Ölüm ona her taraftan gelir, hâlbuki o ölecek bir kimse değildir
Ayet meali
Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), İbrahim Sûresi 13-18. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor
13 . Fakat inkâr edenler, peygamberlerine dedi ki: “Ya sizi mutlakā memleketimizden çıkarırız, ya da kesinlikle dînimize dönersiniz!” Bunun üzerine Rableri onlara (o peygamberlere) şöyle vahyetti: “(Biz) o zâlimleri muhakkak helâk edeceğiz!” (*)
14 . “Ve onlardan sonra sizi mutlakā o yere yerleştireceğiz.” İşte bu (va‘dimiz), makāmımdan (huzûrumda dikilerek hesab vermekten) korkanlar ve tehdîdimden endişe edenler içindir.
15 . Hem (o peygamberler) fetih istediler (Allah da verdi). Her inadcı ve zorba ise hüsrâna uğradı.
16 . Ardından da Cehennem vardır; (ona orada) irinli bir sudan içirilecektir. (**)
17 . Onu yutmaya çalışır, fakat onu neredeyse boğazından geçiremez. Hemölüm ona her taraftan gelir, hâlbuki o ölecek bir kimse değildir (ki kurtulsun)! Ardından da ağır bir azab vardır.
18 . Rablerini inkâr edenlerin misâli şöyledir: Onların amelleri, fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu bir küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şeye güçleri yetmez. İşte (haktan) uzak olan dalâlet budur.
(*) “Ders-i Kur’ân’ın muhâtablarından en kesretli (en kalabalık) tâife olan tabaka-i avâmın (halk tabakasının) basit fehimlerini (anlayışlarını) okşayan zâhirî ve basit mertebesi dahi en ulvî (yüksek) tabakayı da tam hissedâr eder. Güyâ kıssadan yalnız bir hisse ve bir hikâye-i târihiyeden bir ibret değil, belki bir küllî (umûmî) düstûrun efrâdı (ferdleri) olarak her asırda ve her tabakaya hitâb ederek tâze nâzil oluyor (iniyor) ve bilhassa çok tekrâr ile اَلظَّالِم۪ينَ اَلظَّالِم۪ينَ [Zâlimler, zâlimler!] deyip tehdidleri ve zulümlerinin cezâsı olan musîbet-i semâviye ve arziyeyi (gök ve yer musîbetlerini) şiddetle beyânı, bu asrın emsâlsiz (benzersiz) zulümlerine ve kavm-i Âd ve Semûd ve Fir‘avun’un başlarına gelen azablar ile baktırıyor ve mazlum ehl-i îmâna İbrâhîm ve Mûsâ Aleyhimesselâmlar gibi enbiyânın (peygamberlerin) necatları ile (kurtulmalarıyla) tesellî veriyor.” (Asâ-yı Mûsâ, 10. Mes’ele, 50)
(**) “Cehennem fikri, geçmiş îman meyvelerinin lezzetlerini, korkusuyla kaçırmıyor. Çünki hadsiz rahmet-i Rabbâniye (Allah’ın rahmeti), o korkan adama der: ‘Bana gel, tevbe kapısıyla gir!’ Tâ Cehennemin vücûdu (varlığı), değil korkutmak, belki senin Cennetin(in) lezzetlerini tam bildirsin ve senin ve hukuklarına tecâvüz edilen hadsiz mahlûkātın (yaratılmışların) intikamlarını alsın. Sizi keyiflendirsin. Eğer sen dalâlette (sapıklıkta) boğulup çıkamıyorsan, yine Cehennemin vücûdu bin derece i‘dâm-ı ebedîden (ebediyen yok edilmekten) hayırlıdırve kâfirlere de bir nevi‘ merhamettir. Çünki insan, hattâ yavrulu hayvanâtı dahi akrabâsının ve evlâdının ve ahbâbının (sevdiklerinin) lezzetleriyle ve saâdetleriyle lezzetlenir. Bir cihette mes‘ûd olur.” (Asâ-yı Mûsâ, 8. Mes’ele, 36)