Resulullah'a aşkla hizmet eden sahabe
Kâinatın Efendisi, Ensar’la birlikte şehre girdi.
O sırada Medine’nin bütün halkı Âlemlerin Sultanını görmek için pencerelere ve damlara çıkmışlardı. Hz. Enes, o yaşa kadar pek çok kutlama ve panayır görmüştü ama hiçbirisi bu kadar coşkulu ve kalabalık değildi. O gün bambaşka bir gündü.
O, Peygamber Efendimiz’e hizmetiyle şeref duyuyordu
Peygamber Efendimiz, Mekke’den Medine’ye hicret kararı almıştı. Bunu öğrenen Medinelileri büyük bir heyecan sarmıştı. Büyük bir coşkuyla Allah Resulü’nün geleceği günü bekliyorlardı. Ve beklenen gün geldi. Peygamberimiz birazdan Medine’de olacaktı. Medineli çocukları ise bayram havasında bir sevinç kaplamıştı. Henüz on yaşlarında olan küçük Enes de, bambaşka bir heyecanla Efendimiz’in yolunu gözlüyordu. Şehrin dışında sabırlı bekleyiş sürüyordu...
Neden sonra, “İşte Muhammed, işte Muhammed, geldi!” sesi yankılandı bütün kulaklarda. Toplanan kalabalığın sevinci, heyecanı görülmeye değerdi. Herkes sevinç içinde bağırıyordu. Küçük Enes de seviniyor, sevinç içinde sağa sola koşuyordu. Hz. Enes gelen bu Kutlu Nebi’yi görmek için etrafına bakındı, fakat kalabalık arasında hiçbir şey göremiyordu. Diğer çocuklar gibi koşmaya, sevinmeye devam ediyordu. Bir yandan da dikkatli gözlerle kalabalık arasında O’nu görmeye çalışıyordu.
HZ. ENES’İN İÇİ KIPIR KIPIRDI
Hz. Enes, nihayet yüzü bir ay parçasını andıran Resul-i Ekrem’i ve O’nun can dostu Hz. Ebubekir’i gördü. Enes’in içi kıpır kıpırdı. Hayatında hiç bu kadar sevinmemişti. Resulullah’ı büyük bir iştiyakla izleyen Enes’i yaşlı bir ihtiyar yanına çağırdı. Yaşlı adam, Enes’e:
- Şimdi hemen şehre gidin ve Resulullah’ın geldiğini haber verin, dedi.
Enes ve arkadaşları hemen koşarak şehre vardı. Onlara Allah Resulü’nün geldiğini haber verdiler. Bunun üzerine Ensar’den yaklaşık beş yüz kişi Kutlu Nebi’yi ve arkadaşını karşılamaya gittiler. Ensar, Allah Resulü’nü ve Hz. Ebubekir’i büyük bir coşkuyla ve içtenlikle karşıladı.
Kâinatın Efendisi, Ensar’la birlikte şehre girdi. O sırada Medine’nin bütün halkı Âlemlerin Sultanını görmek için pencerelere ve damlara çıkmışlardı. Hz. Enes, o yaşa kadar birçok kutlama ve panayır görmüştü; ama hiçbirisi bu kadar coşkulu ve kalabalık değildi. O gün bambaşka bir gündü.
ENESİMİ SİZE VERİYORUM!
O günden sonra Ensar, Allah Resulü’ne hizmet için adeta birbirleriyle yarışmaya başladılar. Herkes, İslam adına, din adına Resulullah’a bir şeyler verebilmek için uğraşıyordu. Enes b. Malik’in ailesi fakir olduğundan Âlemlerin Sultanı’na verebileceği bir şey yoktu. Bu durum Hz. Enes’in mübarek annesi Ümmü Süleym’i derinden yaralıyor ve bir çıkış yolu arıyordu. Aklına küçük oğlu Enes geldi. Canından çok sevdiği ciğerparesi Enes’in kolundan tutarak Resulullah’ın huzuruna çıktı.
“Ya Resulullah! Ben fakir bir kimseyim, size verebilecek bir şeyim yok. Bu oğlumdur. Hizmetinizde bulunması için onu size bırakmak istiyorum. Ne olur, kabul buyurunuz.”
Hz. Enes b. Malik’in annesi o kadar ısrar etmişti ki Allah Resulü bu isteği kıramadı. Küçük Enes’i yanına aldı ve bir daha onu yanından ayırmadı.
İşte Saadet Asrında insanlar kendi evlatlarını verebilecek kadar Âlemlerin Sultanını çok seviyorlardı.
ALLAH RESULÜ SENİ NEREYE GÖNDERDİ?
Resulullah’ın hizmetine giren Hz. Enes’i O’nun sözleri ve davranışları çok etkiliyordu. Küçük Enes, O’nu bir aşk derecesinde seviyor, hizmetlerinde asla kusur etmiyordu. Resulullah’a hizmet etme ve onunla bulunma şerefi kendisine yetiyordu.
Enes b. Malik başından geçen bir anısını şöyle nakleder bize:
“Bir gün Allah Resulü bir iş için beni bir yere gönderdi. Ben O’nun emirlerini harfi harfine yerine getirerek gelip neticeyi O’na bildirdim. Sonra Resulullah, bizim bulunduğumuz yerden ayrılarak uzaklaştı. Saatler biraz ilerlediği için biz de kendi evlerimize biraz geç döndük.
Eve gidince, annem Ümmü Süleym, neden bu kadar geciktiğimi sordu. Ben de Allah Resulü’nün beni bir iş için bir yere gönderdiğini, bundan dolayı biraz geciktiğimi söyledim. Tabi annem biraz merak ederek, “Allah Resulü seni neden ve nereye gönderdi?’ diye sordu. Ben de sırdır diyerek bu olayı anneme anlatamayacağımı söyledim. Annem bu tavrımı çok beğendi ve bana şöyle dedi:
“Aferin oğlum, Allah Resulü’nün sana vermiş olduğu sırları iyi sakla bunları asla kimseyle paylaşma.”
Bugün