-i Nur külliyatının içeriğinden habersiz olmanın ve ona karşı mesafeli durmanın tipik bir örneğidir. Bunu diyenler bir “Haşir Risalesi”ni, “Ene ve Zerre”yi, “Otuz Üç Pencere”yi okusalar durumun bu minvalde olmadığını yakinen anlarlar. Bundan eminim.
Bir “açık-metin” olan Risâle-i Nur külliyatını “kapalı-metin”e dönüştürmek: Risâle-i Nur, bir “açık-metin”dir ama aynı zamanda bazı pasajları itibariyle bir “kapalı-metin”dir de. Nasılki Kur’an’ın bir zahiri, batını, haddi, matlaı varsa -teşbihte hata olmaz- Risâle-i Nurlar’ın da herkesçe anlaşılan bir “açık-metin” tarafı, bir de derinlemesine okuyanların anlayabildiği bir “kapalı-metin” tarafı vardır. Bu durum bütün tefsirler için de geçerlidir. Ve oldukça normaldir. Açıklık veya kapalılık sonradan eklenen bir şey değil, metinlerin tabiatında olan bir şey.
Zenginliğe, lükse, konfora ve şatafata kolayca teslim oluş: Eleştiriler içerisinde belki de en can yakıcı olanı bu. Eleştiri yapan öznenin niyetinden bağımsız olarak düşündüğümüzde “konformizm” ve “dünyevileşme” son zamanların en bulaşıcı hastalıklarından biri. Kurdun gövdenin içine girmesi böyle bir şey olsa gerek. “Ümmetim hakkında şirkten korkmuyorum asıl korktuğum dünya ve mal sevgisidir” Hadis-i Şerifi unutuldu gibi. Bu konuda sadece cemaatlerin değil, bireysel olarak her Müslümanın ciddi bir iç muhasebe yapması gerekiyor.
Buraya kadar ki sorun ve eleştirileri elimizden geldiğince anlamaya ve yorumlamaya çalıştık. Bundan sonrakilerin ise anlam ve yorumlarını takdirinize bırakıyorum. Eleştiriden korkmaya gerek yok, çünkü eleştiri doğru anlaşılırsa bizi güçlendirir ve kendimize getirir. Sorunları görmezden gelmek o sorunların görünmez olduğu anlamına gelmez.
Eleştirel okumaya ve tartışmaya kapalılık… Bireysel düşünme yükünü üzerinden atıp başkalarına havale etmek… Hiçbir yenilikçi İslami düşünceye itibar etmemek… Şeytandan kaçar gibi siyasetten kaçan merhum Bediüzzaman’ın malum tavrına rağmen en mahrem imani mekanlara siyaset bulaştırmak... İhlas ve iktidar diyalektiğini yeterince anlayamamak…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.