Afife ARTIK
Ramazan’ı israf etmemek-1
Bir şeyi israf etmek, onu yaratılış gayesinin dışında kullanmak anlamına da gelir. Yani, hikmetine zıt hareket etmek. İlahî hikmetin koyduğu gayeye uymamak. Bunu iktisat ile ilgili şu cümlenin mefhum-u muhalifinden kolayca anlayabiliyoruz : “İktisat ve kanaat, hikmet-i İlahiyeye Tevfik-i hareket etmektir.” (İktisat Risalesi – İkinci Nükte)
Öyle ise Ramazan ayını israf etmemek yani, şu içinde bulunduğumuz ve yarısını geride bıraktığımız, daha doğrusu istikbalimiz olan ahiretimize gönderdiğimiz otuz günü iktisatlı kullanmak, Ramazan ayına takılmış olan İlahî hikmete uygun hareket etmek manasını taşıyor. Elbette Ramazan ayına taalluk eden bütün İlahî hikmetleri bilmek ve ona uygun hareket etmek takatimizi aşar. Fakat Kur’an ile, hadisler ile ve Kur’anın bu asra hitap eden mucizevî bir lem’ası olup hasseten Rahman, Rahim, Hakîm, Nur ve AllahuEhad, Evvel Ahir Zahir Batın gibi çok isimlerin asrımıza latif bir ihsanı olan Risale-i Nur’dan (ki, Kur’an’ı ve hadisleri nasıl değerlendirmemiz gerektiğini de Ondan öğreniyoruz) bilebildiğimiz kadarıyla Ramazan ayının hikmetlerine bakalım ve bu hikmetlere uygun hareket edebilmek adına neler yapabileceğimizi değerlendirelim.
Ramazan-ı Şerif ile Ramazan-ı Şerifteki oruç birbirinden ayrılmaz elbette. Ramazan ayının hikmeti dediğimizde aynı anda Ramazan-ı Şerif ayındaki orucun hikmetini kast etmiş oluyoruz. Oruç, İslamın şartlarından biri olmakla beraber aynı zamanda “şeair”dendir. Yirmidokuzuncu Mektub’un Birinci Kısmı’nın Yedi, Sekiz ve Dokuzuncu Nükte’lerinde şeairden bahis edilmiş. Sekizinci Nükte’ye kulak verelim: “Nasıl “hukuk-u şahsiye” ve bir nevi hukukullah sayılan “hukuk-u umumiye” namıyla iki nevi hukuk var. Öyle de, mesâil-i şer’iyede bir kısım mesâil, eşhâsa taallûk eder; bir kısım umuma, umumiyet itibarıyla taallûk eder ki, onlara “şeâir-i İslâmiye” tabir edilir. Bu şeâirin umuma taallûku cihetiyle, umum onda hissedardır.Umumun rızası olmazsa, onlara ilişmek, umumun hukukuna tecavüzdür. O şeâirin en cüz’îsi (sünnet kabilinden bir meselesi) en büyük bir mesele hükmünde nazar-ı ehemmiyettedir. Doğrudan doğruya umum âlem-i İslâma taallûk ettiği gibi, Asr-ı Saadetten şimdiye kadar bütün eâzım-ı İslâmın bağlandığı o nuranî zincirleri koparmaya, tahrip ve tahrif etmeye çalışanlar ve yardım edenler, düşünsünler ki, ne kadar dehşetli bir hataya düşüyorlar. Ve zerre miktar şuurları varsa titresinler!”
Demek şeair öyle bir şey ki İslam durdukça o da duracak ve ona dokunmak, onu değiştirmeye kalkışmak İslam için büyük bir tahrip hükmünde. şeair, İslam tesis edildi edileli duran ve İslamlar oldukça da duracak olan yani kıyamete kadar İslamiyet’e eşlik edecek olan şeyler. Mesela tesettür, ezan, Cuma namazı, bayram namazı, Kur’an’ın hıfzına çalışılması gibi nerede İslam var ise orada olan ve kıyamete kadar da olmaya devam edecek olan, tüm âlem-i İslam’a taalluk eden, İslamın sembolü olan şeyler. Bu hususietindendir ki İslam’ı ortadan kaldırmak gibi menhus bir hayale kapılanlar hep şeaire ilişmişler ve ref’ine çalışmışlar. Ve mü’minler de “dünya üzerindebir tek ben kalsam yine şeaire hizmet edeceğim” demişler.
Evet, bir yerde oruç, hac, zekat, tesettür, ezan var ise biliriz ki orada İslam var.
