Resul-i Ekrem'den (asm) bir mu'cize istedi ki, götürüp kavmine göstersin

Resul-i Ekrem'den (asm) bir mu'cize istedi ki, götürüp kavmine göstersin

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

MU'CİZÂT-I AHMEDİYE (asm)
...

Hem başta İmam-ı Tirmizî haber veriyor ki: Sa'd ibni Ebî Vakkas için Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm dua etmiş: اَللّٰهُمَّ اَجِبْ دَعْوَتَهُ ("Allah'ım, onun duasını kabul eyle") demiş. Sa'd'ın duasının kabulü için dua etmiş. O asırda Sa'd'ın bedduasından herkes korkuyordu. Duasının kabulü de şöhret buldu.

Hem meşhur Ebu Katâde'ye ferman etmiş:

اَفْلَحَ اللهُ وَجْهَكَ اَللّٰهُمَّ بَارِكْ لَهُ فِى شَعْرِهِ وَبَشَرِهِ ("Allah onun yüzünü ak etsin. Allah'ım, onun tenini ve saçını mübarek kıl") diye, genç kalmasına dua etmiş. Ebu Katâde yetmiş yaşında vefat ettiği vakit, on beş yaşında bir genç gibi olduğu, nakl-i sahihle şöhret bulmuş.

Hem meşhur şair Nâbiğa'nın kıssa-i meşhuresidir ki, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın yanında bir şiirini okumuş. Şu fıkra:

بَلَغْنَا السَّمَۤاءَ مَجْدُنَا وَسَنَۤائُنَا وَاِنَّا نُرِيدُ فَوْقَ ذٰلِكَ مَظْهَرًا

Yani, "Şerefimiz göğe çıktı; biz daha üstüne çıkmak istiyoruz." Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, mülâtafe suretinde ferman etti:

اِلٰى اَيْنَ يَۤا اَبَا لَيْلٰى؟ dedi: اِلَى الْجَنَّةِ يَا رَسُولَ اللهِ Yani, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, lâtife olarak dedi: "Gökten öbür tarafa nereyi istiyorsun ki, şiirinde orayı niyet ediyorsun?" Nâbiğa dedi: "Göklerin fevkinde Cennete gitmek istiyoruz." Sonra bir mânidar şiirini daha okudu. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm dua etti:

لاَ يَفْضُضِ اللهُ فَاكَ Yani, "Senin ağzın bozulmasın." İşte, o dua-yı Nebevînin bereketiyle, o Nâbiğa, yüz yirmi yaşında bir dişi noksan olmadı. Hattâ bazı bir dişi düştüğü vakit, yerine bir daha geliyordu.

Hem, nakl-i sahihle, İmam-ı Ali için dua etmiş: اَللّٰهُمَّ اكْفِهِ الْحَرَّ وَالْقَرَّ Yani, "Yâ Rab, soğuk ve sıcağın zahmetini ona gösterme." İşte şu dua bereketiyle, İmam-ı Ali kışta yaz libasını giyerdi, yazda kış libasını giyerdi. Derdi ki: "O duanın bereketiyle hiçbir soğuk ve sıcağın zahmetini çekmiyorum."

Hem Hazret-i Fatıma için dua etmiş: اَللّٰهُمَّ لاَ تُجِعْهَا Yani, "Açlık elemini ona verme." Hazret-i Fatıma der ki: "O duadan sonra açlık elemini görmedim."

Hem Tufeyl ibni Amr, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmdan bir mu'cize istedi ki, götürüp kavmine göstersin. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm

اَللّٰهُمَّ نَوِّرْ لَهُ ("Allah'ım, onu nurlandır") demiş. İki gözü ortasında bir nur zuhur etmiş, sonra değneği ucuna naklolmuş. Bununla "zinnur" diye iştihar bulmuş.

İşte bu vakıalar ehâdis-i meşhuredendir ki, kat'iyet peydâ etmişler.

Hem Ebu Hüreyre, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma şekvâ etmiş ki, "Nisyan bana ârız oluyor." Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm ferman etmiş, bir mendil şeklinde birşey açmış. Sonra, mübarek avucuyla gaibden birşey alır gibi, öyle avucunu oraya boşaltmış. İki üç defa öyle yaparak Ebu Hüreyre'ye demiş: "Şimdi mendili topla." Toplamış. Bu sırr-ı mânevî-i dua-yı Nebevî ile, Ebu Hüreyre kasem eder: "Ondan sonra hiçbir şey unutmadım."

İşte bu vakıalar ehâdis-i meşhuredendirler.

Bediüzzaman Said Nursi
Mektubat