Peygamberimizin ümmeti için en çok korktuğu günah neydi?
Günah çeşitleri elbette pek çoktur. Fakat bunlardan bir tanesi var ki Peygamber Efendimiz en çok günah sebebiyle endişelenmiştir. İşte detaylar:
Hadîs-i şerîfte buyrulur:
“Bir mü’minin, din kardeşini üç günden fazla terk edip küs durması helâl değildir. Üç gün geçmişse, onunla karşılaşıp selâm versin. Eğer selâmını alırsa, her ikisi de sevapta ortak olurlar. Yok eğer selâmını almazsa, almayan, günâha girmiş olur. Selâm veren ise küs durmaktan çıkmış olur.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 47/4912)
KÜÇÜK ŞİRK NEDİR?
Bir gün Peygamber –sallâllâhu aleyhi ve sellem– Efendimiz:
“–Sizin için en çok korktuğum şey, küçük şirktir” buyurmuştu.
Yanındakiler:
“–Küçük şirk nedir ey Allâh’ın Rasûlü?” diye sordular.
Rasûlullah –sallâllâhu aleyhi ve sellem– şu cevabı verdi:
“–Riyâ, yani gösteriştir. Kıyâmet günü insanlar amellerinin karşılığını alırken Allah Teâlâ riyâ ehline:
“–Dünyadayken kendilerine mürâîlik yaptığınız (amellerinizi göstermek istediğiniz) kimselere gidin! Bakın bakalım onların yanında herhangi bir karşılık bulabilecek misiniz?» buyurur.” (Ahmed, V, 428, 429)
Zira tevhid inancının ortaklığa tahammülü yoktur. Bu bakımdan, riyâ ile amellere fânîleri de ortak etmek, en ağır bir suçtur.
MELEKLER HAZIR BULUNUYOR
Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında onu gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.”(Kâf, 18)
Yani insan, yokluğunda tercüme-i hâli yazılan biri değil, en yakından takip edilerek yaptıkları ve söyledikleri kaydedilerek hayat hikâyesi tesbit edilen ve ona göre de sorgulanacak olan bir varlıktır.
Asr-ı Saâdet toplumuna baktığımızda, müslümanların herhangi bir psikolojik buhrânına rastlamıyoruz. Hiçbir hadîs-i şerîfte veya rivâyette, bir müslümanın psikolojik bir rahatsızlıkla ilgili bir soru sorduğuna şâhit olmuyoruz.
Demek ki Allâhʼa îman ve huşû içinde îfâ edilen ibadet hayatı; verdiği gönül huzuruyla müʼminler için aynı zamanda bir rûhî tedâvi ve şifâ oluyor. Müʼminler, îmânın şuur ve idrâkine erdikçe, en yüce kudrete sığınıp Oʼnun huzûrunda secde etmenin hakîkatinde derinleştikçe rûhen de huzur buluyorlar…
KALP MÂNEVİ TERBİYEDEN GEÇMELİ
Bir ağacın meyveleri nâhoş bir hâlde ise, biliriz ki bu ağacın kökünde bir hastalık vardır ve ona bakım yapmak gerekir. İşte kalp de böyledir. Eğer kalp, hevâ ve heveslerin zebûnu olmuşsa, mânevî bir terbiyeden geçmesi zarurîdir. Aksi hâlde, insanın yaptığı ameller de makbul olmaz. Zira Cenâb-ı Hak buyurur:
“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarından (huzûr-i ilâhîde olduklarından) gâfildirler.” (el-Mâûn, 4-5)
Ebediyet yolculuğumuzun en çetin geçitleri olan; son nefes, kabir, kıyâmet, mîzan ve Sırat’ta Rabbimizʼin imdadımıza yetişmesini istiyorsak, bugün ilâhî emir ve nehiylere titizlikle riâyet ederek Cenâb-ı Hakk’ın yardımına lâyık hâle gelmeye gayret göstermeliyiz.
Bilhassa rahatlık zamanlarında Rabbimizi daha çok hatırlayıp kulluk edebi içinde vazifelerimizi güzelce îfâ etmeliyiz ki; zorluk ve meşakkatlerle karşılaştığımızda, Rabbimiz de bizi hatırlayıp ilâhî nusret ve inâyetinden mahrûm etmesin.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.