Şimdi Ramazan-ı Şerif’in ve içindeki orucun hikmetlerinden bazılarına ve bu hikmetlere uygun hareket etmek adına neler yapabileceğimize bakalım.
Ramazan-ı Şerif’e dair olan Yirmidokuzuncu Mektub’un ikinci kısmında yedi çeşit hikmet zikredilmiş:
1. Cenab-ı Hakk’ın Rububiyetine bakan hikmetler
2. İnsanın içtimai hayatına bakan hikmetler
3. İnsanın şahsî hayatına bakan hikmetler
4. Nefsin terbiyesine bakan hikmetler
5. Niam-ı İlahiyye’nin şükrüne bakan hikmetler.
6. Kur’an-ı Kerim’in nüzulüne bakan hikmetler
7. Ahiret için ziraat ve ticaret etmek üzere dünyada bulunan nev-i insanın kazancına bakan hikmetler.
1-Cenab-ı Hakk’ın Rububiyyetine bakan hikmetlerden bir hikmet
Cenab-ı Hak, Rububiyetinin, Rahmaniyet ve Rahimiyetinin kemalini göstermek için zemin yüzünü bir nimet sofrası suretinde açmış ve kara kuru bir toprak ve küçücük tohumlar gibi umulmadık ve beklenmedik yerden o sofrayı nimetler ile donatıyor. Bu külli ve umumî rızıklandırma (terzik) fiili; cüz’i nazarlı ve esbaba müptela olan insanın nazarından az çok gizleniyor. İnsan külli ve umumî bir ubudiyyet ile bu rızıklandırmaya mukabele edemiyor. Ramazan-ı Şerif’te ise tüm mü’minler adeta tek bir ordunun neferleri gibi Sultan-ı Ezelî’den gelecek “Buyurunuz” emrini bekliyorlar ve adeta “Biri var, bizi besliyor, rızık veriyor ve biz hepimiz O’nun emri ile hareket eden kullarız” şuuru ile geniş ve külli bir mukabelede bulunuyorlar. Böylelikle “o şefkatli ve haşmetli ve külliyetli rahmaniyete karşı, vüs’atli ve azametli ve intizamlı bir ubudiyetle mukabele ediyorlar” (Birinci Nükte)
2-İnsanın içtimai hayatına bakan hikmetler
İçtimai hayatta anarşiye sebep olan iki temel anlayış var. Birincisi: “ben tok olsam, başkalar acından ölse neme lâzım” (Lemeat 39. Madde) ikincisi: “Rahatım için zahmet çek. Sen çalış ben yiyeyim. Benden yemek, senden emekler.” (agy) Risale-i Nur, bu iki zihniyetin toplumda iki tabaka oluşturup bu tabakaların arasındaki uçurumun giderek derinleşmesi ve iki tabaka arasında adeta efendi-köle ilişkisi meydan alıp üst tabakanın gittikçe imtiyazlaşmak ile alt tabakayı ezmesi ve alt tabakanın da üst tabakaya karşı kin ve nefret ile onların servetlerine hem düşman olup hem de göz dikmesi ile ortaya çıkacak anarşinin önüne geçmenin iki yolunu gösteriyor: birincisi zekatmekanizmasının işletilmesi, ikincisi ribanın yasaklanması. Ribanın yasaklanması içinde faizin yasaklanması ve bankaların kaldırılması var elbette, daha geniş manalarına iktisatla ilgili bir yazıda değinmek niyeti ile burada bu kadar değinelim.
‘Başkası açlıktan ölse bana ne’ diyebilen bir insan açlıktan ölmek ile hiç yüz yüze gelmiş olabilir mi? ya da şöyle ifade edelim; açlık elemini görmüş olan bir insan, insanların aç kalmasına kayıtsız kalabilir mi? Hani Nasreddin Hoca damdan düştüğünde “damdan düşeni getirin’ demiş ya.
Toplumsal hayatın en önemli dinamiklerinden biri yardımlaşmak. Halbuki zenginlerin çoğu açlık elemini bilmediklerinden mükellef oldukları yardımı yapmakta ihmalkar davranıyorlar. Oruç ile fakirlerin hallerine benzer bir hali muvakkaten de olsa yaşadıklarından yardıma muhtaç olanlara yardım için bir müşevvik buluyorlar. İnsanda bu muaveneti yapmaya sevkeden saik şefkat olduğuna göre demek oruç şefkat madenini de işlettiriyor. Ve şefkat vasıtası ile yardımlaşma hayat buluyor. Böylelikle toplumun tabakaları arasında kopukluk, birbirine düşmanlık meydan bulamıyor.
