Peygamberimizin (asm) tevazu ve mahviyeti
Canımızdan öte sevdiğimiz Peygamberimiz, bizim için her haliyle örnek bir insandır
Ali Demirel'in yazısı:
Toprak gibi her daim mütevazı ol!
Ne kadar büyük olursa olsun insanın üzerine yüklenen sorumlulukların keyfiyeti o kimseyi başka bir varlık hâline getirmez. Dolayısıyla bir insan, tıpkı Efendimiz gibi her zaman ve zeminde kendisini insanlardan bir insan olarak kabul etmeli, tevazu sahibi olmalı ve şeytanı şeytanlaştıran duygunun kibir olduğunu aklından çıkarmamalı.
Canımızdan öte sevdiğimiz Peygamberimiz, bizim için her haliyle örnek bir insandır. O’nun hayatından alacağımız çok dersler var. O hem bir peygamber, hem bir devlet başkanı, hem bir ordu komutanıdır. Aynı zamanda O, geçmiş ve gelecek bütün varlığın efendisidir. Buna rağmen Efendimiz, daima kendisini insanlardan bir insan olarak kabul etmiş ve hiç kimseden kendini üstün görmemiştir.
Hicret esnasında Medineliler’den o güne kadar Allah Resulü’nü görmemiş olanlar, hep Hz. Ebû Bekir’in elini öpmeye davranmışlar, onu Allah Resulü sanmışlardı. Ancak o, eline yelpazeyi alıp Efendimizi serinletmeye başlayınca, iş anlaşılmış oluyordu. Zira Allah Resulü, kendisini Hz. Ebû Bekir’den ayırıcı bir davranışta bulunmuyordu. Mekke’yi fethedip şehre girerken, tevazudan başını o kadar eğmişti ki, başı adeta bindiği hayvanın eğerine eğiliyordu. O şanlı Nebi, o şanlı beldeye işte böyle bir tevazu içinde giriyordu.
TEVAZU BÜYÜKLÜĞÜN ALÂMETiDiR
Hz. Aişe Validemizden rivayet edilen bir hadiste şöyle buyruluyor: “Allah Resulü evinde, herhangi bir insan gibi davranırdı. Kendi elbisesini yamar, ayakkabılarını tamir eder, ev işlerinde hanımlarına yardımda bulunurdu.” (Bkz. Buhari, Nafakât, 8) Efendiler Efendisi, bunu yaptığı sırada O’nun adı cihanın dört yanında anılıyor, herkes O’ndan ve O’nun getirdiği dinden bahsediyordu. İnsanlığın İftihar Tablosu, zamanını öyle ayarlamıştı ki, bu kadar mühim işler arasında bunlara da fırsat bulabiliyordu. O, her güzel hasletin zirvesinde taht kurmaya layıktı, öyle de oluyordu. Büyüklerde büyüklüğün alâmeti tevazu ve mahviyettir.
Küçüklerde küçüklüğün alameti ise kibirdir, büyüklenmedir. Allah Resulü insanlar içinde en büyük insandır. Öyleyse tevazuu da öyle olmalıdır. Mescit yapımında, diğer insanlar bir kerpiç taşırken iki kerpiç taşıyan, Hendek Savaşı öncesinde hendek kazımında açlıktan herkes karnına bir taş bağlarken iki taş bağlayan, karşısına gelen ve heybetinden dolayı sıtmalı gibi titreyen insana, “Kardeşim, korkma, ben de senin gibi, anası kuru ekmek yiyen bir insanım” (İbn Mace, Et’ime, 30) diyen Efendimiz, şüphesiz insanların en mütevazısıdır.
İNSANLARDAN BİR İNSAN OL!
Allah Resulü herkes gibi oturur, herkes gibi davranırdı. Ancak O’nun her hareketi belli bir edep dairesi içinde cereyan ederdi. O, büyüklüğünü, yüzünü yere koymak ve seccadede gerilmek suretiyle gösteriyordu. Bu şekilde gerçek büyüklüğün nerede olduğunu da bize göstermiş oluyordu. Efendimize ait olan ve hepimizin kulağına küpe olması lazım gelen şu söz ne kadar ibret vericidir: “Kim tevazu gösterirse Allah onu yüceltir, kim de kibirlenirse Allah onun burnunu yere sürter.” (Kenzu’l-Ummal, 3/113)
Birer Müslüman olarak rehberimiz Efendimizdir. Hayatın hangi kademesinde çalışıyorsak çalışalım dünyevî makam ve mevkiler, mal ve mülkler bizi şımartmamalı ve bize kendimizi unutturmamalı. Ne kadar büyük olursa olsun insanın üzerine yüklenen sorumlulukların keyfiyeti o kimseyi başka bir varlık hâline getirmez. Dolayısıyla da bir insan, tıpkı Efendimiz gibi her zaman ve zeminde kendisini insanlardan bir insan olarak kabul etmeli, tevazu sahibi olmalı ve şeytanı şeytanlaştıran duygunun kibir olduğunu aklından çıkarmamalı. Unutmayalım ki, kendi kendine alçalmasını bilmeyen kimse, başkası yanında yükselemez.
Bugün