'Nurculuk literatürüne hakim’ tartışması

'Nurculuk literatürüne hakim’ tartışması

Ahmet Hakan’ın “Sırrı Süreyya Nurculuk literatürüne hakimdir” sözleri yeni bir tartışma başlattı

Risale Haber-Haber Merkezi

Hürriyet yazarı Ahmet Hakan’ın “Sırrı Süreyya Nurculuk literatürüne hakimdir” sözleri yeni bir tartışma başlattı. Risale Haber’de yer alan habere bir çok yorum gelirken bazı yorumcuların “literatüre hakimdir” ifadesinden Sırrı Süreyya Önder’i “Nur talebesidir” şeklinde algıladığı gözlendi.

Prof. Dr. Himmet Uç da tartışmaya dahil oldu. Nurculuk literatürüne hakim olmanın “çok büyük çaplı bir iddia” olduğunu belirten Prof. Uç, “Sırrı Süreyya Önder Risale-i Nur’dan istifade etmiş olabilir ama Bediüzzaman’ın sistematik düşüncesine fikri ve siyasi duruşu ile uygun bir noktada olmayabilir. Bilmek başkadır, yaşamak ve uygulamak başkadır” dedi.

Prof. Dr. Himmet Uç’un gönderdiği açıklama şöyle:

Filozofların pek azının sistematik düşüncesi vardır, sistematik düşünce bütün fikir şubeleri arasında iç bağlantılardan doğan düşüncedir. Mesela Marks’ın bile düşüncesinin bir sistematik olmadığı-olduğu konusu münakaşalıdır, hatta filozofluğu bile tartışmalıdır, çünkü müstakil bir felsefeden ziyade Hegel’in tersinden okuyarak bir felsefe oluşturmuştur. Kant ve Hegel gibi filozofların sistematik düşünceleri vardır. Bu yüzden bir halının bir karesini yakaladınız mı diğer kareler ona tabi olmak zorunda olduğundan sistematik düşünce kolay kolay sapmalara neden olmaz büyük dehaların düşünce sistemleri sistematiktir.

Bediüzzaman sistematik bir İslam filozofudur. Yani onun fikir sisteminin şubeleri birbiri ile bağlantılıdır. Mesela der ki “Tevhid-i imani elbette tevhid-ı kulubu ister.” İşte bu imanda birlik sosyal bir sorun olarak toplumdaki kalplerin de birlikte olmaları, zevkte, kaygıda, tasada birlik olmayı gerektirir. Birisi toplumun ruhsal ve kalbi birlikteliğini ve ortak değerlerini sarsmanın yanında olursa Bediüzzaman’dan istifade etmiş olabilir ama onun sistematik düşüncesinin dışında kalmışsa onun düşünce dünyasını bitemamiha yansıtamaz. Her Bediüzzaman’dan istifade edeni onun ailesine kabul etmek gerekmez.

Büyük düşünce adamları farklı yorumlanırlar, bu eşyanın tabiatı gibi külli fikirlerin de tabiatıdır. Hegel’den birkaç grup doğmuştur, muhafazakarlar, solcular vesair. Marks’ın görüşleri de farklı yorumlanmıştır. Marks’ın kızına sormuşlar “babanın en sevmediğin nedir? Kölelik” demiş. Ama “Babanın fikirleri işçileri köleleştirdi” denince, o da “o benim babamın değil, uygulayıcıların saptırmasıdır” demiş. Şimdi yanlış yorumlayanlardan kimisi onu mesul tutar kimi de tutmaz.

Peygamberimiz “Ya Ali ben İslamın tenzili için sen de tevili için harbedeceksin” demiş. İşte tevil yorum sorunu en önemli meselelerden biridir. İslamdaki fırkalar bu yüzden çoğalmıştır.

