Özgür bir Ayasofya Bediüzzamanın talebiydi
Cami kimliği askıya alınmış Ayasofya’yı esaretten kurtaralım
F. Burak Karen'in yazısı
Bugün yaşadığımız dünyada söz sahibi olduğumuz iddiasıyla gururluyuz. Kendi kararlarını kendi veren, “muktedir”, barış ve huzur içerisinde güzel bir dünya için, herkesin iyiliğini isteyen bir yönetim anlayışıyla Ortadoğu’da yükselen bir değer olmakta Türkiye.
Dünyada Hıristiyanlık taassubu körelmesine rağmen bazılarının kör taassubu artmaktadır. Mesela AB sürecinde AB ülkeleri Türkiye’ye müstemlekeci bir bakışla tavır takınmaktadır.
Küfür ordusu millî ve dini varlığımızı dışarıdan ve içeriden sistemli bir şekilde bombardıman etmekte, dini ve milli hüviyet kalemizde derin delikler ve gedikler açmaya çalışmaktadır.
Artık tüm dünyaya ve özellikle de AB’ye onurlu bir duruş, onurlu bir tavır gösterme zamanı gelmiştir. Bunun için Allah tarafından mühürlenmiş kalplerin mühürlediği Ayasofya açılmalıdır.
Cami kimliği askıya alınmış, arafta müphem bir bekleyişte olan Ayasofya mahzun kaderinden kurtarılarak ibadete açılmalı ve Türkiye kendi topraklarında özgür olduğunu dünya âleme haykırmalıdır.
Bizler dünyanın sistemini değiştirmeye kalkarken kendi iç sorunlarımızı unutmamalıyız. Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması hem bir iç hesaplaşmayı hem de uluslararası bir hesaplaşmayı barındırır.
Asırlık surların arkasından, köhne Bizans’ı hortlatmak isteyen Hıristiyan dünyası, fethi mübini yüzyıllardır içine sindirememiş, meydanda kaybettiği savaşın kuyruk acısının rövanşını masa başında alma hevesiyle bir şekilde Ayasofya’nın ibadete açılmasına engel olmaya çalışmaktadır.
Vakti zamanında “zincirler kırılsın, Ayasofya açılsın” diye haykıran meydanlardan gelen devlet büyüklerimiz, eski ulvi ideallerini, küresel düşüncelere feda etmediğini göstermelidir.
Ayasofya açılmalıdır. Hem de öylesine açılmalı ki, halkın özlemleri, hasretleri ve beklentileri, kaybedilen bütün manalar, zincire vurulmuş masumlar gibi onun içinden fırlamalıdır.
Haçlı Savaşlarının son faslının devam eden etkilerini kırmak ve silmek ve aynı zamanda Ayasofya’yı kışkırtma aracı ve vesilesi olmaktan çıkarmak ve Fatih’in ruhunu şad etmek için Ayasofya ibadete açılmalıdır.
Fatih’in evlatları Ayasofya’nın zincirlerini kırmalıdır. Ayasofya’nın geleceği Türkiye’nin geleceğidir.
Ayasofya’nın açılması, ışığa susamış şerefelerinin hakikatin aydınlığına ve sesine kavuşturulması, umudun uzayan gün ışığı altın mahyalarla donatılması bir zaruret haline gelmiştir.
Yüzyıllar boyu cami olarak kullanılmış olan ve tarihimizin, şeref noktasını temsil eden bu ibadethaneyi, Yunan Ortodoksluğunun arzularına boyun eğerek müze haline getirmek, İslam’a değil Hıristiyanlığa biat etmekten başka bir şey değildir.
Minarelerinden çağlayacak ezan seslerine hasret, yıllardır hüzünle kan ağlayan Ayasofya açılmalıdır. Ayasofya’nın kapılarıyla beraber ruhumuzu kilitlediler. Her mana, her hikmet, her münasebet Ayasofya’ya bağlı.
Melûl ve mahzûn, secdeye kapanan insanlarını bekleyen Ayasofya, biz Müslümanlara kutsal bir emanet olarak verildi. Ayasofya Türk’ün bahtıyla beraber açılmalıdır.
Ne zaman Ayasofya ibadete açılırsa; İstanbul’un tapusu gerçek manada yeniden geri kazanılmış olur. Esaretin son kırıntılarını da temizlemiş oluruz.
Ayasofya’yı kapalı tutmak, Sultan Fatih’in, Ecdadımız Osmanlı’nın ve gönlü Ayasofya’nın açılmasıyla tutuşan 70 milyon Türk’ün semaları tutuşturan lanetine hedef olmaktır.
Ayasofya, çok önemli bir dinî, tarihî, kültürel sembol olduğu kadar çok önemli siyasî bir güç/kozdur.
Ayasofya, Hakkın Batıla, Hilal’in Haç’a galibiyetinin simgesidir. Ayasofya, İslam dünyası için manevi bir sancaktır.
Ayasaofya, yalnızca Konstantiniyye’nin fethinin sembolü değil, aynı zamanda Hilal’in Haç karşısındaki tartışılmaz zaferinin/üstünlüğünün de sembolü ve nişanesidir.
Ayasofya, cihat ruhunun remzi; akıncıların nal seslerinin, tekbir sesleriyle buluştuğu nizam-ı âlem davasının, “İlay-ı Kelimetullah” aşkının yapı taşıdır.
Ayasofya, geçmişimize ve Milli özümüze bağlılığımızın ve gerçekten bağımsız olup olmadığımızın bir göstergesidir.
Ayasofya, siyasi, sosyal bir fonksiyona sahip Türk Milletinin Milli Egemenlik sembolüdür. Bizim hürriyetimizin, haysiyetimizin sembolü.
Ayasofya, hürriyettir. Ayasofya’nın esareti bu milletin hürriyetinin esaretidir.
Ayasofya bir neslin ufku, bir neslin kavgasıdır.
Ayasofya fethin simgesidir, İstanbul’un Türk şehri oluşunun alâmet-i farikasıdır.
Üstad Necip Fazıl’ın muhteşem yorumuyla “Ayasofya, bir mananın, zıt manaya taarruz ve onu zebun edişinin, bütün dünyada eşi olmayan abidesi.”
“Ayasofya'yı müzahrefattan temizleyip ibadet mahalli yapmak” Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin dönemin başbakanı Adnan Menderes’ten talebiydi.
Şerefelerinde fethin, Fatih’in şerefi ışıl ışıl yanan muhteşem mabet Ayasofya mahzun.
Ayasofya Türk’ün öz evi ve anayurdu içinde Türklerin eliyle manasından koparılıyor, duvarlarından Allah ve Resulünün mukaddes isimleri indiriliyor, iç sıvaları kazınıp putlar meydana çıkarılıyor ve hilalden ziyade salibin faziletlerini ilana memur bir müze, yani içinde İslamiyet’in gömülü olduğu bir lahit haline getiriliyor.
Ölmüş kültürlerin sergi yeri, yani müze olmuş. Bir zamandır namazgâhtı, minareleri işgal yıllarında bile ezanla çınlardı, kesintisiz Kur’an-ı Azimüşşan okunurdu şimdi Ayasofya esaret içinde. Bizim taleplerimiz köreldikçe ve geriledikçe bazılarının talepleri ve cesareti artacaktır. Zincirler kırılmalı, Ayasofya açılmalıdır.
Yeni Akit