Özdenören'den Said Nursi için açıklama ve düzeltme
Özdenören, 31 Mart olaylarında Said Nursi'nin Sultan Abdülhamid'e karşı takındığı tutumuna ilişkin yaptığı yorumunu düzeltti
Risale Haber-Haber Merkezi
Yeni Şafak yazarı Rasim Özdenören, 31 Mart olaylarında Bediüzzaman Said Nursi'nin Sultan Abdülhamid'e karşı takındığı tutumuna ilişkin yaptığı yorumunu düzeltti.
Risale Haber'de "Özdenören, Said Nursi ve Abdülhamid ilişkisini nasıl anlamış?" başlığı ile yayınlanan haberde Bediüzzaman Said Nursi ve Mehmet Akif'in Abdülhamit Han'a karşı yürütülen başkaldırı hareketinde taleplerin cazibesine kapıldığını ileri süren Özdenören, okuyucularından gelen itirazlara ve bu yönde yapılan yapılan yayınları dikkate aldığını belirterek, "Açıklama ve düzeltme" yazısı yayınladı.
Hakperest bir tutum takınan Özdenören'in yazısı şöyle:
Açıklama ve düzeltme
Geçen yazımızı (İlginç Bir Yanlış Bilinç Örneği 2, 27 Haziran 2013) bitirirken 'yanlış bilinç' konusunda 31 Mart Vakası dolayımında üstat Bediüzzaman Said Nursî ile Mehmet Akif'in (Ersoy) isimlerini anmıştım. Üstat Bediüzzaman'ın mahut vakadaki pozisyonu konusunda Hasan Selvi imzasıyla bir e-posta mektubu aldım. Biraz uzunca olan mektubun ilgili parçalarını aşağıya alıyorum:
'Sayın Rasim ÖZDENÖREN
27 Haziran 2013 Perşembe günü Yenişafak gazetesindeki yazınızı okudum. Bir Yenişafak gazetesi okuyucusu olarak yazılarınızı severek ve ilgi ile takip etmekteyim. Bu günkü yazınızın üstat Bediüzzaman Said Nursi ve Mehmet Akif ERSOY'un Sultan Abdulhamid'in politikalarını tenkit ettiği ve 31 Mart olayını destekledikleri ile ilgili kısmında yanlış anlaşılmalara sebebiyet verecek bazı bölümleri bulunmaktadır:
(...) 31 Mart hadisesinde Divan-ı Harbi Örfi'de yapmış olduğu savunmasını '2 Mektebi Musibetin Şehadetnamesi' adıyla kitaplaştırmıştır. İlgili eserin yani mahkemedeki müdaafatının 9. cinayetinde aynen şöyle demektedir: 'Mart 31. günündeki dehşetli hareketi 2-3 dakika uzaktan temaşa ettim. Müteaddit metalibi işittim. Fakat, yedi renk süratle çevrilirse; yalnız beyaz göründüğü gibi o ayrı ayrı matlaplardaki fesadatı binden bire indiren ve avamı anarşistlikten kurtaran ve efrad elinde kalan umum siyaseti mucize gibi muhafaza eden lafzı şeriat göründü. Anladım iş fena; itaat muhtel, nasihat tesirsizdir. Yoksa her vakit gibi yine o ateşin söndürülmesine teşebbüs edecektim. Fakat avam çok, bizim hemşeriler gafil ve safdil, ben de bir şöhret-i kazibe ile görünüyorum. 3 dakika sonra çekildim. Bakırköyü'ne gittim ta beni tanıyanlar karışmasınlar, rastgelenlere de karışmamak tavsiye ettim…' Cümlelerinden de anlaşıldığı gibi kendisi isyana destek vermemiş ve hatta bununla da yetinmeyerek insanların katılmasını da engellemeye çalışmıştır(...) Eski Said Dönemi Eserlerinin 307. sahifesinde bir mektupta ifade edildiği gibi; 'Üstadımız bütün hayatında tüm Osmanlı Sultanlarına 'Veli' nazarıyla bakmış ve saltanatları dönemindeki yanlış icraatları hükümetlere ve büroksiye mal etmiştir. (...) Sultan Abdulhamid'e 'Sultan-ı Mazlum' 'Veli' padişah gibi ünvanlarla mukabele ettiği halde, dönemindeki yanlış ve haksız uygulamaları da meşrutiyetin ilanı, Kanun-i Esasi'nin hazırlanması, sulh ve sükûnun temini konularında tebrik ve takdir etmiştir.
Yukarıda bahsi geçen eserlerin incelenmesi durumunda mesele tam anlaşılacaktır. Affınıza sığınarak hayırlı günler dilerim.'
NOTLAR:
1. Gerek yukarıya aldığım mektubuyla, gerekse farklı yayın organlarındaki değinileriyle kendimi düzeltmeme imkân veren tüm uyaranlara teşekkür borçluyum. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ederim. Tarihçe-i Hayat'a baktığımda, yukarıdaki düzeltme mektubunda yer alan bilgilerin teyit edildiğini memnuniyetle görmüş bulunuyorum.
2. Bu vesile ile elimdeki mehazlara yeniden göz attım, 31 Mart Vakasında merhum Mehmet Akif'in (Ersoy) adına da rastlamadığımı beyan etmek isterim.
3. Gerçeklik değindiğimiz işbu düzeltme istikametinde olmasına rağmen bizdeki hafıza aldanmasının sebebi ne olabilir diye düşündüm. Bu konuda vaktiyle (1960'lı yılların ilk yarısı dolayları) Marmara Kıraathanesi'nde, aramızda tarihçilerin de bulunduğu sohbetlerde fırsat oldukça bu konuya da değinilirdi. O sohbetlerde, ya benim yazıda değindiğim biçimiyle konuyu ele alanlar olmuştur yahut da ben o sohbetleri yazıda değindiğim biçimde algılamış olabilirim. Maksadım birilerini karalama olmadığı, bir davranış biçimini öne çıkarma olduğu için yazıyı kaleme alırken mehazlara göz atma ihtiyacını duymamıştım. Fakat görüyorum ki, yanılmışım.
4. Burada değindiğim düzeltme, bizim 'yanlış bilinç' hususundaki önermemizi haleldar etmiyor. Adı geçen yazımızdaki özel isimler bir sembol olarak kabul edilerek yazının öylece değerlendirilmesini salık veririm.