Rabbimiz! Bizim azdırdığımız kimseler işte şunlardır
Ayet meali
Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Kasas Sûresi 60-67. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor
60 . Hâlbuki size verilen herşey, ancak dünya hayâtının (geçici) menfaati ve ziynetidir. Allah katında olan ise, daha hayırlı ve daha devamlıdır. Hiç akıl erdirmez misiniz? (*)
61 . O hâlde, kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz (şekilde) sonunda ona kavuşacak olan o kimse, (hiç) kendisine dünya hayâtının (geçici) zevkini yaşattığımız, sonra kıyâmet günü (azâb için) hazır edilmişlerden olan o kimse gibi midir?
62 . Ve o gün (Allah), onlara (o müşriklere) seslenir de: “(Kendilerini bana ortak) zannetmekte olduğunuz ortaklarım nerede?” buyurur.
63 . Aleyhlerine (azâbımıza dâir) söz hak olanlar der ki: “Rabbimiz! Bizim azdırdığımız kimseler (işte) şunlardır. (Biz) nasıl azdıksa, onları da (öyle) azdırdık. (Onlardan) sana (sığınıp) uzaklaştık! (Zâten onlar, nefislerinin peşindeydiler de) bize tapmıyorlardı.”
64 . Ve (o gün müşriklere:) “(Allah’a koştuğunuz) ortaklarınızı çağırın!” denilir de onları çağırırlar; fakat kendilerine cevab vermezler ve (karşılarında) azâbı görürler. Ne olurdu, onlar gerçekten hidâyete ermiş olsalardı?
65 . Artık o gün (Allah) onlara seslenir de: “Peygamberlere ne cevab verdiniz?” buyurur.
66 . İşte o gün haberler onlara körleşmiş (gizli kalmış)tır; artık onlar birbirlerine (de bir şey) soramazlar.
67 . Fakat tevbe edip îmân eden ve sâlih amel işleyen kimseye gelince, işte onun kurtuluşa erenlerden olması umulur. (**)
(*) İbn-i Abbâs (ra) şöyle demiştir: “Allah-ü Teâlâ dünyayı yarattı. Ehlini de mü’min, münâfık ve kâfir olmak üzere üç kısma ayırdı. Mü’min dünyada âhiret azığını tedârik eder. Münâfık süslü püslü yaşamaya yani lükse dalar. Kâfir ise sâdece maddî menfaat arar.” Bunları söyledikten sonra bu âyeti okumuştur. (Nesefî, c. 3, 349)
(**) “Îmâna âid bilgilerden sonra en lâzım ve en mühim olan a‘mâl-i sâlihadır. Sâlih amel ise, maddî ve ma‘nevî hukûk-u ibâda (kul haklarına) tecavüz etmeyerek, hukukullahı (Allah’ınhukukunu) bihakkın îfâ etmekten (hakkıyla yerine getirmekten) ibârettir.” (Mesnevî-i Nûriye, Habab, 101)