Demek Ramazan’ı israf etmemek adına kendimizden daha muhtaç olanları bulup yardım etmek çok önemli. Ve oruç vasıtası ile herkes kendinde, kendisinden daha muhtaç olana yardım etmek hissini güçlenmiş olarak bulacak. Bu histen istifade etmek, israf etmemek ve mecrasında işlettirmek kârlı olacaktır. Bu sadece maddi imkan ile de kısıtlı değildir. İlme muhtaç olana ilminden vermek, muhabbete muhtaç olana muhabbet etmek, hürmete layık olanlara hürmet etmek gibi çok geniş dairesi var yeter ki oruç vasıtasıyla kuvvetlenen şefkat ve yardım etmek isteği yerinde kullanılsın. Öyle güzel bir din ile şereflendirilmişiz ki gülümsemek bile sadaka hükmünde…
3-İnsanın şahsî hayatına bakan hikmetler
Her Ramazan ayı, Allah ömür verir de yetişir isek bir dahaki Ramazan-ı Şerif’i nasıl karşılayacağımızın planını yapmanın da zamanıdır. Ubudiyete dair neyimiz var neyimiz yoksa ortaya döktüğümüz, resmi geçite çıkan bir askerin tüm nişanlarını takması gibi ibadet nevinden neyimiz varsa ortaya koyarak Rabbimiz’in huzuruna durduğumuz ve huzurunu en sükunet içinde hissedebildiğimiz zaman dilimidir Ramazan. Hele ki itikafa da muvaffak olmuş isek nurun alâ nur.
Peki bir dahaki Ramazan beni nasıl bulsun isterim? Ubudiyet namına başka neler yapabilirim? İbadette eksiklerim nelerdir? İşte hazır nefis helallerden bile vaz geçmek ile yumuşayıp kul olduğunu tam derkettiği bir zaman başımızı ellerimiz arasına alıp da “nerede hata yapıyorum?” terk etmem gereken, kulluğun edebine yakışmayan hallerim nelerdir ve; “yapmam gerekir iken yapmadığım, takatim yeteceği halde ihmal ettiğim ne hayırlar var?” gibi sorgulamaların tam da zamanı ve zeminidir. Keyfince harekete alışmış ve hep tok gezen ve yaptığı iyilikler ile övünmekte olan bir nefis, yerini yüzü gözü açılmış, çalışan bir kalbe ve ruha terk ettiği dem hayata dair, ömrümüzün kalanını çar çur etmemeğe dair kararların alınması için en güzel dem olsa gerek. Bu fırsatı kaçırmak Ramazan Ayını israf etmek olacağı gibi güzelce değerlendirmek ve rotamızı doğrultmak da çok kârlı olacaktır.
Umulur ki bu planların içinde maddi veya manevi ihtiyaçları olan mü’min kardeşlerimize veya insan kardeşlerimize de taalluk edecek meseleler olsun ki cüz’i hakikatimiz sümbüllenerek şefkat vasıtası ile külliyet kesbedip çok ruhlarımız olsun. Ve bir dahaki Ramazan Ayında, Efendimiz Aleyhisslatü Vesselam’ın miraçta tüm zihayatların hayat hediyelerini Cenab-ı Hakka taktim etmesi gibi biz de şahsi cüz’i ubudiyyetimizle değil, insan-ı kamil ismine layık bir şahs-ı manevînin bir azası olarak,enaniyetimizişahs-ı manevi havuzuna atıp eriterek milyonlar diller ile ubudiyet eden bir melaike misilli külli ubudiyyet ile Rabbü’lÂlemîn’in şefkatli ve haşmetli ve külliyetli Rububiyyetine mukabele edelim.
Ramazan-ı Şerif’te daha çok ibadet etmek, en mühim meselemiz olan imanımızın kuvvetlenmesi ve taklitten tahkike çıkması için de büyük önem arz eder. Zira ubudiyyetin esası acz ve fakrını bilmektir ki açlık insana acz ve fakrını hissettirecek en önemli bir sebeptir.
Yine şahsi hayata bakan noktada oruç, sabırsızlık ve tahammülsüzlük için de bir ilaçtır. Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam “Oruç sabrın yarısıdır” (Tirmizi, İbn-i Mace) diyor. Gün geçtikçe sabır ve tahammüle daha muhtaç hale geliyoruz zira teknolojik gelişmeler ile her şeyin hız kazanması sükunet ve sekînetten bizi hızla uzaklaştırıyor.
Bir dahaki seferimizde diğer dört hikmet üzerinde tefekkür etmek temennisi ile…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.