İsmail AKSOY
Nurşin ve çevresinin geçmişimdeki izleri
Asrın mânevî tabibi Bediüzzaman Hazretleri; “Eğer istersen hayâlinle Nurşin karyesindeki Seydâ’nın meclisine git, bak. Orada fukarâ kıyâfetinde melikler, padişahlar ve insan elbisesinde melâikeleri bir sohbet-i kudsiyede göreceksin. Sonra Paris’e git ve en büyük localarına gir. Göreceksin ki, akrepler insan libâsı giymişler ve ifritler adam sûretini almışlar, ilâ âhir...” diyerek daha başka cihetteki farklarını “Lemeât” ve “Sünûhât”a havâle eder.”
(Mesnevî-i Nuriye, Hubab,Fihrist)
1960’lı yıllarda daha çocuk yaşlarımda hafızamdan silemediğim, dimağımda mânevî zevkini hâla hissetmeğe devam ettiğim çevrelerin başında Nurşin ve civarı tazeliğini muhafaza etmektedir.
Çocukluğumun geçtiği, merhum babamın çiftçilikle iştigal ettiği Muş’un Nurşin’ine çok yakın olan(yaklaşık 40-50 km.); dinî, ilmî, ve fazilet erbabı zevatın mevcudiyetinden çok etkilendiğimi, onlar gibi ilim ehli olma yolunda çaba sarfetmem gerektiğini, o şuur ve gayretle başta merhum babam olmak üzere aile büyüklerimin desteğini ve yardımlarını arkamda hissettiğimi bugünkü gibi hatırlıyorum.
Merhum dedem, babam, amcalarım ve köyün önde gelenlerinin Norşen ziyaretlerini, oradaki fazıl ve âlim zatları görmek için araba kiraladıklarını, sevinç ve bayram havası içerisinde edeple Hazretleri ziyaret etmek için nasıl can attıklarını imrenerek seyrederdim.
Aşağı-yukarı çevremiz âlim ve seçkin insanlarla örülmüştü. Büyük Seyda Molla Zübeyir, Şeyh Mehmed Kâzım, Molla Muhammed (ki, Risale-i Nur hizmetlerine gönül veren ehl-i hal ve ilim sahibi bir zattı), Oflu Muhyiddin Hoca, Müftü Molla Muhammed (Nurşin Medresesinden icazetli), şeyh Mustafa, Yaşar Hafız (benim hafızlık hocam olup kurra bir hafızdı), Karadenizli Hafız Mustafa, Arapça ve Kur’ân hocam Narmanlı Mustafa Hoca, Bayburtlu Hanefi hoca gibi burada isimlerini saymakla bitiremeyeceğim yüzlerce yıldız; çevrelerini, bölgeyi aydınlatan yüzlerce isimden bahsetmek mümkün…
Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin muasırları olan zatlara yetişemedik, ama onlardan feyiz ve ders alan zevât-ı kirâmın mânevî rayihaları hâla burnumda latafetini korumakta…Yukarıda Üstad Nursî’den aldığım paragrafta da ifade buyurulduğu gibi, oraları ziyaretim esnasında hayalen Üstadın çocukluk yıllarına gidiyor, Seyda’nın O’nu nasıl karşılayıp bağrına bastığını hayalen seyredebiliyordum.
Meleklerin ve ervah-ı tayyibenin kanatları ve duaları altında zevkli, bereketli, doyumsuz bir çocukluk ve gençlik devresi geçirmiş olmamızdan dolayı ne kadar şükretsek azdır.
Demem o ki, o mübarek toprakların kokusu öylesine içimize sinmiş ki, bölgede Norşin-i Hazret (Hazretin, Seyda’nın Norşini) diye iştihar bulmuş…
Buram buram nur kokan, fazilet fışkıran, saygı ve edebin ilimle/irfanla buluştuğu o mekânlar hakkında konuşurken daha temkinli, daha dikkatli olmak gerektiği kanaatindeyim.
O havayı ve atmosferi yaşamayanların, halkın gerçek ihtiyacına gözlerini kapayanların esas çözüme ulaşması imkânsızdır.
Muhterem Cumhurbaşkanımızın hangi saikle olursa olsun çok yerinde talaffuz ettiği Norşin’in, yeni adıyla Güroymak olduğunun farkına daha yeni vardım. O ilim ve feyiz beldesinin isminin Güroymak olmasıyla orada değişen ne oldu acaba? Fakirliğe, işsizliğe, cehalete, ihtilaflara, sarsılan iman ve İslâm kardeşliğine, zedelenmek istenen millet birliğine çare mi bulundu?
Hakikat "haktır" ve "tahavvül" etmez. " Tebeddül-ü esma ile de hakaik tebeddül etmez." ( İsimlerin değiştirilmesiyle hakikatlar değişmez.) " (Divan-ı Harb-i Örfî)
Devletin yıllarca kulak ardı ettiği Bediüzzaman Said Nursî’nin bir asır önce ki tavsiye ve sunduğu reçetelere geç de olsa, milletçe ne kadar muhtaç olduğumuzu hatırlatması açısından Norşin (Veya Nurşin) tartışmaları, temenni olunur ki; bölgenin ve içinde bocaladığımız meselelerin halli için bir vesile, yeniden bir fırsat oluşturur.
Çünkü şark insanının uyanışı ve kalkınması dinî hissiyatını geliştirmekle mümkündür.
Irkçılık bataklığından kurtarmakla birlik ve bütünlük temin edilebilir.
Yoksa, bölgeyi ve bölge halkını, inançlarını, örf, âdet ve gelenekleriyle tüm değerlerini temsil etmekten oldukça uzak bir siyasi teşekkülün Marksizm bataklığında ve Kur’ân ahlâkı prensiplerinden uzak bir anlayışla temsil iddiasında olduğu halka hizmet verme imkânı bulunmadığı açıkça ortadadır.
Diğer yandan İslâm’ın reddettiği ve lânetlediği ırkçı bir yaklaşımla yıllardır direnen statükocu zihniyetin de bu memlekete kazandırdığı ve kazandıracağı müsbet bir katkıdan söz etmek mümkün değildir.
Çözüm; İslâm kardeşliği, milletin değerlerinde bütünleşme, Kur’ânî reçetelere sahip çıkmakla olur. İsim ve resimlere takılmadan daha çok demokrasiye, insan haklarına ve insan fıtratına saygı ile, ilim yuvalarına, irfan erbabına, gönül adamlarına değer vermekle olur.
Bediüzzaman’a gelince; bu topraklarda öylesine kök salmış ki, hiçbir kuvvet O’nu Anadolu’nun bağrından söküp alamaz.
Gerisi boş laf, boş çaba ve beyhûde gayretten ibarettir vesselâm…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.