M. Nuri BİNGÖL

M. Nuri BİNGÖL

Politik görüşü ‘bahane’ ya da ‘uhuvvet-i hakikiye’

Politikayla alâkalı yazı yazmaktan hazzetmem.
İnsanları birbirine “el-hannas” gibi baktıran – ve davrandıran- mefhumun mânası belli çünkü; “poli” çok, “tika” ise yol; yani – birbirinden ayrılan- çok yol.
Halbuki bilinir ki “hakikat-ı mutlaka” tek, hatta yegânedir; bir tek yoldur, dosdoğru yürümeyi iktiza eden bir şeh-rahtır, sırat-ı müstakimdir.

“Müfekkire”mizin bütün cihet ve melekesi, devamlı ve “daimi” şekilde bu şeh-râha – Cadde-i Kübra’ya- teksif edilmeli ki “ ebed’ül-abad” yolculuğunda yayan yapıldak kalmayalım.

Ne var ki “geniş dairede ara sıra bulunabil”en zaruretlerden biri de – maalesef- bu!
En azından dört yılda bir, “pencerelerden seyr”edip, “ içlerine girmeden”, “mâna-yı ismi “ ile değil, “mâna-yı harfi” ile... “ Uhuvvet-i hakikiyeyi” unutmadan ve onu – şu ya da bu endişe ile- nisyan seline vermeden!

Belki saded harici olacak ama dünyadaki aksi çok kuvvetli meseleye temas etmeden olmayacak gibi. “ Uhuvvet” kelimesinin lügavi mânası – bilinir- kardeşlik. Kelimenin ıstılahi ve tahlilci mânasını yaşamazsak – yanlış olmasa da- eksik ve “sünnete mugayir” davranmış oluruz. Yani bid’a- belki de hasene!

Kelimenin Türkçe karşılığının ortasındaki “yapım eki” –ş-‘dir. Bu ekin adı - bilenlerden özür diliyorum, faziletfüruşluk gibi görünse de kimilerine anlatmak için yapmak durumundayım- “müşareket eki”dir. Yani ortaklık, birliktelik eki...
Demek ki sadece bir tarafın gösterdiği yakınlığın adı “kardeşlik” değil, feragattır, fedakarlıktır; bu da “uhuvvet-i hakikiye” mefhumunun bir cüz’üdür. “ Küllü elde edemeyen cüz’ü feda edemez.” Hikmeti malum ve tahsin edilmiş; ama sadece bu faziletli ve sevaplı hareketin adı – maalesef- kardeşlik değildir.

Ancak iki ya da daha fazla taraf birbirine “sıcak” hisler besleyecek ve bu “sıcak” hislerin o şahsın üzerinde tecellisi de görülecek ki o hareketin adı “uhuvvet-i hakikiye” olsun.

Bir husus mutlaka dikkatinizi çekmiştir. Üstad hazretlerinin beyanı nedir? Sadece uhuvvet değil, “ uhuvvet-i hakikiye”, hakiki kardeşlik.
Kardeşliğin hakikisi nedir? Bunu izah eden de Kur’an-ı Mu’cizi’l-Beyan ve “ Kur’an’ın müfessir-i hakikisi olan ehadis”.
Kardeş kardeş hakkında kötü zanda bulunamaz, - eğer zannedilen o hususun alameti yoksa. Eğer varsa, o anlayış su-i zann değil, bir gerçeğin tesbiti ve ferasetlilik olur, ama yine de onun bahsi gıybettir-, kardeş kardeşi terkedemez, “tevhid-i imani tevhid-i kulubu ister”, kimin ve hangi ekibin – ya da heyetin- emri olursa olsun, kardeşine sırt dönemez; dünyanın bir ucunda dahi olsa kardeşinin ayağına diken batsa, o acıyı kalbinde hisseder, tedavisine koşar.

Peki, bunları göremese ne olur? Kardeşlik hislerini terk mi eder? “ Acımak suretine inkılap eder.” Peki, hareketlerine acıdığı insanlarla hâla sarmaş dolaş mı olur?

Ferasetiyle uzak durur onlardan, “alet-i la-ya’kıl” olmaz kimseye. (İman ve itikad cihetiyle.) Olursa, iman şuuruna zıt davranmış olur. Hadis açıktır: ( bilmana, evkakmekal) “ Mü’min bir delikten iki kere ısırılmaz.” Dikkat buyurun, “ bir delik” deniyor, o tarafın kâfir mi, mü’min mi olduğunu tasrih etmiyor!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum