Selahattin GEZER

Selahattin GEZER

Öfke sermayesi

O (Allah'tan hakkıyla korka)nlar, bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanları affederler. Allah iyilik edenleri sever. (Al-i İmran: 133-140) Resulullah Efendimiz, nasihat isteyen bir kimseye, (Kızma, sinirlenme!) buyurdu. Birkaç kere sorduğunda, hepsine de (Kızma, sinirlenme!) buyurdu. (Buhari)  Sevmediklerinize sabretmedikçe, sevdiklerinize kavuşamazsınız. (İ.Maverdi)

Öfke, istenirse kâra çevrilecek bir sermayedir. Öyle doludizgin gelir ki, hiçbir kasırga ve sel, onun gibi önüne katıp alıp götürmez; götürürken  arkada uzun yıllar sürecek nükleer etki bırakmaz. İşte şeytanların oynadığı oyunla Sıffin ve Cemal Vakası, işte Kerbelâ vahşeti; atom gibi etkisi günümüze kadar devam etmiş.  Diyeceksiniz ki: “ Öfke nasıl sermaye olabilir?”  Evet, aynen öyle büyük bir sermayedir. O nükleer tesir bırakacak gücüne ve yıldırım gibi gelişine tek bir set karşı durabilir; tek bir engel olacak güç vardır o da, “Ya Sabır!” demektir. Ciltleri dolduracak öfkeyi, samimiyetle söylenen iki satırlık cümle, “Ya Sabır!” anında siler atar. İşte o zaman yutulan öfke, öyle bir kâra döner ki… Öfke sermayesi ile cenneti kazanmış insanlar olacak. Öfke patlamasında, göksü santral haline getirip,  o enerjiyi kardeş muhabbetine çevirmek kâr etmektir. Ne kadar şiddetle gelmiş ise o derece kazanç elde edilir. Allah’ın rızasını kazanmak, ağır imtihanlarda dimdik ayakta durmaktır.

Kazanca dönüştürülmeyen dizginlenmeyen duygular, özellikle öfke, en büyük yıkımları bırakmıştır. Verilen duyguları, Allah’ın istediği şekilde kullanmak dururken, şerden başka bize hiçbir hayrı dokunmayan şeytanın arzusuna göre mi kullanacağız?  Her duygudan zarar mı edeceğiz?  Öfke ateştir alevdir, dostluğu pişirip, üzerine kardeşliği demleyip, yudum yudum içebiliriz. Ya da kardeşlik ormanı, nifakla yanıp kül olacaktır. Yeter güneş yoruldu, dünya yoruldu ve biz yorulduk. Bırakalım muhabbetle istidatlarımız kardeşliğimiz gelişsin. Muhabbetle herkesin gönül bahçesinden derlemeler yapalım, güzellikleri fark edelim.

Din kardeşimize cephe açılan yerde, şeytana büyük bir ziyafet vardır.

Büyük tembelliklerden biridir, din kardeşini anlamaya çalışmamak. Üçüncü şahısların, büyük bir zevkle el ovuşturarak baktıkları manzarada, taraflar sırf bu alçakları sevindirmemek için, öfkeyi kontrolle hayra çevirmeli, becerilmiyorsa çukurlara atıp, üzerine betonlar dökmeli. Kardeşliğe gayret, şerden kurtuluştur. Bu son olaylardan nemalanacakların ekmeğine inşallah hayal kırıklığı sürülsün. Bugüne kadar yeterince yağlı ekmekler sunuldu… Hedefleri bölmek parçalamak olanların artık sert kayalara toslama vaktidir.

Her çekişme, imana susamışlara imdat etmeyi,  ikmal bakımında bulunmayı engellemiştir. İmandan sonra en hayati meselemiz olan uhuvveti temin etmek, yangınlara koşmamızı hızlandıracaktır. Ömrü yangınlara koşmak ve söndürmekle geçen, kocaman yürekli Bediüzzaman, “Mü’minlerde nifak ve şikak, kin ve adâvete sebebiyet veren tarafgirlik ve inat ve haset, hakikatçe ve hikmetçe ve insaniyet-i kübrâ olan İslâmiyetçe ve hayat-ı şahsiyece ve hayat-ı içtimaiyece ve hayat-ı mâneviyece çirkin ve merduttur, muzır ve zulümdür ve hayat-ı beşeriye için zehirdir.” derken, kendisi bu hakikatlere en azami şekilde riayet etmiştir. Düşmanlık duygusuna olmayan düşmanlık, şeytana karşı olmayan öfke, kendi günahımıza olmayan nefret ne büyük bir zulümdür. İşte bu semâvâtın işiteceği zalimlikten ödümüz kopmalı.

“Ey mü’mine kin ve adâvet besleyen insafsız adam! Nasıl ki, sen bir gemide veya bir hanede bulunsan, seninle beraber dokuz mâsum ile bir câni var. O gemiyi gark ve o haneyi ihrak etmeye çalışan bir adamın ne derece zulmettiğini bilirsin. Ve zalimliğini, semâvâta işittirecek derecede bağıracaksın. Hattâ birtek mâsum, dokuz câni olsa, yine o gemi hiçbir kanun-u adaletle batırılmaz. Aynen öyle de, sen, bir hane-i Rabbâniye ve bir sefine-i İlâhiye olan bir mü’minin vücudunda, iman ve İslâmiyet ve komşuluk gibi, dokuz değil, belki yirmi sıfat-ı mâsume varken, sana muzır olan ve hoşuna gitmeyen bir câni sıfatı yüzünden ona kin ve adâvet bağlamakla o hane-i mâneviye-i vücudun mânen gark ve ihrakına, tahrip ve batmasına teşebbüs veya arzu etmen, onun gibi şenî ve gaddar bir zulümdür.”

Allah’ım kardeşlerimizin kusuruna dilimizi lal, gözümüzü kör et. Kendi kusurlarımıza dört gözle bakabilmeyi, dilimizin sadece sana tövbede geveze olmasını nasip et. Maneviyatımızın kin ve adâvetle imha olmasına mani ol Allah ‘ım!

Ey Rabbim!  Kimin niyeti halis ise, yollarını kırmızı halılı, Kehkeşanlı et. Kimin niyetinde sakatlık var; halis değilse ıslah et. Allah’ım elimize yüzümüze bulaştırdığımız kardeşliğimizi, melekleri hayran bıraktıracak; alkışlamalarına sebep olacak ve en önemlisi senin memnun kalacağın şekilde tesis edilmesini nasip et. Eğer bunu becerir isek, inanıyoruz ki her şeyde bereket oluşacak, gelecek nesiller hayırla anacak. Allah’ım, sırf düşmanları sevindirmemek için, öfkesinin boynuna tasma geçirip, ıslah edici: “Ya Sabır!” diyenlerden eyle. Allah’ım, bu gürültüler,  senin davanı huzur ile yaymaya engel olacak,  bertaraf eyle âmin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum