O yahudiler, İsa’ya tuzak kurdular, Allah da onlara tuzak kurdu
Ayet meali
Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Âl-i İmrân Suresi 52-58. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
52 . Sonunda Îsâ onlardan küfrü hissedince: “Allah’a (giden yolda) benim yardımcılarım kimlerdir?” dedi. Havârîler: “Biz, Allah’ın (dîninin) yardımcılarıyız. Allah’a îmân ettik. Hem şâhid ol ki biz, şübhesiz Müslümanlarız” dediler.
53 . (Havârîler:) “Rabbimiz! İndirdiğine îmân ettik ve peygambere tâbi‘ olduk. Artık bizi (seni ve peygamberlerini tasdîk eden) şâhidlerle berâber yaz!” (dediler).
54 . Ve (o yahudiler, Îsâ’ya) tuzak kurdular, Allah da (onlara) tuzak kurdu (karşılık verdi). Allah ise, tuzak kuranların en hayırlısıdır.
55 . O vakit Allah şöyle buyurdu: “Ey Îsâ! Seni (kıyâmete yakın) vefât ettirecek olan ve seni kendime yükseltici (1) ve seni o inkâr edenlerden (onların iftirâlarından) temizleyici ve sana tâbi‘ olanları kıyâmet gününe kadar inkâr edenlerin üstünde tutacak olan, şübhesiz benim! Sonra dönüşünüz ancak banadır; artık hakkında ihtilâf etmekte olduğunuz şeyler husûsunda aranızda (ben) hüküm vereceğim!”
56 . Fakat o inkâr edenler yok mu, artık onları dünyada ve âhirette şiddetli bir azâb ile cezâlandıracağım! Onlar için yardımcılardan kimse de yoktur.
57 . Hâlbuki îmân edip sâlih ameller işleyenlere gelince, artık (Rabbin) onlara mükâfâtlarını tam olarak verecektir. Çünki Allah, zâlimleri sevmez.
58 . (Ey Resûlüm!) Bu (anlatılanlar) ki, onu sana âyetlerden ve hikmetli olan zikirden (Kur’ân’dan) okuyoruz.
1- “Tabaka-i hayat beştir. (…) Üçüncü tabaka-i hayat (hayat tabakası): Hazret-i İdrîs ve Îsâ Aleyhimesselâm’ın tabaka-i hayatlarıdır ki, beşeriyet levâzımâtından tecerrüd ile (insan olmaktan gelen ihtiyaçlarından sıyrılarak), melek hayâtı gibi bir hayâta girerek, nûrânî bir letâfet (hafiflik) kesb eder (kazanır). Âdetâ beden-i misâlî letâfetinde (nûrânî bir beden hafifliğinde) ve cesed-i necmî nûrâniyetinde olan cism-i dünyevîleriyle (yıldızlar gibi nûrlanmış olan dünyadaki bedenleriyle) semâvâtta bulunurlar.” (Mektûbât, 1. Mektûb, 2)