Rapor alan da gelsin
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, 66 aylık çocukların okula başlamasını öngören yeni sistemi Yeni Şafak'a değerlendirdi.
Murat Aksoy'un haberi ;
Dinçer rapor alan 7 bin 309 çocuğun velisine çağrıda bulundu: 'Kaos ve kargaşa olmadığını gören ailelerin çocuklarını okula kaydedebileceğini düşünüyorum. O şansları devam ediyor.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer okulların açılmasını değerlendirirken kaos beklentisinin boş çıktığını söyledi. Dinçer, 'Okula başlaması zorunlu 66-72 ay arasında rapor alanların oranı yüzde 4'te kalırken, isteğe bağlı 60-66 aylık çocuklarda okula başlama oranı yüzde 16. Bu da toplumun sisteme sahip çıktığını gösteriyor. Rapor alan aileler isterlerse çocuklarını okula kaydedebilirler' dedi.
Okullar açıldı. Yeni sistem kaos yaratacak dendi. Nasıl başladı eğitim yılı?
Kamuoyunda yaratılan algının tersine çok sakin ve bizim beklediğimiz gibi başladı. Geçen hafta 1. sınıflara yönelik uyum, bu hafta normal eğitim başladı. Ortada ne kaos ne de kargaşa vardı. Her şey beklediğimiz gibiydi açıkçası.
Sisteme eleştirileri neye bağlıyorsunuz?
Adı üstünde sistem yeni. Her değişim ve yenilik beraberinde yeni beklentiler ve umut oluşturduğu kadar, geleceğin belirsizliğinin getirdiği bir tedirginlik ve endişe de getirir. Bu tür endişeler gerçekte anlayışla karşılanır. Haklı eleştiriler olursa da yol gösterici ve hataları önleyici bir işlev görür. Ancak bizim karşı karşıya kaldığımız eleştiriler, yeniliğin getireceği faydayı gözardı eden ve siyasi bir nitelik arz ediyor. Daha da önemlisi sistemin kendisine yönelik bir eleştiri olmaktan çok uygulamaların yetersizliği üzerine yapılıyor.
ELEŞTİRİLER İDEOLOJİK TEMELLİ
Yani...
Dolayısıyla, yeni sistem yerine uygulamada çıkacak aksaklıklar üzerinden bir tartışma başlatıldı. Ancak, bu tartışma da yine önemli bir kısmı bilgiye dayandırılmadı ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın yaptığı hazırlıklar hiç göz önüne alınmadan, sadece ideolojik saiklerle yapıldı. 'Çocuklar çok küçük kalem tutamazlar, tuvalet eğitimleri yok, derslik sayısı az, öğretmen sayısı yetersiz ve ikili eğitim geliyor' gibi... Biz bu eleştiriler karşısında topluma sadece bilgi sunduk. Çünkü bizim asıl muhatabımız toplumdu. Biz bilgileri kamuoyu ile paylaştıkça toplumun da ikna olduğunu gördük. Nitekim okulların bu kadar sakin başlaması, iddia edildiği gibi kaos çıkmaması toplumun sağduyusu kadar bizim de hazırlıklı olduğumuzu ve doğruyu yaptığımızı gösterdi.
Müfredat konusu, değişimler oldu ama bu hiç tartışılmadı. Neden?
Aslında çok önemli bir soru bu. Hatta okula başlama yaşından daha önemli. Çünkü eğitimde sorun yaş değil. Önemli olan çocuğa hangi yaşta, hangi eğitimi verdiğinizdir. Biz bu konuda daha önce AB projeleri kapsamında hazırlanan yeni müfredatı kullanmaya başladık. Yani evrensel standartları Türkiye'ye uygun hale getirdik. Pedagojik olarak hangi ayda hangi eğitimi görmesi gerekiyorsa çocuklarımız o eğitimi alacak.
Sistemin hiç eksiği yok mu?
Her sistem değişikliği doğasında sorunları barındırır. Biz de sistem mükemmel ve uygulaması da sorunsuz olacak diye bir iddia taşımıyoruz. Elbette eksikliklerimiz olabilir. Ancak bütün gücümüzle çıkabilecek sorunları önceden tahmin ederek çözüm stratejileri geliştiriyoruz. Bize yapılan yapıcı eleştirilerden faydalanıyoruz ve bundan sonra da faydalanmaya devam edeceğiz. Niyetimiz doğru yapmak, ama bunu hep beraber yapabiliriz. Ne yazık ki, bize yapılan eleştirilerin büyük kısmı ideolojik oldu. Bu tür eleştiriler rehberlik edemiyor, ne yazık ki...
Okula başlama ayı (66 ay) çok tartışıldı. Bundan önceki yılardan ne kadar öne çekildi?
