Osmanlı'nın ayak izleri diriliyor

Osmanlı'nın ayak izleri diriliyor

Amerikalı akademisyen Yunanistan'daki Osmanlı eserlerinin peşinde.

Yunanistan bir zamanlar Osmanlı yapılarıyla bezenmiş bir ülkeydi. 20. yüzyılın başında ise bu eserler ihmal, siyasî ve tarihî nedenlerle kaderine terk edildi. Amerikalı akademisyen Heath W. Lowry, Osmanlı'nın Ayak İzlerinde adlı eserinde Yunanistan'daki Osmanlı eserlerinin peşine düşüyor.

361 cami, 499 mescit, 45 aşevi, 69 türbe, 93 hamam, 177 han, 17 tekke, 1000'den fazla çeşme, 2 askerî kışla, bir hastane, 44 mektep, 113 su yolu, 20 köprü ve 5 saat kulesi... Bu uzayıp giden mekânlar silsilesi Evliya Çelebi'nin 17. yüzyılda Yunanistan'a yaptığı gezide hiç üşenmeden gezip dolaştığı yerleri işaret ediyor.

14. yüzyılda padişah I. Murat'ın Balkanlar'ı fethi esnasında Osmanlılara katılan Yunanistan, Osmanlı eserleriyle bezenmiş bir ülkeydi. Batı komşumuz, 1830 yılında imzalanan Lozan Barış Antlaşması'yla Osmanlı'dan ayrılıp resmen bağımsızlığını ilan eder. Buradaki Osmanlı eserleri 20. yüzyıl boyunca ihmal, siyasî ve tarihî sebeplerle yıllarca kaderine terk edilir. Camiler, konaklar, kaleler, hamamlar, idarî ve askerî binalar, sulama suyu şebekeleri, köprüler, çarşılar, hayır kurumları, kuleler... Ya yıkıldı ya da halden hale büründü, tanınmaz oldu. Zamanın çarkı arasında kimi bir sokak arasına sıkışıp kaldı, kimi de bir harabeye döndü.

Yunanistan'da Osmanlı'nın bıraktığı tarihî eserler, uzun yıllar süren bir ihmalin ardından son yıllardaki canlanmayla restore ediliyor. Avrupa Birliği'nin 'kültürü koruma programı fonu'yla restore edilen tarihî eserler yeniden dirilirken maalesef koca bir mirasın çok azı elden geçebiliyor. Yunanistan'ın bu çalışmalarında 1981 yılında üyesi olduğu Avrupa Birliği'nin etkisi çok büyük.

BİR MEDENİYETİN İZLERİNİ SÜRÜYOR

Amerikalı akademisyen Heath W. Lowry'nin Kuzey Yunanistan'ı dağ tepe gezerek hazırladığı Osmanlıların Ayak İzlerinde adlı kitap, Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları'ndan çıktı. Osmanlı eserlerinin keşfedilmesi ve günümüze kadar ayakta kalabilenlerin de mevcut durumunun ayrıntılı bir şekilde incelendiği kitapta bir medeniyetin izleri sürülüyor.

Lowry çalışmasında, okurlara tahrip edilmiş veya çoktan unutulmuş Osmanlı eserlerinin yeniden keşfedilmesi için bir kapı aralıyor. Selanik, Batı Trakya, Makedonya, Vardar Yenicesi, Gümülcine, Midilli Adası, Vodina ve Kesriya gibi şehirlerin içinde gezinen Lowry, günümüze kadar ulaşabilmiş camiler, türbeler, dergâhlar ve imaretlerin yanı sıra, çınarlarla, selvilerle, tarihî ağaçlarla bezeli mesire alanlarının, envai çeşit bitkinin peşine düşüyor. Kitabın son bölümünde ise restore edilen veya edilmesi planlanan mimarî yapıları anlatıyor. Bu bölüm oldukça umut verici. Pek çok fotoğrafla desteklenen kitapta bazı yapıların 'mevcut durumu ve ziyaret imkanı' başlıklı bölümde ise o eserler hakkında kuşatıcı bilgiler yer alıyor.

Lowry, 1993'ten bu yana Princeton Üniversitesi Osmanlı ve Modern Türk Araştırmaları Kürsüsü'nde Atatürk profesörü olarak çalışıyor. 1964'te, 21 yaşındayken ABD'nin Barış Gönüllüleri programı çerçevesinde Balıkesir'in Bereketli köyünde iki sene kalır ve Türkiye tarihi üzerine çalışmaya başlar. Lowry, Boğaziçi Üniversitesi Tarih bölümünü kuran öğretim üyeleri arasında yer alır ve ardından çalışmalarını Harvard Üniversitesi'nde sürdürür. 1983'te de Washington'da Türkiye Çalışmaları Merkezi'ni kurar.

Beş yıl boyunca Kuzey Yunanistan'daki seyahatlerinin bir yansıması olan bu çalışma için Lowry, kitabın önsözünde, şöyle diyor: "...bu çalışmanın amacı, Kuzey Yunanistan dâhilindeki Osmanlı egemenliğinden günümüze kadar ulaşabilmiş eserlerin bir nevi açıklamalı kataloğu işlevini görmektir. Burada ele alınan mekânların bir kısmı, daha önceden biliniyor olsa da, şaşırtıcı düzeyde büyük bir kısmı burada ilk kez sunuluyor..."

Lowry, kitabın sonunda 'iki tarafa da lanet olsun' gibi bir yaklaşımdan kaçınılması gerektiğini söyleyerek eldeki tarihî eserleri kurtarmanın derdine düşelim mesajını veriyor.
Zaman