Prof. Dr. Niyazi Beki’den dört yeni eser

Prof. Dr. Niyazi Beki’den dört yeni eser

Prof. Dr. Niyazi Beki’nin Ta'likat eseri Tenvir Neşriyat'tan İslami Ölçüler, Yaratılıştan İman ve Bedi Kasidesi eserleri ile Tenvir Neşriyat markası olan Fütûhât Yayınevi’nden yayınlandı

Konu ile ilgili yapılan açıklama şöyle:

TA‘LÎKÂT

Birinci Dünya Savaşı’nın ayak seslerinin duyulduğu çalkantılı yıllarda Van’daki Horhor Medresesi’nde talebelerine yüzyüze dersler okutan Üstâd Hazretleri, 1913’te Mantık ilimine dair Gelenbevî’nin “el-Burhân” adlı kitâbını talebelerinden Molla Habib’e ders verirken kendi takrîrlerini yani aktarım ve açıklamalarını yazdırmak suretiyle Ta‘lîkât eserini te’lif etmiştir.

Risâle-i Nûr Külliyâtı’nda bir kaç yerde Ta‘lîkât eserine şu şekilde değinilmiştir.

“Hem Eski Saîd’in ilm-i mantık noktasında bir şâheser hükmünde bulunan gayr-ı matbû‘ Ta‘likât’tan süzülen i‘câzlı bir îcâz-ı hârikada, müdakkik ulemâları hayret ve tahsînle dikkate sevk eden, matbû‘ “Kızıl Îcâz” nâmındaki Risâle-i Mantıkiye ....” (Kastamonu Lahikası, s.153, Tenvîr Neşriyât)

“Ta‘lîkât mantıkta bî-nazir bir eserdir, nazariyât-ı mantıkiyeyi tatbikata takrib eder.” (İçtima-i Reçeteler-II, s.11, Tenvîr Neşriyât)

“Ve İlm-i Mantıkta, İbn-i Sina’nın te’lifatından geçecek “Ta’lîkât” namında hârika bir risâlesi var. İşkâl-i mantıkiyeyi “Kıyâs-ı İstikraî” cihetiyle on bine kadar iblâğ edip hiçbir âlimin yetişemediği bir derece-i ihâta göstermiş.” (Barla Lahikası, s.141, Tenvîr Neşriyât)

Tenvir Neşriyat olarak , elinizdeki eseri Molla Habib ağabeyin el yazma nüshalarını esas alarak Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Niyazi Beki Hocamızın titiz çalışması neticesinde tercüme ettirerek siz azîz okuyucularla buluşturmuştur.

Arapça metin ve bu metne ait tercüme karşılıklı sayfalara gelecek şekilde düzenlenmiş ve bununla birlikte azâmî istifadeye sebep olması için sayfa altlarına lugatçe ve kitabın sonuna da genel bir indeks eklenmiştir.

NİYAZİ BEKİ'NİN TA'LİKAT'TAKİ ÖNSÖZÜ

Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın adıyla.

İnsânı rahmin duvarına ta‘lîk ettiği bir nutfeden ve insân olmaya namzed bir ‘alaka’dan yaratan, onu konuşma kâbiliyeti olarak nutuk ve mantıkla donatan sonsuz ilim ve hikmet sâhibi Allâh’a hamdolsun. Mantıkla müşeyyed olup hem akla hem kalbe hitâb eden Kur’ân’ın vahyine muhâtab olan Hz. Muhammed’e (s.a.v), onun âline ve ashâbına salat ve selâm olsun.

Ta‘lîkât adlı eser Bedîüzzamân tarafından, Gelenbevî’nin Mantıkla ilgili yazdığı “el-Burhân” adlı kitâbına bir şerh olarak yazılmıştır. Ancak açıklamanın çok yönlü ve kapsamının geniş olması sebebiyle bir nev‘i bağımsız bir eser olarak algılanmakta ve “Ta‘lîkât” denildiğinde Bediüzzamân’a ait müstakil bir mantık kitâbı akla gelmektedir.

Üstâd’ın meşhûr “Kızıl Îcâz” adlı mantık kitâbının da ondan süzüldüğü, mantık ışıklarını ondan aldığı “Ta‘lîkât”ın tarafımızdan tercüme edilmesini takdîr eden Hakîm-i Rahîm’in hikmet ve rahmetinin katreleri sayısınca O’na şükürler olsun.