Önceki sistemde ilgili yönetmeliğe göre okula başlama kriteri 68 ayını dolduran çocuklar ile 84 ayını dolduranlar arasındaki çocukları eğitime alıyordu. Ve bu yönetmelik uzun zamandan beri uygulanıyordu. Burada gördüğünüz gibi bu durum yeni sistemle ilgili bir sorun değil. Yani okula başlama ay aralığı çok geniş 68 aydan 84 aya kadar değişiyor. Bu ne demek aralarında 16 ay olan çocukların aynı sınıfa devam etmesi demek. Yeni sistemde bu sorun sadece bu yıl yaşanacak. Bu sorunu çözmek için imkanlar elveriyorsa sınıflarda aya göre gruplandırmalar yapılabilir. Ancak ileride bu sorun daha makul bir çözüme kavuşmuş olacak. Yani okula başlama yaşı konusunda da normalleşme sağladık. Daha sonraki yıllarda 16 aylık farklılığı 12 aya indirebileceğiz. Yaş konusunda yapılan itirazlar da maalesef bilimsel değil ideolojik oldu.
Okula başlaması gerektiği halde rapor alanların oranı nedir?
Rapor konusuna bir tashih yapmam gerekiyor. Rapor alma uygulaması bu yıla özgü değil. Yasal olarak velilerin yaşı geldiği halde zihni veya fiziki gelişmesini tamamlayamamış çocukları için rapor alma imkanı eskiden de vardı. Yeni sistemde de var. Elimizde rakamlar var. Size birkaç rakam vereyim. 14 Eylül itibariyle 72 aylık 577, 71 aylık 784, 70 aylık 1163 çocuk rapor almış. Toplamda rapor alan öğrenci sayısı 23.910. 66 aylık rapor alan öğrenci sayısı 7309.
Oran nedir?
Toplam içinde yüzde 4.
Beklentiniz neydi?
Bu oran beklediğimiz oranın çok altında. Onu söyleyebilirim. Ben rapor alanların içinde eğitimde beklenildiği gibi kaos ve kargaşa olmadığını gören ailelerin çocuklarını okula kaydedebileceğini düşünüyorum.
RAPORLULAR OKULA DÖNEBİLİR
Yani raporu iptal edip kayıt mümkün...
Tabii ki, o şansları devam ediyor. Ama bir sevindirici durumu da ifade edeyim. 60-66 ay arasında olup okula başlayanların oranı yüzde 15 civarında. Yani yaşı uygun olduğu halde yüzde 4 oranında rapor alırken, yaşı küçük olduğu halde ailenin kayıt tercihi yaptığı oran daha fazla. Bu bizim doğru yolda olduğumuzu gösteriyor.
Yeni sistemle İmam Hatipler arasında çok ilişki kuruldu...
Bu ideolojik bir bakışın sonucudur. Biz eğitimi hem çoğullaştırıyoruz hem de demokratikleştiriyoruz. Böyle baktığınızda bir başkası Kürtçe seçmeli ders koyduğumuz için Kürtlerin önünü açıyorsunuz diye suçlayabilir. Ya da filanca örgüte hizmet veriyorsunuz diye... Biz çok daha büyük düşündük bu değişimi yaparken.
Nasıl?
Bu sistemi sadece 4+4+4 ile tartışmak resmin tamamını görmemektir. Biz eğitimin felsefesini, temel paradigmasını değiştiriyoruz. Bu büyük bir değişim. Tek tip insan yaratmak yerine her bir çocuğun kendi potansiyelini harekete geçiren, düşünen ve sorgulayan bir öğrenci modeline geçiyoruz. Burada esas hedef küresel düzeyde rekabet edebilecek bilgi ve beceriyle donatmak.
Nasıl bir değişim bu?
Eski paradigma tek tip bir insan modeline dayanıyordu. 'Merkeziyetçi ve otoriter tavırla ben vatandaşım için doğruyu bilirim ve uygularım' mantığına dayanıyordu. Böyle bir eğitim sisteminde yetişen gençlerimizin ne yazık ki ne küresel piyasada rekabet edebilme ne mutlu olabilme ne eleştirel yaklaşım ne de aldığı eğitime uygun bir mesleki tercihte bulunma şansı yoktu.
DERSHANELERE OLAN iHTiYACI ORTADAN KALDIRACAĞIZ
Başbakan Erdoğan dershanelerin kapatılacağını söyledi. Bu konuda bir takviminiz var mı?
Önce şunu ifade edelim burada dershane derken ehliyet kursunu, yabancı dil eğitim kurslarını kastetmi-yoruz. Lise eğitimine ve üniversite eğitimine geçiş için okul dışında takviye amaçlı gidilen özel programları kast ediyoruz. Şunu kabul ediyoruz ki, dershane sektörü arz-talep ilişkisi içinde var olmuştur. Burada dershaneleri tek taraflı kapatmak doğru değildir. Yapılacak olan ve yapılması gereken dershanelere olan ihtiyacı ortadan kaldırmaktır.
Nasıl olacak bu?
Öğrenciler ve aileler bazı okulların diğerlerinden daha iyi olduğunu düşünüyor, üniversiteye girme konusunda daha şanslı olduğunu düşünüp bu okullara girmesi için çocuklarını dershaneye yolluyor. Burada ailenin dershane ihtiyacının ortadan kalkması için okullar arasında eğitim kalitesi farkını azaltmanız gerekiyor. Eğer bunu sağlayabilirseniz, okulların kalitesi birbirine yaklaşırsa dershaneye ihtiyaç kalmaz. Yani okullar arasındaki farkı kapatmayı hedefliyoruz. Bunun için de elimizdeki en önemli araçlardan biri FATİH Projesi'dir.
