Risale-i Nur Filipinler'e İslam medeniyetini taşıyor

Risale-i Nur Filipinler'e İslam medeniyetini taşıyor

Kültürler Arası Köprü Derneği Başkanı Dr. Hakan Yalman, Filipinler seyahatini anlattı...

Faruk Çakır'ın röportajı

Kültürler Arası Köprü Derneği Başkanı Dr. Hakan Yalman, Filipinler seyahatini anlattı...

Üniversite mensuplarına Risâle-i Nur eserleri hediye edildiğini söylediniz. Risâle-i Nur eserleri, ne denilerek, ne niyetle üniversite yetkililerine takdim ediliyor?

Tabiî, direkt müfredat programlarına ilâve edilsin diye veriliyor bu eserler. Bu anlamda Türkiye’den de yardım talepleri olmuş ve halen de yardım talep ediyorlar. Ama tabiî bizim akademik anlamda buna hazır olmadığımız da acı bir gerçek.

Bu bahsettiğim Risâle-i Nur Enstitüsü yapısını Muhammed Rıza bey yürütüyor. Üniversite ile de işbirliği içerisindeler. Zaten bu enstitünün binası da Nora Şerif’in evinin bir katında hizmet veriyor. Bu olaya çok sahip çıkılmış durumda.

Filipinlerde Müslüman nüfusun oranı nasıl?

Filipinler genelinde yüzde 10, ama “Müslüman bölge” dediğimiz Maravi’de nüfusun yüzde 99’u Müslüman.

Müslüman özerk bölgesindeki bu gelişmeleri, Filipinler’in genel yönetimi nasıl karşılıyor?

Filipinler’e giderken biz de bazı endişelerle gitmiştik, ama Filipinler’de şöyle bir tablo gördük. İnsanlar çok rahatlar. Yani diğer yerlerde gördüğümüz canından bezmiş insanlar orada pek görülmüyor. Meselâ biz burada, Sultanahmet’de “Tabiat Risâlesi” dağıtırken, Batılı insanlar, turistler almaktan çekinir, bir şey anlatmak isterseniz kendisini bir bakıma kilitler, dinlemek istemez ya da dinlese de “Buna ne cevap vereyim de bunu susturayım” diye düşünür. Ama Filipinler’de böyle bir şey hissetmedik. İnsanlar tebliğe çok açık. Endişeli ve gergin insan yok. İnsanlar İslâmiyeti çok bilmiyorlar. Ama öğrenmeye açıklar. Hiçbir şekilde önyargıları yok. Birşey anlatmaya çalıştığınızda sizi dinliyorlar. Herkes dinliyor. Sokaktaki insan da dinliyor, valisi de dinliyor, öğretim üyesi de dinliyor. Makam ve onun getirdiği gurur, enaniyet yok onlarda. “Şahane hür” bir hava var insanların kafasında. Gerçekten anlamak için dinliyorlar ve onun için de hızlı bir şekilde İslâmiyet ve Risâle-i Nur hizmeti yayılıyor.

Malûm, Risâle-i Nurun bir özelliği de, kalbini açana onun da açılmasıdır. Önyargılar olmadan, gerçekten anlamak isteyene Risâle-i Nur da açılıyor. Bunun da farklılığını orada gördük. Meselâ, düşünüldüğünde İhsan Kasım Ağabeyin teşvikiyle 7 yıl önce oraya giden arkadaşlar, çok önemli hizmetlere vesile olmuşlar. Bu da bu gelişmenin kısa zamanda daha da mesafe alacağını akla getiriyor.

Peki, medya dünyasında bu gelişmelerin yansıması var mı? Konu ile ilgili haber ya da yazılar medyada yer alıyor mu?

Tabiî, orada faaliyet gösteren TUFİFSA, Kurban Bayramında kurban kesip muhtaçlara ulaştırıyor. Bu çalışmalar merak ve büyük bir kabulle izleniyor. Bu çalışmaların yansımaları var. Meselâ, ticaret odası, belediye başkanları ve diğer yöneticiler bu arkadaşlara çok muhabbetle yaklaşıyor, çalışmalarına destek olmak istiyor. Bunların yaptıklarının çok olumlu olduğunu ve Filipinler’e büyük katkıları olduğu şeklinde görüş ifade ediyorlar. Bu olumlu hava, çalışma yapan arkadaşlara çok müsbet etki yapmış. Filipinler, çok fazla polis ve asker baskısının hissedilmediği bir yer. Bu da Risâle-i Nur açısından oranın münbit bir zemin olmasına sebep olmuş.