Daha önce tercüme ve şerhini yaptığım “Kızıl Îcâz” kitâbı beklentimizin ve haddimizin çok üstünde Mantık ilminin mütehassısı olan muhterem âlimlerimiz tarafından tasvîb görmesi ve bu vesiyle ile “Ta‘lîkât”ın da tarafımızdan tercüme edilmesine dair isteklerin bulunması, “Tenvîr Neşriyât”taki değerli kerdeşlerimin de bu konudaki ısrarları karşısında olumsuz bir tavır takınmanın hiçbir açıdan faydalı olmayacağı, bilakis özellikle uhrevî ticâret açısından zararlarının olacağı kanâatına vardım ve bu zor çalışmayı deruhte ettim. Bununla beraber -klasik medreselerimizde mantık ilmini okuyup, okutmama rağmen- bu konuda yaptığım işin boyumu aştığını biliyorum. Ancak bu iki kitâbın da müellifi olan Bedîüzzamân’ın ihlâsı, samîmiyeti ve mevhibe ilminin imdâdına İlâhî inâyetin koştuğunu düşünüyor ve tavus kuşunun sırtında yolculuk yapan karınca misâli, bu mantık yolculuğumuzda inâyete mazhar Üstâd’ın gölgesinde tevfîk-i İlâhiyeye nâil olmayı temennî ediyorum.

Bu çalışmamızda ortaya çıkan bütün güzelliklerin kaynağının lütf-u İlâhî olduğu, her türlü kusurun menbaının ise kendim olduğu konusunda asla şüphe etmemekteyim. Vesselâm...

YARATILIŞTAN ÎMÂNA

Semâvî dinlerin, münevver kalblerin, sağlam akılların ittifakla kabul ettiği en kuvvetli hakikat, bu kâinatın yaratıcısının varlığı ve birliğinin sâbit olmasıdır.

niyazibeki1-001.jpgKâinat ile yaratıcı kudret arasındaki en bariz ilişki, yaratılış hakikatidir. Allah yaratandır, kâinat ise yaratılandır. Bu güçlü ilişkiyi ders veren Kur’ân-ı Hakîm ve onu okuyan münevver akıllar ve nûrânî gönüller, bu ilişkinin arka planında Allah’ın sonsuz rahmetinin olduğunu görmektedir. Bu sonsuz rahmetin varlık sahnelerinde tecelli etmesi, binlerce açıdan yaratıkları kucaklaması, özellikle en şerefli bir varlık olan insan için -ebediyete kadar devam eden, bitmez tükenmez bir süreçte- cennet gibi bir hayatın va'dedilmesi, Rahman ve Rahîm olan Allah’ın kâinatı yaratmasının hakiki hikmetini şuurlu varlıklara ders vermektedir. Demek ki, Yüce Yaratıcı, sonsuz rahmetini, nihayetsiz şefkatini, hesapsız keremini, karşı konulmaz kudretini, her şeyi hakkıyla bilen ezelî ilmini, her şeyi hikmetle dizayn eden sermedî hikmetini, hulâsa, bütün isim ve sıfatlarının eşsiz güzelliklerini, nazirsiz tecellilerini, misilsiz nakışlarını bizzat görmek ve şuurlu yarattığı varlıkların da nazar-ı dikkatlerine sunup göstermek adına birbirinden güzel manzaralara sâhip olan bu kâinatı yaratmıştır. Bunun neticesi şudur: Allah şu kâinatı mukaddes isim ve sıfatlarını tanıtmak için yaratmıştır. Kâinatın varlığını, kendi varlığına parlak bir ayna, kuvvetli bir delil, nurlu bir alâmet, âdil bir şâhit kılmıştır.

Yayınevimiz Tenvir Neşriyat’ın bir markası olan Fütûhât Yayınevi’nden çıkan bu çalışmanın ilk bölümünde Yaratılış hakikatine değinilmiş ve zihne gelebilecek bazı sorulara cevap verilmiştir. İkinci bölüm olan İman Esasları başlığı altında Allah’a İman, Meleklere İman, Kitaplara İman, Peygamberlere İman ve Kadere İman konuları incelenmiştir. Son bölümde ise Mezhepler hakkında bilgi verilmiştir.

Prof Dr. Niyazi Beki hocamız kendi sözleriyle bu çalışmanın maksadını şöyle belirtmiştir:

“Yaratılış’tan Îman’a” adlı bu eserden maksat, yaratılmış varlık ile var eden yaratıcı, eser ile müessir, sanat ile sanatkâr, kitap ile kâtip, imar ile mimar arasında “lüzum-u beyyin” ile var olduğu kat’î olan ilgi ve alâkayı gözler önüne sermektir. Bu çerçevede, kâinatın tarrakaları arasında göz kamaştıran tevhidin hakikatini ve marifetullahın ışıklarını yansıtan Allah’a îman konusundan sonra ona tâbi olan diğer îman esasları da müdellel bir şekilde ortaya konulacaktır.

