Ekrem KILIÇ
Övünmek
Anlatacağım kıssa bir eski hikâyedir;
Maksadım hâtırlatmak, çoğumuz bunu bilir.
Dervîşlerle âlimler farklı, diye işitmiş;
Öğrenmek için adam, önce dergâha gitmiş.
Kapıda sormuş bu zât, kim girse içeriye:
“İçinizde en fâzıl, en kâmil kimdir?” diye…
“Benden sonra gelendir.” Cevâbını alırmış.
Hepsi böyle dedikçe adam hayli şaşırmış.
Aynı soru sorulmuş en son gelen dervîşe;
“Benden önce gidenler.” demiş, bakın şu işe…
Ulemânın hepsi de aynı cevâbı seçmiş:
“Şübhe yok ki, o benim!” deyip içeri geçmiş…
İlmî enâniyete bir misâldir bu kıssa.
Dervîşler tarafından anlatılır bilhassa.
Şâirler de mağrûrdur, aynen bu vak’a gibi;
Katın bunlara bir de nice meşhûr edîbi…
Latîfe mi, gerçek mi bu olay bilmem elbet:
Şöhretli bir şâire, ederken halkla sohbet,
“Asrımızda yaşıyor iki şâir-i azîm.”
Denince hemen sormuş: “Pekiy, ikincisi kim?”
Suâl olunsa eğer: “Kıssadan hisse nedir?”
Yolumuzun esâsı fahr değil; tersinedir.
En mütevâzı’ kişi Nebî’dir (asm), örnek bize;
Yolundaysak o Zât’ın, kibir ne gerek bize.
Nefsini beğeneni Üstâd da beğenmiyor:
Lisân-i hâlle bize, böyle olun siz, diyor.
Öğünmek, kasılmak yok bu meslekte gidende;
Âlim, edîb, san’atkâr, şâir, mâhir bir fende…
Kim olursa olsunlar, herkes Nûr’a talebe;
Kimse etmek istemez başkasına galebe.
Mevzûu toparlayıp sözü bağlarsak eğer:
Övüp övünmeyelim; bize tevâzu’ yeter.
“Övmekde ne zarâr var?” diyenler olabilir;
Övmek ödünçtür, dostlar, hep iâde edilir.
Şâkirâne anılsa fazîleti “Kardeş”in,
O ihlâs düstûrudur, dışındadır bu işin.
Alçakgönüllülükdür en tehlikesiz haslet;
Bugün dünyâ bu hâle hem muhtaçdır, hem hasret…
Okuyucuma derim ben nasîhat kılıklı:
Dövmek de yok, sövmek de; övmek de karşılıklı!
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.