Orada düzenlenen bir “hafızlık merasimi”ni de takip ettik. Bize de ICBA (Kültürler Arası Köprü Derneği) adına söz verdiler. Diğer arkadaşlar da konuşmalar yaptı. Hep şu dile getirildi: Kur’ân hakikatleri inşallah bütün dünyada hakim olacak. Hem de Risâle-i Nur, bu gayeye ulaşmak için önemli bir yer tutmaktadır.

Hafızlık eğitimi alanlar, beraberinde Risâle-i Nur dersi de alıyorlar ve haliyle daha farklı bir tablo ortaya çıkıyor.

Filipinler’e ilk gidenlerden biri olan hizmet ehli bir kardeşimiz, geçen sene bir aylık evliyken bir çapulcunun menfur saldırısına uğramış ve şehit olmuş. Onun mezarını, türbesini de ziyaret ettik. O mevki, Türkiye’den gidenlerin “Dato Amca” dedikleri bölgenin tanınmış bir simasına ait bir bölge. Bizdeki şekliyle “Dato Amca” o bölgenin “Ağa”sı kabul edilebilir. Dato Amca bir kabilenin başında ve kabilenin işlerini sürdürebilmek için devlet de onunla işbirliği yapıyor, böyle bir zat. O zat şehit olan kardeşimizin cenazesine, mezarına sahip çıkmış. Cevdet Baybara ismindeki bu şehit kardeşimiz için türbe yaptırılmış.

Dato Amca, Risâleleri de tanımış. Ondan fazla hanımı, 80 civarında çocuğu var. Dağda, bildiğimiz bedevî bir hayat yaşıyor ve orada gelenek ve görenekler çok etkili. Ben onları görünce, Asr-ı Saadet’te Hz. Peygamberimize (asm) gelip de “Bana yapmam gereken asgarî şeyleri söyle. Sadece onları yapmak bana yetsin. Onların ötesinde hiçbir şey yapmam” diyen sahabiyi hatırladım. Risâlelere bir anda gönül bağı oluşmuş bu Dato Amcamızın. Hizmete ait bir iş yapmak gerektiğinde, ailesinden, çocuklarından birine söylemesi bile yetiyor. Şehit edilen Baybara kardeşimizin türbesini de bu Dato Amca yapmış ve temizliğini de yine o yapıyormuş. Diyor ki, “Bu mezar, Risâle-i Nurun buralara gelişinin sembolüdür.”

Biz gittiğimizde bize de, “Siz buraya gelmekle Filipinler açısından ne kadar önemli bir iş yaptığınızın farkında değilsiniz. Sizin bu gelişiniz çok önemli. Bizim için bu ziyaret tarihî bir hadisedir” dedi.
 
Yedi yılda büyük mesafeler katedilmiş

Filipinler’e bu anlamda ilk defa mı kalabalık bir grupla gidilmiş oldu?

Evet, öyleymiş. Fert fert gidenler olmuş, ama böyle heyet diyebileceğimiz bir grupla daha önce gidilmediği bize ifade edildi. Ama daha önce giden birkaç kişinin Risâle-i Nur hizmetini getirdikleri yere bakınca da hayret edilecek bir manzara var ortada.

Her yerde dersaneler var. Biz de derslere katıldık. Hizmeti başlatan arkadaşlar da “Biz yakın zamanda bu çalışmaları Filipinli yerlilere devredeceğiz inşallah” diyorlar. Tabiî şu anda henüz o noktaya gelinmiş değil. Meselâ, Mindanao Üniversitesinin bahçesinde bir dershane var. Orada bir ders yapıldı. Fakat bizim gitmiş olduğumuz dönem orası için “yaz tatili”ydi ve öğrencilerin bir kısmı yoktu. Sonra başka bir şehirde de ders yapıldı. Hemen her gittiğimiz yerde hem İngilizce hem de onların mahalli dillerinde Risâleler okundu. Bir de hanımlar dersanesine gittik. Orada, o bölgede Hıristiyan misyonerler de var. Biz gittiğimiz zaman onlar da derse geldiler. Oradaki rahip, Fransa’dan gelmiş ve oradaki Hıristiyanlara ticareti öğretmek için çalışıyormuş. O sohbette konuştu ve Risâle-i Nurun çok farklı bir güzellik olduğunu ve insanların buna muhtaç olduğunu söyledi. Oradaki Filipinliler şöyle dediler: Biz burayı kiralamış olmasaydık, rahip kendi evini bize kiralayacaktı. Aynı zamanda dinsizliğe karşı Müslüman Hıristiyanlar ittifakına yatkın bir bölge.

