Pencerelerimi mıhladılar

Pencere dediğin...
Hani bir yeri bir yere baktıran,
Bir yere nefes aldıran...
Hani insan için göz neyse,
Bir yer içinde öyledir bir pencere...
“Canım altı üstü bir pencere”
Diyenler içinse,
Sıradan, bazen aksine,
Soğuğu geçiren, yağmuru sızdıran,
Çok küçük, çok büyük...
Bazen tahta, bazen demir,
Bazen paslı bir pencere...
Hal böyledir de fakat,
Bazen bir hayat demek olur pencere...
Seni hayata bağlayan,
Seni hayata baktıran bir nefes olur göz ucunda...
Olsun, küçük olsun, büyük olsun,
Demir olsun, tahta olsun...
Bir penceren olsun yeter ki,
Hayata açılan...
Bir penceren olsun yeter ki,
Seni arzla semaya bağlayan...
İşte öyle bir pencereydi Onunki de...
Bir nefesti, duman içinde kalmış için,
Bir nefes sıhhatti belki de...
Ya da çileyle örülü bir hayata çok görülen,
Ara sıra göz gezdirmesinden korkulan,
Aman birilerini daha kendi gibi eyler,
Diye evhamlanılan...
Çok önemli bir iletişim aracıydı bazılarına göre...
Güya o pencereden bakan gözler,
Dünyayı ayağa kaldıracak,
Aleme kargaşa yağdıracaktı...
Öyle ya o Bediüzzaman’dı...
Tek kelimesine feda olacak binlerle talebesi vardı...
Fakat benim için durum çok farklı...
Bence o pencere derin bir “ah”tı...
Ah ki anlamadılar...
Ah ki o yaşlı nefesten korktular...
Ah ki en azılı caninin bile bir penceresi vardı...
Ah ki o pencereye çakılan çiviler,
Bizim gönüllerimize battı...
Ve o halin tercümesi derin bir hazan,
Şu iki kelime de şöyle yıllar atladı...
“Pencerelerimi mıhladılar.”
Böyle diyordu Bediüzaman...
Bir haykırıştı bu...
Bir çırpınıştı...
Yalnızlığın karanlığında,
Bir ışık aramaktı...
Zaten hep böyle geçmişti onun hayatı...
Yasaktı dağlarda hür yaşaması...
Yasaktı dünyaya ait bir lezzet tatması...
Yasaktı namazı, duası, nidası...
Yasaktı bir Allah kuluyla konuşması...
Yasaktı o pencerelerden başını uzatması...
Ama o susmadı...
Susturamadılar...
Pencerelerini mıhladılar...
Ki o boş ve soğuk odalarda,
Unutulur, gider sandılar...
O ki, Bediüzzaman’dı...
O ki her şeyden öte,
Öyle bağrı yanık bir insandı...
Birine bir iğne batsa,
O ta kalbinde duyardı acısını...
Olmadı, bu tarihe yakışmadı...
Şimdi ona reva görenler...
Toprak altında,
Azapta,
Yaptıklarıyla hesaplaşmakta...
Fakat ah ki...
N'olurdu?
Pencerelerini mıhlamasalardı...
Bıraksalardı da O,
Birkaç nefeslik daha yakın olsaydı...
Sevenlerine, sevdiklerine...
Ah ki o pencereye mıh çakan el,
İnseydi de yere...
O, bir nebze de olsa kurtulsaydı...
Yalnızlığın, kimsesizliğin pençesinden...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum