Ömer Nasuhi Bilmen'ın Türkçe ezan direnci ve Bediüzzaman hakkında söyledikleri
Ömer Nasuhi Bilmen sadece 9 ay başkanlık görevi yürütmüştür. Başkanlık süresinin bu kadar kısa olmasının sebebi gizlidir ve bir yerlerde yazmaz
Ahmet Bilgi'nin haberi:
RİSALEHABER-Hem Osmanlı dönemine, hem Cumhuriyet Türkiye'sine şahit olan son devrin büyük alimlerinden Ömer Nasuhi Bilmen Hocaefendi vefat yıldönümünde yad ediliyor.
5. DİYANET İŞLERİ BAŞKANI
Ömer Nasuhi Bilmen, Türkiye Cumhuriyeti’nin beşinci Diyanet İşleri başkanı, fıkıh ve tefsir âlimidir. 1882 yılında Erzurum'da doğdu. İlk tahsiline Ahmediye Medresesi müderrisi Abdürrezzak İlmî ile Erzurum Müftüsü Müderris Hüseyin Raki Efendilerden okuyarak başladı. 1908 yılında İstanbul'a gelen Bilmen, Fatih Dersiamlarından Tokatlı Şakir Efendi'nin derslerine devam etti ve icazet aldı. Daha sonra Medreset'ül Kudat'a girdi. Burada dört yıl hukuk tahsil etti. 1912 yılında açılan ruus imtihanını da kazandı.
Fatih dersiamları arasına katıldı. Fatih Camiinde, Satırlı Medresesinde ve Dar-uş-Şafaka'da dersler veren ve kısa bir zaman içerisinde istidat ve kabiliyeti ile kendisini tanıtan Ömer Nasuhi Bilmen, ayrıca İstanbul İmam-Hatip Okulu ve Yüksek İslâm Enstitüsü'nde usul-i fıkıh ve ilm-i kelam dersleri okuttu. Temyiz Mahkemesi Şer'iyye Dairesi Mümeyyizliğinde de bulundu. 1941 yılında seçimle İstanbul Müftülüğüne tayin oldu.
30 Haziran 1960 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığına getirildiyse de bir yıl sonra emekliye ayrıldı. 13 Ekim 1971 tarihinde vefat etti.
Dini konularda yazdığı eserleri ile tanınan Ömer Nasuhi Bilmen'in başlıca eserleri olan "Hukuk-u İslâmiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye kamûsu", "Kur'an-ı Kerim'in Meâl-i Âlisi ve Tefsiri" ile "Büyük İslâm İlmihali" yanında yayınlanmış ve yayınlanmamış pek çok eseri bulunmaktadır.
Arapça ve Farsça’yı çok iyi bilen, Türkçe ile birlikte üç dilde şiir yazabilen Ömer Nasuhi Bilmen bir ara Fransızca’ya da merak sarmış ve bu dili de tercüme yapacak kadar öğrenmişti.
Darbecilerin Türkçe ezan ve Kur'an dayatmalarına boyun eğmedi
Diyanet İşleri eski Başkanı Mehmet Görmez, Ömer Nasuhi Bilmen Sempzoyumunda Türkçe Kur'an ve ezan dayatmalarına dikkat çekerek şunları anlatmıştı:
"Eski diyanet işleri başkanlarımız ne tür sıkıntılar çekmiş ve başlarından neler geçmiş, öğrenmek için resmi yazılar üzerinden incelemelerde bulundum. Sadece Ömer Nasuhi Bilmen hocanın dosyalarında Milli Birlik Komitesinden ve cumhurbaşkanlığından gelen şikayetleri dikkate aldığımızda ne tür çileler çekildiğini net bir şekilde görebiliyoruz. 27 Mayıs 1960'ta yapılan darbe sonrası diyanet işleri başkanlığına atanan Ömer Nasuhi Bilmen sadece 9 ay başkanlık görevi yürütmüştür. Başkanlık süresinin bu kadar kısa olmasının sebebi gizlidir ve bir yerlerde yazmaz ancak hocamızın görev süresince kayıt tutulan iki büyük defter incelendiğinde yaşanan durumlar aydınlığa kavuşmaktadır."
Görmez, Ömer Nasuhi Bilmen'in darbe sonrası ezan ve Kur'an-ı Kerim'in türkçe okutulması söylemlerine karşı verdiği haklı mücadeleden ötürü görevinin bu kadar kısa sürdüğünü ifade etti.
Devir, fesat devri, iyilik devri değil!