O rahip bunları anlattıktan sona, Muhammed Rızal kardeşimiz de İngilizce olarak 20. Lem’adaki 9 emir ve Hıristiyanlarla münakaşa sebebi olan meselelerini ortadan kaldırılıp, dinsizliğe karşı Müslümanların ve Hıristiyanların ittifak etmesi gerektiği meselesini okudu. Bu mesele rahibin çok hoşuna gitti ve ellerini kaldırıp duâ etti. “Buna bütün dünyanın, hem Müslümanların hem de Hıristiyanların ihtiyacı var” dedi.

İş adamlarıyla yapılan bir toplantı oldu ve o daha ziyade resmî bir toplantı şeklinde gerçekleşti. Bizim ilk otelimize gidişimizden itibaren Türkiye’nin büyükelçisi ve ticaret ateşesi de o toplantılara katıldı. Zaman zaman onlarla da manevî paylaşımlarımız oldu. Gerçekten klâsik bir büyükelçiliğin getirdiği bürokratlıktan uzak, herşeye açık, oranın insanlarını anlamaya ve tanımaya belki bizim bu gidişimizle biraz daha zemin buldu. Çünkü kendi ifadesiyle Manila bölgesinden pek dışarı çıkmamışlar daha önce. Bizimle beraber o toplantılara katıldı ve oradaki arkadaşların samimiyeti, hürmeti onları da etkiledi. En sonunda da heyetimizi kahvaltıya dâvet etti ve öylece uğurlamış oldu. Böyle bir güzelliğe de şahit olduk.
 
Risâle-i Nur, önemli bir boşluğu doldurmuş

Başka ziyaret ettiğiniz yetkililer oldu mu?

Tabiî, onların Diyanet İşleri Başkanlığı konumundaki kişiyi de ziyaret ettik. Mindanao ve Marova bölgesindeki Müslümanları temsil eden bir yapıları var, ama fikri altyapı çok güçlü olmadığı anlaşılıyor. O anlamda da Risâle-i Nur orada çok önemli bir boşluğu dolduruyor. Bu da ileriye dönük olarak Risâle-i Nur’un sürekli olarak gelişmesine uygun bir zemin olduğunu akla getiriyor. Bu anlamda da Türkiye’nin oradaki kadeşlerimize destek olması, güç vermesi ve oranın o yapısını nazara alarak biraz daha gayret etmek gerektiğini ortaya koyuyor.

Yani buradan 10 bin kilometre uzakta bir yer, ama bu tabloyu da görünce kalben ve ruhen oradaki insanların bizim çok yakınımızda olduğunu düşündürüyor. Dolayısıyla omuz vermemiz gereken, bütün bu mesafelerin bertaraf edecek adımlar atılması gereken bir mesele bu. Ki ecdat bunu asırlar önce yapmış.

Müslümanların yaşayışları nasıl? Şuurlu bir Müslümanlık mı yoksa kimlik ve tarifle sınırlı bir Müslümanlık anlayışları mı var?

Orada kabile yapısı hakim. Filipinler’e ilk gidenlerden olan Muhammed Rızal, bir kabile toplantısında Peygamberimizle (asm) alâkalı bir ders yapıyor, seminer veriyor. Seminerin sonrasında orada bulunan biri, Şeyh Abdulkadir adındaki onların şeyhi mesabesindeki bir kişiyle bu sohbetten bahsediyor, konuyu aktarıyor. Şeyh Abdulkadir diyor ki, “Bu anlattıkların çok farklı bir şey. Sen bunu anlatan kim ise onu bana getir.” Muhammet Rızal gidiyor ve tanışıyorlar. Şeyh Abdulkadir, Risâlelere çok önem veriyor ve onu temsil konumunda gördüğü Muhammed Rızal’ı da ‘Sultan’ ilân ediyorlar. Yani Risâle-i Nur’a bu derece bağlanıyorlar.

Meselâ biz bunların camiine gittik. O bedevi anlayış hakim. Olayın sosyal yönüne bakınca, meselâ dizin biraz üstüne kadar çıkan tuvalet duvarları var ve insanlar oralarda temizleniyorlar. Üstleri açık... İslâmî anlamda temizliğin çok yerleşmediği kabile anlayışları var. Henüz İslâmî medeniyetin tam olarak yerleşmediği bir tablo var. Ama Risâle-i Nur’u tanıyanlarda bu hemen fark ediliyor. Bu anlamda da Müslümanca yaşayışın sosyal hayata yansıması noktasında da belki Türkiye’de çok açık bir şekilde hissedilmiyor, ama Filipinlerde bunu görmek mümkün. İnsanların sosyalleşmesi Risâle-i Nur ile sağlanıyor. Yani Risâle-i Nur, İslâm medeniyeti ya da Müslümanların medenileşmesinin önemli bir aracı ve taşıyıcısı konumuna gelmiş. Böyle bir tablo da gözlemledik orada.

Yeni Asya