Yani liseleri gözden geçireceksiniz...
Evet. Hedefimiz ortaöğretimden liseye geçişi sınavsız yapmak. Bizde lise çeşidi çok fazla. Bunlar gözden geçirilip bazı düzenlemeler yapılacak. Hedeflerimiz doğrultusunda dershanelere olan talebi azaltacak çalışmalara öncelik veriyoruz. Tabii bazı hukuki düzenlemeler de söz konusu olabilir. Bunu da bu dershanelerin özel sektöre eğitim kurumuna dönüşmesi mümkünse hukuken onlara bu dönüşümü sağlayacak teşvikler, kolaylıklar sağlanabilir. Veya başka alınması gereken tedbirler varsa onları da alacağız. Yani okul ve eğitim kurumu dışında bu alanda sektör haline gelmiş yapıları da normalleştireceğiz.
Türkiye 'Üçüncü öğretmen'le tanışacak
Okullar arasında kalite farkının azalması öğretmenlerin eğitimi ile doğrudan bağlantılı değil mi?
Okullar arasında kalite farkı Türkiye'de eğitim sisteminin önemli bir sorunu. Burada öğretmenler ve okulların fiziki durumları çok önemli. Biz öğretmenlere yatırım yapıyoruz ve eğitiyoruz. Yeni sistem ve değişen eğitim paradigması konusunda Haziran'da 258 bin, Eylül'de 460 bin öğretmenimizi eğittik. Yeterli mi, buna evet diyemeyiz. Öğretmenler kadar önemli bir başka konu daha var.
Nedir?
Eğitim ortamının geliştirilmesi. Bakanlığın yeniden yapılandırılmasında biz okul ve öğretmenler kadar eğitim ortamlarının geliştirilmesi ile ilgili bir birim oluşturduk.
Neden?
Bizim 'Okullar Hayat Olsun' programımız, eğitim ortamının iyileştirilmesi projesinin bir ifadesidir. Normal şartlarda bakıldığında okul ortamından kastedilen şey sadece fiziki şartların iyileştirilmesi, derslik başına düşen öğrenci sayısının azaltılması olarak algılanıyor. Ama daha önemlisi öğretmen ve okullarımızdaki sosyo-psikolojik iklimin demokratikleştirilmesidir. Okullarımızda çok otoriter bir iklim var. Okul müdüründen öğretmene ve onlardan öğrenciye yansıyan otoriter bir iklim var. Aslında otoriter iklimin olduğu yerde eğitimin iyileştirilmesi sorundur. Eğitim ortamlarını 'üçüncü öğretmen' olarak tanımlayabiliriz. Sınıf içi tasarımından okul bahçesinin tasarıma kadar her şey eğitimin bir parçasıdır. Bu açıdan hedefimiz üçüncü öğretmeni de devreye sokmak. Ne kadar başarılı olacağız, bunu zaman gösterecek.
FATiH Projesi ikinci dönemde hayata geçiyor
Fatih Projesi ile ilgili çalışmalar ne safhada?
12 yıllık zorunlu eğitime geçişle birlikte tüm dikkatler bu konu üzerine yoğunlaştı ve FATİH Projesi daha az gündeme geldi. Yaz ayları boyunca Bakanlık olarak bir yandan 12 yıllık zorunlu kademeli eğitime yönelik hazırlıklarımıza yoğunlaşmışken, diğer taraftan ilgili Genel Müdürlüğümüz (Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü) ve konuyla ilgili ve görevli diğer kamu kuruluşlarıyla yoğun bir şekilde FATİH Projesi'ne dair çalışmalar sürdürülmüştür. Bu kapsamda; FATİH Projesi pilot uygulamasının değerlendirilmesi için dört farklı üniversitemiz tarafından yürütülen inceleme, araştırma ve değerlendirme çalışmaları tamamlanmış ve rapor Bakanlığımıza sunulmuştur.
Ne zaman hayata geçecek?
Bilindiği gibi 17 ilde 52 okulda pilot uygulama başlatılmıştı. Pilot okullardaki öğretmenler ile 5. ve 9. sınıf öğrencileri için satın alınan 8.800 adet tablet bilgisayar ile hibe edilen 5.000 adet tablet bilgisayarın dağıtımı da yapılmıştı. 17 ilde gerçekleştirilen pilot uygulama genişletilerek 81 ilde en az her ilde 3 okulda dağıtılmak üzere 49.000 adet tablet bilgisayar ihalesinin duyurusu 07.09.2012 tarihinde Resmî Gazete'de yayınlanarak ihaleye çıkılmıştır. İhale sonucu tablet bilgisayarların dağıtımı 2013 Şubat ayında 2012-2013 öğretim yılının 2. döneminde gerçekleştirilecektir.
Yeni Şafak