Onu annesine geri verdik ki gözü aydın olsun, üzülmesin
Ayet meali
Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Neml Suresi 7-14. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
7 . Mûsâ’nın annesine ise: “Onu emzir; artık onun hakkında (başına bir şey gelmesinden) korktuğun zaman, o takdirde onu denize (Nîl’e) bırak; ve korkma, hem üzülme! Çünki biz, onu sana geri verecek olanız ve onu peygamberlerden yapacak olanız” diye ilhâm ettik.
8 . Derken onu Fir‘avun âilesi bul(arak al)dı ki, tâ (bunun netîcesi) kendilerine bir düşman ve bir üzüntü olsun! Gerçekten Fir‘avun, (vezîri) Hâmân ve orduları (bütün işlerinde) hatâ etmekte olan kimseler idiler.
9 . Ve Fir‘avun’un hanımı: “(Bu çocuk) benim için de, senin için de bir göz aydınlığı! Onu öldürmeyin! Belki bize faydası dokunur, ya da onu evlâd ediniriz” dedi. Hâlbuki onlar (işin) farkında değillerdi. (*)
10 . Mûsâ’nın annesinin gönlü ise, (çocuğundan başka herşeyden) bomboş olarak sabahladı. Eğer (va‘dimize) inananlardan olması için kalbini (sabırla) takviye etmiş olmasaydık, nerede ise onu(n kendi çocuğu olduğunu) açığa vuracaktı. (**)
11 . Ve (annesi, Mûsâ’nın) kız kardeşine: “Onun izini ta‘kîb et!” dedi. Bu yüzden (o da) onlar farkında olmadan, onu (kardeşini) uzaktan gözetledi.
12 . Hâlbuki daha önce ona (Mûsâ’ya) süt analarını (emmeyi) men‘ etmiştik (de onu emzirebilecek birini arıyorlardı). Bunun üzerine (kız kardeşi): “Sizin nâmınıza onu(n bakımını) üzerine alacak olan ve kendileri ona nasîhat edecek (hayırla davranacak) kimseler olan bir âileye size rehberlik edeyim mi?” dedi.
13 . Böylece onu annesine geri verdik ki, gözü aydın olsun, üzülmesin ve şübhesiz, Allah’ın va‘dinin gerçek olduğunu bilsin! Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler.
14 . Kendileri de bunlara (bu mu‘cizelerimize) kat‘î olarak inandıkları hâlde, zulüm ve kibir yüzünden onları inkâr ettiler. Ama bak, o fesad çıkaranların âkıbeti nasıl oldu!
(*) İbn-i Abbâs (ra)’dan rivâyet edilir ki: “Fir‘avun’un hanımı: ‘(Bu çocuk) benim için de, senin için de bir göz aydınlığı!’ deyince Fir‘avun: ‘Bu senin için öyle, benim buna ihtiyâcım yok!’ dedi.
Bundan dolayı Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm: ‘Kendi Zâtına yemin edilen Allah’a yemin ederim ki Fir‘avun da hanımı gibi onun kendisi için göz aydınlığı olacağını söyleseydi, Allah hanımını hidâyete erdirdiği gibi, onu da hidâyete erdirirdi!’ diye buyurdular.” (Râzî, c.12/24, 229)
(**) “Hâlis (sâfî) muhabbet, fıtrat-ı insâniyede (insanın yaratılışında) ve umum vâlidelerde dercedilmiştir. İşte bu hâlis muhabbete tam ma‘nâsıyla vâlidelerin şefkatleri mazhardır.
Vâlideler o sırr-ı şefkat ile, evlâdlarına karşı muhabbetlerine bir mükâfât, ve bir rüşvet istemediklerine ve taleb etmediklerine delil; rûhunu, belki saâdet-i uhreviyesini (âhiret saâdetini) de onlar için fedâ etmeleridir.” (Lem‘alar, 17. Lem‘a, 139)