Nurculuk Literatürüne hakim olmak çok büyük çaplı bir iddia. Nur talebeleri içinde Bediüzzaman’ın ilk talebeleri Bediüzzaman’ın fikirlerini yaymada bir kanon oluşturdular. Bu temel kanon özellikle tevhidi ve siyasi, sosyal konularda esas olarak değişmedi. Bu eğitimi alanlar Bediüzzaman’a bağlı olarak mücadele ettiler bunlar bir kısım oluşturdu ve bunlar kurallara bağlı kaldılar. Diğer kanona bağlı olmayanlar çeşitli siyasi gruplar içinde yer aldılar, onlar da misyon ifade ettiler ama Bediüzzaman’ın sistematik düşüncesi ile büyük oranda bağlarını kopardıkları için arkalarında kimse olmadı, ama bulundukları yerde de dini ve milli hamiyetlerinin gereğini yaptılar. Bediüzzaman onları aforoz etti ama onlara da hizmet imkanı verdi. Türkiye’de birçok dini grup , milli gruplar içinde büyük dikkat çekici faaliyet icra edenlerin çoğu  Bediüzzaman’dan istifade edip daha sonra kendi karihası ile hizmet etmişlerdir. Mesela bunlardan biri Mehmet Şevket Eygi denebilir. Çünkü Bediüzzaman’ın eserleri büyük bir ruhsal güç vermektedir insanlara, ne kadar okumuşsa toplumsal ve dini konularda hamiyetli olmuş, çok zaman cemiyetin vicdanını memnun edecek işlerde bulunmuştur.

Ben Nurculuk literatürüne, Bediüzzaman’ın eserlerine sistematik olarak yaklaşan çok az insan gördüm. Kitapları defalarca devreden insanlar vardır ama sistemli ve mukayeseli, periyodik ve zaman içindeki değişmelere göre fikirlerdeki artış ve eksilişleri anlatan insan pek nadir. Bu da Risale-i Nur’un sistematik olması ama okuyanların belli bir sistematiğinin olmayışından ileri geliyor, parça okumalar sistematik okumak anlamına gelmiyor. İnsan bir parçayı çok iyi anlayabilir ama o parçanın benzeri konular arasındaki yerini belirlemek sistematik bir yorum düzenine sahip olmayı gerektirir.

Sırrı Süreyya Önder Risale-i Nur’dan istifade etmiş olabilir ama Bediüzzaman’ın sistematik düşüncesine fikri ve siyasi duruşu ile uygun bir noktada olmayabilir. Bilmek başkadır, yaşamak ve uygulamak başkadır.

Bediüzzaman’ın fikirleri arasında armonikal, eski tabirle insicam vardır ve bu kelimeyi Bediüzzaman yirmiye yakın yerde kullanır. Mesela Kur’an da sistematik bir kitaptır, bahisleri ayetleri arasında bir iç armoni vardır, bunu o, özellikle Kur’an ile ilgili kitabında anlatır. Kainat da bir sistematik binadır onun da cüzleri arasında armoni vardır.

Bediüzzaman’ın sistematik düşüncesi o bu işe başladığından bugüne bir değişime uğramamıştır. Çünkü eğer o bu sistematik düşüncede bir farklı nokta veya bir atlama, bir gereksiz bulmaya yönelseydi, davası çok ciddi yıkımlarla karşılaşırdı. Bütün hayatında maddi bir güç ile sistem ile devlet ile mücadeleye yanaşmaması ve talebelerini şiddetle men etmesi, onun yapıcı ve müsbet hareket tavrını gösterir. O düşüncenin teorik esaslarını verir, ama uygulamanın önüne geçmez. Vatanda birlik, dilde birlik, dinde birlik, siyasette birlik fikri onun temel çizgisidir, bundan birini atlasaydı bugün Türkiye bir Mısır, bir Cezayir, bir İran olabilirdi. Onun tevhidkar ve armonikal sistematik duruşu Türkiye’yi maceralardan uzak tutmuş ve talebelerinin hiçbiri idam sehpasına gitmemiş, hatta dişi bile kanamamıştır.