Caner KUTLU
Ortak ve kardeş
Ortaklık, belirli menfaatlerin karşılıklı düzenlenmesi ve katkısı oranında sonuçtan yararlanma kabûlü üzerine kurulmuş bir ilişki türüdür. Kurumsallaşmış olan, bu şekildeki en az ikili yapıya da şirket denir.
Şirketin aslı karışmaktır, karışmanın düzenlenmesidir. Hayatın devamı bu şekilde şirketler kurmayı zorunlu hale getirmiştir.
Dünyadaki kaçınılmaz zulmün çaresi şirketleşmedir. Önceden belirlenmiş kurallarla kurulan şirketler vasıtasıyla ortaklar birbirlerinin alanlarına girmeyerek bir yardımlaşma ve birbirinin işini tamamlama işlevine sahip olacaklardır.
Şirketleşme aynı zamanda, emniyeti tesis edecek önemli bir unsurdur. Şirket kurallarının uygulanması oranında huzur ve emniyet de gerçekleşecektir.
Elbette bu öncelikle ortakların kendi alanlarında kalabilmelerini de gerektirecektir. Bu şekilde şirket, aynı zamanda özgürlüklerin (ya da serbestliklerin) de tanımlanmasını zorunlu kılacaktır. Bu zorunluluk sebebiyle büyük organizasyonlar ittifaklar üzerinden yürüyecektir.
İttifak büyük çaplı şirketleri de kapsayan (devlet gibi) en geniş organizasyon biçimidir. Siyasetin zemini bu ittifaklardır.
**
İslamın getirdiğine inanan, Müslüman kardeşler ise, kardeşlik bağlamında ittifak yapmazlar; ancak ittihad ederler. İttihad ise kaderdir. Kardeş olmakla zaten ittihad edilmiştir.
Müminlerin işi, kardeşliği kalplerde inşa etmektir (iman ve İslamın müminler aralarındaki tesisi). Kardeşlikle birlikte ittihad ortaya çıkacaktır. Bu nedenle ittihadın inşası değil de kardeşliğin farkındalığına bağlı kalplerin birleşmesi için çalışılacaktır. Bu çalışmaya himmet, bunun için şirketleşmeye (şirket-i mâneviye) de hamiyet-i İslamiye denir.
Bunun ise bir sınırı ve mekanı yoktur. Kardeşlik sınırlar ötesidir, ittihad da öyledir...
İttifakın bozulduğu durumlarda ortaklar yollarını ayırabilirler ve bu bir siyasettir. Örneğin, iki unsur bir ortaklık sözleşmesiyle bir devletin parçası olmuşlardır. Sözleşmenin (biat, anayasa) şartları yerine getirilmediğinde ya da süresi dolduğunda hatta bunların hiç biri olmasa da, herhangi birinin isteğiyle devletin yapısı değiştirilebilir.
İki unsur ayrı yapılanmak suretiyle (siyaset gereği) ittifakı sona da erdirebilirler. Bu durumda, örneğin, iki ayrı devlet ortaya çıktığında her birindeki müminlerin kardeşliği sona erecek midir?
Elbette hayır... Birincinin siyaseti olan ittifak, İslamın 'büyük siyaseti' olan ittihada zarar vermez, veremez. Bu durumda da, her iki mümin birinci durumdan daha düşük bir konuma düşmemişlerdir (zira, kardeşlik bir vücudun azaları olmaktır), velev ki menfaate dayalı siyaseti hamiyeti İslamiyeye tercih etmiş olsunlar...
**
Müslümanların, devleti içindeki gayri müslimlerle ilişkileri ittifak üzerinde işler. Örneğin, Osmanlının Ermeni, Rum, Yahudi gibi unsurlarla ilişkileri bu şekilde olmuştur. Bu siyasette belirleyici iş ve menfaat olduğundan maharet tercih edilecektir; memurluk da hizmetkâr demek olduğundan, bir Ermeni saatçi olabildiği gibi asker de olabilir.
Ancak, Türklerle Kürtler, İranlı ve Arapların ilişkileri çoğunlukla hamiyet-i İslamiye düzleminde olmuştur. Bir dindar Arap için, bir dindar Türk, dindar olmayan (mümin) Araptan daha yakındır, tercih edilir.
Kardeşlik hukukunda üstünlük sadece takva üzerinden belirlenecektir.
Bu durumda, gayri Müslim bir Farisî de bir dindar Türkle ancak ortak olabilir, en fazla ittifak yapabilir. Aynı şekilde, bir mümin Türk için, ırkdaşı denilen bir Macarla ancak ortak olabilecekken, bir mümin Kürt kardeştir.
Örneğin: cihad çağrısı, belli bir ırka değil, sadece Müslümanlara yapılır. (Ermeni bir asker, savaşta yalnızca bir iş üzerindedir, hamiyet davası olamaz).
Mümin Kürtlerle mümin Türkler, (siyaset gereği) bir şekilde ittifak yapar ve bu bozulursa yine de kardeşlik hukukları devam eder, o noktada değişen bir şey olmaz. İttihadın manası budur: kardeşseniz, ayrılsanız da berabersinizdir.
Aslında 'ırkların kardeşliği' de söz konusu değildir. Örneğin 'her Türk-Kürt ikilisi kardeştir' denemez. Hatta aynı ırk içindeki kardeşlik dahi asıl değildir.
**
Kardeşlik, siz ayrı ve düşman unsurlar iken, Allah'ın bir ikramıyla (iman ve İslamiyet) gelen bir nimettir.
Kardeşlik kalpten kalbe bir sınırsız yoldur. Ortaklık bitse de, yeni sınırlar, yeni ittifaklar oluşsa da bitmeyecek bir cadde-i nuranîdir.
İttihad-ı İslam bu nuranî caddede buluşmanın idealidir. Müslümanın farz vazifesi en başta kalbini buna hazırlamasıdır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.