Osmanlı'nın uyguladığı Cuma Selamlığı
Cuma namazından sonra saraya dönüşte tören olmaz, alelade bir gidişle saraya dönülürdü
Osmanlı padişahlarının cuma namazlarını kılmak üzere, merasimle camiye gitmelerine “Cuma Alayı” veya “Cuma Selamlığı” adı verilirdi. Padişahlar, başta Ayasofya olmak üzere Süleymaniye, Bayezid, Sultan Ahmed ve Eyüp Sultan gibi selatin camilerinde, inceden inceye teşrifat kurallarına bağlanmış bir merasimle cuma namazlarını eda ederlerdi.
Osmanlı padişahlarının katıldıkları sayılı törenlerden olması yönüyle, her cuma günü cuma namazında yapılan bu tören, padişahlığın ve halifeliğin alameti sayılmıştır. Osmanlı padişahlarına Anadolu Selçuklu sultanlarından geçmiş olan bu tören, çeşitli değişiklikler geçirmiş olmakla birlikte, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasına kadar uygulanmıştır. (Necdet Sakaoğlu, “Cuma Selâmlığı” Türk Ansiklopedisi IX, Ankara 1963, s. 258)
Hükümdar-halk bütünleşmesini sağlayan "Cuma Selâmlığı", sadece merasim ve dini yönüyle değil hukuki, sosyal ve kültürel açılardan da büyük önem taşımaktaydı. (Mehmet İpşirli, “Cuma Selâmlığı” DİA VIII, İstanbul 1993, s. 90)
Cuma namazının cemaatle ve güvenli bir ortamda camide kılınması, hutbe dinlenmesi farzdır. Bu nedenle Osmanlı Kanunnâmelerinde Cuma namazı için ayrıca kurallar konmamıştı. Osmanlı padişahlarının, hükümdar, halife ve Müslüman birey olarak camide cuma namazı kılmaları gerektiğinden bütün padişahlar, hastalık ve özel durumlar dışında bu kurala uymuşlardı. Gidiş ve dönüşte askerî olan bu tören, ancak camide dinî bir mahiyet alırdı.
XIX. yüzyıla kadar Selâtîn Camileri’nde olan bu tören, bu yüzyıldan sonra sahil camilerinin pek çoğunda olmuştur. Padişahların uzak camilere gidiş gelişlerinde devlet erkânı teker teker hükümdara yaklaşarak devlet meselelerini görüşüp müzakere ederlerdi. (İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Kapıkulu Ocakları I, Ankara 1988, s. 528)
Padişah karayoluyla at üstünde ya da (sahildeki bir camiye) saltanat kayığı ile gelirdi. Son dönemlerde atlı arabayla gelmeleri sıkça görülmüştür. Caminin bahçesinde padişaha arzuhalleri olanlar bunları havaya kaldırarak belli ederlerdi. Arzuhaller bir görevli tarafından toplanır, bu arada ezan okunmaya başlardı.
XVIII. yüzyıl sonlarından itibaren halkın arzuhallerini padişaha iletmesinde daha kolay bir yol benimsenmiş, cuma namazına gelen halkın şikâyet ve talebelerini dile getirdikleri arzuhalleri camide saflar arasında dolaşan padişaha bağlı görevliler toplamışlardır.
Namazı kılmak üzere camiye giren padişahla birlikte bu tören sona ermiş olurdu. Cuma namazından sonra saraya dönüşte tören olmaz, alelade bir gidişle saraya dönülürdü. Hatta Sultan II. Abdülhamid dönüş yolunda atlı arabayı kendisi sürerdi. (Ayşe Osmanoğlu, Babam Sultan Abdülhamid, s. 63)
Bu haktan Müslümanların dışında gayrimüslimlerin de yararlandığı, arzuhâl sahiblerinin kendi dillerinde de arzuhâl verdikleri, İstanbul halkı dışındaki şehir kasaba ve hatta köy halkının da yararlandığı kaynaklarda geçmektedir. (Örnekler için bk. Mehmet İpşirli, "Osmanlılarda Cuma Selamlığı", Prof.Dr. Bekir Kütükoğlu'na Armağan, İstanbul 1991, s. 459-471)
Son dönem Cuma Selâmlıkları’nda ise yabancılara cami etrafında alayı rahat seyredebilecekleri yerler ayrılmaya başlandı. Padişah camiye gelmeden önce birkaç araba harem hanımlarını getirir, Mızıka-i hümayunun padişahın geldiğini haber veren marşı çalmasıyla tören başlamış olurdu. (Ayşe Osmanoğlu, Babam Sultan Abdülhamid, s. 63)
Sorularla İslamiyet
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.