Yine Prof. Dr. Mehmet Görmez, 2015'te katıldığı bir radyo programında Ömer Nasuhi Bilmen hakkında şunları anlatır:
“Ömer Nasuhi Hoca başkan olarak atanır, İstanbul'dan trene biner ve Ankara Garı'na indiğinde bir polis memuru ile bir şoför kendisini arabaya alırlar. 'Hocam sizi otelinize götürüyoruz' deyince 'Hayır olmaz' der. 'Nereye gitmek istiyorsunuz?' diye sorduklarında, 'Önce Eyüp Sabri Hayırlıoğlu'nun evine gidelim' deyince polis memuru şaşırır. Yolda arabayı sağa çeker. Arkasına döner, 'Hocam, bu ülkede bir ihtilal oldu biliyor musun?' Hoca 'Biliyorum, evladım' der. 'Bu ihtilal Diyanet İşleri Başkanı'nı görevden aldı biliyor musun?', Hoca 'biliyorum' der. 'Seni de Diyanet İşleri Başkanı yaptı.' 'Evet, biliyorum.' 'Peki, yeni Diyanet İşleri Başkanı'nın Ankara'ya geldiğinde ilk işi görevden azledilen Diyanet İşleri Başkanı'nı ziyaret etmek mi olmalıdır?' der. Hoca, 'Evladım, siz gitmek istemiyorsanız ben evi bilirim, yaya da giderim' der. Ve gider, kapı çalınır.
“Eyüp Sabri Hayırlıoğlu, karşısında Ömer Nasuhi Hoca'yı görünce şaşırır tabii. Ömer Nasuhi Bilmen: 'Efendim, bana bir vazife yüklediler. Ben de Ankara'ya geldim, o makama, göreve başlamadan önce sizden izin almaya geldim.' Eyüp Sabri Hoca, Ömer Nasuhi Hoca'yı içeri alır ve ona: 'Devir, devri mefsedet (fesat) devri, celb-i maslahat (iyilik) devri değil. Zor günler geçireceğiz. Ben hamdettim Allah'a, seni bu makama getirdiler. Çünkü sen yine devletimizi, milletimizi Diyanet'in tarihinde olduğu gibi nice kötülüklerden, yanlışlıklardan vazgeçireceksin inşallah' der.
Menderes ve arkadaşlarının "katledilmelerinin dinen de caiz olduğu" hutbesi istenir
“Böylece Ömer Nasuhi Hoca'ya icazet verilir. Hoca göreve başlar ve 8 ay sonra istifa etmek zorunda kalır. Çünkü o zaman Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamıyla ilgili 'katledilmelerinin dinen de caiz olduğu hatta vacip olduğu' şeklinde bir hutbe okumasını isterler. Bunu kabul etmez ve onurlu bir şekilde istifa eder."
Ömer Nasuhi Bilmen ve Bediüzzaman Said Nursi
Ömer Nasuhi Bilmen ve Bediüzzaman, aynı dönemde yaşamışlardır. Mehmed Kırkıncı Hocaefendi, Ömer Nasuhi Bilmen'e Bediüzzaman'ı sorduğunda şöyle cevaplamıştır:
“Bediüzzaman ile Dar’ül Hikmet-ül İslamiye’de iken tanışmıştım. Bütün İstanbul ulemasının takdirlerini kazanmıştı. Ben bizzat birkaç kez sohbetinde bulundum. O dönemde yazdığı bütün makalelerini okudum. Fikirlerinde fevkalade bir tesir vardı. Telif ettiği eserlerden yalnızca Sözler isimli eserini mütalaa ettim, harikulade bir eserdi. Doğrusu ilm-i kelamda bir tecdit hareketi yaptı. İmanın bütün rükünlerini kemal-i vuzuhla ortaya koydu. Cenab-ı Hak bu millet-i İslamiyeyi sahipsiz bırakmamıştır. Her asırda büyük müçtehitler, mücedditler ve mürşitler göndermiştir. Bediüzzaman da o zatlardan birisidir. O, cebir ve kuvvetin, zulüm ve tahakkümün hüküm ferma olduğu bu devirde gönderilmiştir." (Salih Okur, Ulemanın Gözüyle Bediüzzaman)
Bizimki böyle olur, onun ki de öyle olur
Bediüzzaman'ın eserlerinde neden bu kadar te'sir olduğunu soran öğrencilerine şu cevabı vermiştir:
"Evladım, biz müellifiz. Bir mevzuu araştırır, o husustaki bilgileri toplar, bir nizam içinde düzenler, yazarız. Fakat Bediüzzaman böyle değildir. O, ilhama mazhardır. Onun kulağına yukarıdan fısıldayan var. Biz ise, kendi emeğimizin mahsulünü, derleyip toplayıp yazıyoruz. Bu sebeple, bizimki böyle olur, onun ki de öyle olur."
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.