SOSYAL HAYATTA İSLÂMÎ ÖLÇÜLER

İslâm dini, îman hakikatleri ve İslâm umdeleri olmak üzere iki temel esas üzerine kurulmuştur. Îman hakikatleri İslâm’ın nazarî, fikrî yanlarını açıklayan Akaid ve Kelam gibi kaynaklarda bahis mevzu edilmiştir. İslâm’ın hakikatlerini açıklayan ise, îmanın dışa yansıyan pratik yönlerini söz konusu eden kaynakları olan Fıkıh kitaplarıdır. Fıkıh ilmini, genel olarak ibâdet ve ubudiyet şeklinde iki bölümde mütalaa etmek mümkündür. İbâdetler namaz, oruç gibi bilinen kulluk görevleridir. Ubudiyet ise dünyevî ve uhrevî bütün işleri ihtiva eden kulluk vazifeleridir. İbâdet kavramı, başta tevhid inancı olarak mârifet ve ubudiyeti de ihtiva etmektedir. Bu geniş anlamıyla ibâdet/ubudiyet, İslâm’ın amelî, ahlakî yönünü temsil etmekle beraber îman esaslarıyla da tam bir kucaklaşma içindedir.

“Akaidî ve îmanî hükümleri kavî ve sâbit kılmakla meleke hâline getiren ancak ibâdettir. Evet, Allah’ın emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden (/yasaklarından) sakınmaktan ibaret olan ibâdetle, vicdanî ve aklî olan îmanî hükümler terbiye ve takviye edilmezse, eserleri ve tesirleri zayıf kalır. Bu hâle, âlem-i İslâm’ın hâl-i hazırdaki vaziyeti şâhiddir. Ve keza ibâdet, dünya ve âhiret saadetlerine vesile olduğu gibi, maaş ve maâde, yani dünya ve âhiret işlerini tanzime sebebdir ve şahsî ve nev’î kemalâta vasıtadır ve Hâlık ile abd arasında pek yüksek bir nisbet ve şerefli bir râbıtadır.” (İşârâtü’l-İ‘câz, s.162)

Yayınevimiz Tenvir Neşriyat’ın bir markası olan Fütûhât Yayınevi’nden okuyucularla buluşacak olan ve İslâm’ın amelî-ahlâkî yönünü gözler önüne sermeyi amaçlayıp zihinlere gelen bazı sorulara cevapların verildiği bu çalışmamız iki bölümden oluşmaktadır:

Birinci Bölüm: Âdâb-ı Muaşeret

İkinci Bölüm: Bazı Fıkhî Meseleler

İkinci bölüm de kendi içinde dört kısımdan oluşmaktadır:

Birinci Kısım: İbâdetle İlgili Meseleler

İkinci Kısım: Mahrem Meseleler

Üçüncü Kısım: Sosyal Hayatta Kasın-Erkek Münâsebetlerinde Ölçü

Dördüncü Kısım: Muhtelif Meseleler

BEDΑ KASÎDESİ

Üstâd Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin bedîîliğine vurgu yapan bu kasidenin mukaddimesinde, son yıllarda bir insana “Bediüzzaman” isminin verilmesinin caiz olup olmadığı ile ilgili sorulan sorulara ve bunun caiz olmadığını dillendirenlere cevap verilmiştir. Bu konunun anlaşılması için her şeyden önce Allah’ın isimlerinin insanlar için kullanılmasının caiz olup olmadığına bakılmıştır ve başta Kur’an ve Hadis olmak üzere İslam tarihine bakıp İslam ulemasının, bu husustaki tavrının ne olduğu anlaşılmaya çalışılmıştır.

Kaside de ise Üstad Hazretlerinin bedîîliğine vurgu yapılmış ve bu ünvanın tasdik ve tescili Risale-i Nur’dan ve Üstad Hazretlerinin kendi hayatından kesitlerle delillendirilmiştir.

Prof. Dr. Niyazi Beki hocamız bu kasidenin yazılış amaçlarından birini de kendi sözleriyle şöyle dile getirmiştir:

“Bedîüzzamân gibi ilim ve irfanın, takva ve imanın zirvesindeki ender insanlardan birinin medh-u senasını yapmakla şefaatine nail olmayı ümit ediyorum. İmam Şafiî Hazretlerinin tevazu içinde dediği gibi: “Salihlerden olmasam da, onları seviyorum/ Onları sevmekle şefaatlerine nail olmayı ümit ediyorum.” Bu ifade İmam Şafiî’nin bir tevazu ve mahviyetidir, fakat böyle bir sözü bizim söylememiz bir tevazu değil, bir gerçeğimizdir.

Altmışlı yıllarda öğrendiğim merhum Ali Fuat Başgil’in, “Amelen günahkâr olmak, mütedeyyin insanlara imrenmeye mani değildir” şeklindeki sözünü de o günden beri tekrar edip duruyorum. Bedîüzzamân gibi pek çok imrendiğim bir zât-ı nuranînin bedî’iliğine vurgu yapmak, bizim gibilerin bir görevi olduğunu düşünüyorum.”

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum